BIR TEPE, BIR KALE: YUSA VE YOROS
Her Istanbula gelisimde daha once gormedigim kitaplarda okudugum efsanelerini isittigim yerleri gormek gezmek ve incelemek en buyuk zevklerimden biri.Zaten arkadaslar ve dostlar bana hep takilirlar,“bakalim bu sefer hic isitilmemis yada az bilinen yerlerden nereye gideceksin?” diye.
Aklimda Istanbul’a ilk gidisimde gezmek icin planladigim birkac yer var; Haydarpasadaki Kirim Mezarligi, Selimiye kislasindaki Florence Nightingale muzesi, Beykozdaki, Yusa Tepesi ve Anadolu Kavagindaki Yoros Kalesi, bunlardan birkaci.
Nisan ayinin 24 unde , bizim Avusturya Lisesinin 40. yil mezuniyet toreni var Istanbulda.
-Bir haftaligina olsun gidermisin?
diye sordum kendi kendime.
-Neden olmasin, hem 40 yildir gormedigim sevgili sinif arkadaslarimi gorecegim, hemde sevgili Istanbulu. Hele, hele simdi Istanbulda ” Erguvan Zamanidir ”, gecikmeye gelmez.
diye dusundum
Istanbul, Nisanda baska bir guzel. Bahar gelmis , agaclar yesermis. Bogazin turkuaz mavisi bir guzel’ki sorma gitsin !
Ve her yerde eflatun , mor, erguvanlar . Bagdat Caddesinde, Sahil yolunda, Ciftciler Yalisinda, Fethi Pasa Korusunda, Bogazici Universitesinde, Rumeli Hisarinda, Beykoz tepelerinde.Kisacasi Bogazin ve Istanbulun her yerinde.Tam zamaninda gelmisim, belkide bir iki gun sonra bu mor cicekler yesil yapraklara donusecekler.
Hikaye’ye gore Hazreti Isa’ya ihanet eden Yahuda kendini beyaz cicekli bir agacin dallarina asiyor. Agac bundan o kadar utaniyorki kizarip bozariyor ve mos mor oluyor! Bu hikayenin gercekligini bilemem ama benim dikkatimi baska bir sey cekiyor. Hemen hemen her bahcede , her tepede; erguvan agacinin yanina bembeyaz cicekleri ile gelinlik giymis bir sevgili gibi ona sokulan kestane agaclari . Bazi bahcelerde de , bu sarmas dolas olmus asiklari hemen arkalarindan adeta platonik bir askla izleyen yemyesil fistik camlari.Bu ikili yada uclu iliskileri hemen her bahcede gormek mumkun.
Nisanin 28’i, guzel bir persembe gunu. Sevgili arkadaslarim Ekberzadeler beni bugun Yusa tepesi ve Yoros kalesine goturecekler. Semiray , Avusturya Lisesinden kirk yillik “Can Dostum” ve Arkeolag arkadasim.Esi Yusuf hafta icinde, isi gucu birakti bir gununu bu geziye ayirdi. Aslinda Istanbul’a gelip tek basina bu yerleri gezmek oldukca guc.Anadolu Kavagi’na yada Beykoz’a vapur yada otobusle gelebilirsiniz ama tepelere yayan tirmanmak bizim yastakilerin pek isi degil. Tabii altinizdaki araba Land Rover olursa is degisiyor. Tam buralarin arabasi.
Beykoz’a , Bogazin ustunde yapilan yeni karayollarindan ulasiyoruz.Buralari , Amerikayi aratmayacak duzende genis ve bakimli “ High Way“ ler .Yolumuzun ustunde cok modern ve luks siteler var. Bunlar Beykoz’un yeni yalilari ; beherinin fiyati milyon dolarin ustundeymis.Yirmi ,yirmi bes dakikalik bir yolculuktan sonra Beykoz’a geliyoruz.
Beykoz deyince benim aklima cocukluktan kalan degisik algilamalar gelir. Beykoz ve yemyesil cayirlari, bu cayirlarda piknik yapan insanlar, kaynayan misir kazanlari, ceviz saticilari, kos helvacilar.
Birde eskiden Turkiye Liginde oynayan Beykoz takimini animsarim. Yesil cayirlardan gelip meshur olan Kelle Ibrahimler , Besiktasli kaleci Necmi Mutlular ilk akla gelen iki isim.Rumlarin, Turkos dedigi bu yer aslinda burdaki agaclardan olacak ,ceviz anlamina gelir. Yada Bey’in cevizi: Bey Kos.
Beykoz cayirlari, cinarlari sokaklari sanki hic degismemis.Ova ,gene yesil , gene buyuk ve guzel. Once Yusa tepesine gidelim sonra Anadolu Kavaginda balik yeriz diye karar veriyoruz. Jipimiz dik yokuslari banamisin demeden tirmaniyor.
Yusa tepesinin tarihi ile ilgili birden cok hikaye var. Bunlardan birine gore burasi Heraklesin , klinesi ;yani tabutu yada mezari imis. Bir baska hikayeye gorede burasi Zeus ve Leda’nin ogullari Kral Amykos’un mezari imis. Amykos yumrugu cok kuvvetli dev yapili bir kralmis. Ama bu deli dolu,kavgaci sporcu kral, Ppsykhonus’a bir yumruk sonucu yenilmis ve oracikta can vermis. 8 cubitus boyundaki (17 metre) bu dev insani oldugu bu tepeye gommusler.*Soylentiye gore bu tepeden alinacak defne yapraklarini dusmaninizin evine koyarsaniz o evdeki insanlar muhakkak kavga edip birbirlerine girerlermis.Bu hikayeler tabii hep eski bizans ve oncesi devirlere ait. Osmanlilar ise buranin Hazreti Yusa’nin kabri olduguna inaniyorlar.Yusa , Hazreti Musa’nin kizkardesinin oglu. Kutsal kitaplarda yazildigina gore Musa ve Yusa buralara kadar geliyorlar ve Yusa Karadeniz kiyisindaki bu tepede oluyor.
Aslinda Muslumanlarin inanclarina gore Beykozdaki Yusa tepesi, Yusa’nin kendisine atfedilen dort mezardan bir tanesi .Digerleri Gaziantaep, Nablus ve Maleb sehirlerinde.**Gene hikaye’ye gore, bugun Besiktasta turbesi bulunan baska bir yatir: Yahya Efendi kesif yoluyla , yani kendisine ruyasinda bir nevi vahi inmesi sonucu mezarin burada oldugunu saptiyor.Ayni , Fatih’in hocasi Aksemsettin’in , Eyup Sultanin mezarini yada rahibe Anna Catherine Emmerich’in Selcukta’ki Meryem Ana evini ruyalarinda gorup kesif etmeleri gibi.
Mezarin boyunu neden 17 metre olduguna gelince. Bu konudada birden fazla soylenti var. Ama en akla yakin olani su: Mezar kesif yoluyla bulundugu icin ve tam yeri bilinmediginden, boyutu uzun tutulmus olabilir.
Iste butun bu hikayeler ve bilgiler isigi altinda bu guzel tepeye eristik. Burasi , Diyanet Isleri Vakiflarinin cok guzel duzenledigi tertemiz, bakimli bir park. Ben bir benzerini bugune kadar Turkiyede gormedim. Kucuk tas yollar, etrafinda cam agaclari, cicek ve cim tarhlari. Parkin icinde kucuk bir camii, hemen yaninda cesmesi, Topkapi Sarayindaki Bagdat kosku bahcesindekine benzeyen mermer ve granitten bir sadirvan, kucuk bir kutuphane ve imarethaneler.Hazreti Yusanin kabri hemen giriste sol tarafta dort tarafi parmakliklarla cevrilmis.
Kucuk kapidan iceriye girdik. 17 metre boyunda iki bucuk metre eninde bir menekse tarhi: Sarilar, beyazlar, maviler. Burada obur yatirlarda oldugu gibi, saga sola takilmis bezler, caputlar yanan mumlar yok. Zaten “Kabir Ziyareti “demek orada yatanin ruhuna dua etmek demek. Ondan medet ummak degil.
Caminin arkasinda tepenin ustundeki balkondan, Istanbulu ve bogazi seyrediyoruz. Inanilmaz bir manzara .Asagimiz yesil cam agaclari ve cinarlar, daha asagisi masmavi bogaz. Bogazin bu kisminda , sularindan gecen bir tanker disinda fazla bir medeniyet eseri gorulmuyor . Insana huzur veren bu sesizligi ve yesilligi birakip bir dahaki duragimiz olan Yoros kalesi’ne dogru yola cikiyoruz.
Yoros Kalesinin hikayeside , Yusa tepesininki gibi oldukca karisik ve karmasik.Bir soylentiye gore eskiden burada ruzgar tanrisi Poseidon adina yapilmis bir sunak varmis. Kimilerine gorede : Zeus’un ,herkesin babasi olmasi hasebi ile bu tapinagin ona atfen yapildigi ve adinin Hieron, yani Kutsal Yer‘den geldigi. Phriksos , Argonot efsanesine gore altin postu, koc’un sirtinda ucarak Karadeniz sahillerine kacirirken burayi kurmus.Belkide denizlere uygun gelen ve Karadeniz ruzgarlarini kesen Ourios ruzgari buraya isim babasi olmus.
Bazi dusunurlere gorede burasi : Argonotlarin resisi Iason (Jason) tarafindan, altin postu kurtardiktan sonra donus yolunda on iki tanriya sukran icin yaptirdigi bir sunak.Kimmi bu on iki tanri? : Zeus , Hera, Poseidon, Demeter, Hermes, Ephaistos, Apollon,Artemis, Hestia ,Ares, Aphrodite ve Athena.***
Antik caglardaki bu hikayelerin hangisinin dogru oldugu mechul. Bilinen bir sey varsa bu tepenin uzerinde asirlar boyunca tapinaklarin ,manastirlarin, kiliselerin, kalelerin, camilerin eksik olmadigi.Halkin cogu ormancilik ve denizcilikle gecinirmis.Koca koca sigirlari varmis burada yasiyanlarin. Lezzetli sutlerinden yogurt yaparlarmis cogu kez.
Cogu zaman ,yabanci gemileri birbirlerine haber vermek icin ates yakarlarmis gemiciler. Bu atesi gece yakarlarsa, korsan gemiler kiyiya yaklasir ve Kynea kayalarina ****carpip darmadagan olurmus.Hatta bir zamanlar bir zincir cekmisler buradan avrupa tarafina, dusman gemileri durdurmak icin.
Bizans devrinde, simdi bizim Yoros kalesi dedigimiz kale yapilmis buraya. Evliya Celebiye gore Yoros , ayni adi tasiyan bir rahibin manastirindan kaynaklaniyor. Kale Bizanslilar, Osmanlilar,Cenevizler arasinda onucuncu ve ondorduncu yillar arasinda el degistirip duruyor ve sonunda Osmanlilarin eline geciyor.
Anadolu kavaginin kucuk meydanindan arabayla gectik. Caminin yaninda bes asirlik meshur Seyit Ali Reis Cinarini hayranlikla seyrederek daracak sokaklara daldik. Caminin gusulhanesinin onunde top oynayan kucuk cocuklar bize kalenin yolunu tarif ettiler. Iyiki altimizda dag kecisi gibi tirmanan bir araba var. Yoksa bu dik yokusu tirmanmak cok guc.
Etrafimizdaki ahsap evler, daracik arnavut kaldirimli sokaklar sanki gecen yuzyildan kalma. Yukari ciktikca evler kayboldu. Simdi yolun iki yani sapsari katir tirnaklari ile dolu.Bunlarin arasinda bodur findik agaclari, yaban gulleri, coban puskulleri bir bir birine girmis.Daha yukarlarda koca yaprakli incir agaclari, kizilcik ve defneler ve ince telli fistik camlari. Burada fazla erguvan yok ama at kestanesi tepelere hakim.Sonunda tepenin en ust kismina geldik. Burasi oldukca bakimsiz bir alan . Her teraf bogurtlen calilari ile dolu. Kimbilir bir iki ay sonra nasil lezzetli ve guzel meyva verecek, kirmizi kirmizi, diye konusuyoruz.
Tepenin biraz asagisinda , ikinci bir tepe. Burasi adeta tepenin uzerine kondurulmus bir ova. Tam girisinde , Yoros kalesinin gunumuze kadar kalmis iki buyuk kulesi. Ayni gravurlerdki gibi. Iki kulenin ortasi belli’ki sonradan tugla ve sunak taslarindan orulup birlestirilmis.Kulenin uzerinde birkac yerde tas oymasi, denizci haclari dikkati cekiyor.
Duvarin icinde acilan bir delikten kalenin icine giriyoruz. Yemyesil bir cim ova kademe , kademe denize dogru iniyor. Dikkatli bakinca her yuz metre mesafede burc harabeleri gorunuyor. Belliki kalenin sur duvarlari bogaz kiyilarina kadar iniyor. Belkide rumlarin”Maia “dedigi ve bir kadina benzettikleri Mermer iskele bu kalenin sinirlari icindeymis bir zamanlar.
Kalenin girisinde sag taraf denize bakiyor. Buraya dogru ilerliyoruz.Asagisi kayalik ve oldukca dik. Inanilmaz bir manzara var burada. Asagimizdaki : “Bogaz “ise burasi: “Agiz“. Avrupa ve Asya kiyilari ve arkasinda lacivert sulari ile Karadeniz. Oyle bir tepede duruyoruzki insanin kendini devler ulkesinde hissetmemesi imkansiz. Her iki kitada medeniyetle ilgili hic bir eser yok. Belliki Rumeli Kavagi karsidaki koyun arkasina gizlenmis gorunmuyor. Deniz carsaf gibi duz ve engin. Tepeler yesil ve buyuk. Guzellik insani buyuluyor , sarhos ediyor. “Acaba burasi Cennetmi?” diye dusunduruyor. Bu manzariyi doya doya icimize sindirip, bol resim cekiyoruz. Ve sonunda acik havanin verdigi istahla Anadolu Kavagina donuyoruz.
Anadolu Kavaginda, iskeledeki guzel lokantalarin birinde arkadaslarim bana cok guzel bir ziyafet cektiler.Mis gibi taze kalamar ve midye tava, coban salatasi ve guzelim lufer. Yaninda’da dunyanin en guzel birasi; buz gibi Efes.Yemegi bitirdikten sonrada
“sen Bogazi ozlemisindir, gel sahil yonunden donelim “dediler.
Beykoz, Cengelkoy, Kanlica, Kandilli,: yalilar, erguvanlar, insanlar ve Istanbul. Sonunda Beylerbeyinde durduk, bir cay bahcesinde bogazi seyrederek caylarimizi yudumladik.
Gun bitiminde degisik duygular icindeydim. Hem boyle guzel bir gun gecirdigim ve gormek istedigim yerleri doyasiya gordugum icin icimde inanilmaz bir sevinc vardi. Hemde ertesi gun arkadaslarimdan ve Istanbuldan ayrilacigim icin icimi bir huzun kaplamisti.
Cem Ozmeral
9 Mayis 2005
Columbus, Ohio
*Petrius Gyllius, Istanbul Bogazi, Eren Yayincilik
** Yusa, Aleyhisselam, Omer Faruk Hilmi, Osmanli Yayin Evi
*** Petrius Gyllius, Istanbul Bogazi
**** Cem Ozmeral, www.taaco.org
gazozkapagi/ Carpisan Kayalar