KANDILLI'DE BIR GECE
Guzel bir eylul aksami idi. Amerikadan her gelisimizde oldugu gibi birkac gun Istanbulda gecirecegiz,sonrada ver elini Bodrum ve Ege.Tahir, esim Sitarenin anne tarafindan hayatta kalan tek akrabasi, sevgili kuzeni. Esi Hulya ile on iki yil Londrada yasadiktan sonra birkac sene once Istanbul'a kesin donus yaptilar. Insan bisiklete binmesini unuturmu , ister istemez Istanbul'un guzel fakat yorucu hayatina kisa zamanda tekrardan adapte oldular.
-Gelin isterseniz sizinle Kandilli'ye gidelim orada bizim takildigimiz bir balik lokantasi var, fazla luks bir yer degil ama baligi tazedir hemde sakin bir yerdir-
dedi Tahir.
Memnuniyetle kabul ettik, atladik arabalarina, Fatih koprusunun viyadukunden vurduk bir ara yola, yokus asagi iniyoruz bayirdan. Istanbulda tepelere milyonluk villlar, daga tasada gecekondular dolmus.Yol oyle biryolki; mihmandar olmadan mumkunu yok kazi ve cikmaz sokaklardan gecip Cengelkoy taraflarina varmaya.
Bir taraftan yolu bulmaya calisiyoruz, bir taraftanda Tahir bize bilgi veriyor restoran hakkinda. Iskeledeki bu lokantanin cok yakininda cami olmasi dolayisiyle buraya icki ruhsati verilemiyormus. Eee, ne yapacagiz? Balik olurda yaninda iki kadeh atilmazmi? Megerse onunda kolayi varmis. Eger raki isterseniz, Nescafe, yok sarap arzu ederseniz Diet Cola diyecekmissiniz.
Sonunda Cengelkoye indik, oradanda sahil yolundan Kandilliye dogru ilerliyoruz. Bu yol sanki Istanbul'un gecen asrin ortalarindan kalmis ve korunmaya alinmis bir kesiti gibi.Gecenin karanliginda, cogu ahsap ve kohne evler yana yana birbirine yaslanmis guc bela ayakta duruyor. Alt katlarindaki manav ve balikci dukkanlarinin hemen hepsi isil isil.Yolun sahil kisminda lokantalar, kahveler, tamirci dukkanlari, kosede kucuk bir cami , biraz ilerde akmayan bir cesme yada sebil. Ve sokak insanlarla dolu, arabanizi park etmeye calisan deynekciler, sokak saticilari, evlerine giden insanlar, bir kalabalik bir kalabalik.
Kandilli'ye gelince yol tenhalasmaya basladi giderek. Iskele caddesi, vapur iskelesine inen arnavut kaldirimlli 25-30 metrelik bir yol . Trafige kapali bu yola ancak lokantalara musteri oldugunuz takdirde arabanizi park edebiliyorsunuz. Iskele lokantasi , adi ustunde iskelenin hemen yani basinda. Aslinda , iskelenin bir ismi kalmis, artik bu kohne binaya vapur filan yanastigi yok. O gecen asirdan kalma sadece bir süs artik..
Lokantanin camekanli ic kismi yerine , deniz kenarinda koca bir cinarin yaninda acik havayi tercih ediyoruz. Eylul aksami, bogaz tabiki serin. Ama biz hazirlikliyiz, hepimizde bir sueter ve ceket. Masamizin uzerinde bir sokak lambasi eski bir kandil gibi masamizi aydinlatiyor.
Garson'a once icecekleri ismarladik. Tahir , Hulya ve ben Nescafe, Sitarede Diet Cola icecek! Meze olarakta tereyaginda kizarmis kalamar ve karides , beyaz peynir, zeytin yagli biber dolmasi ve yesil salata. Balik olarakda palamutun tam mevsimi.
Garson gencten birisi.
- Baliklarinizi takozmu yoksa tavami istersiniz ?
diye sordu.
"Takoz baligi" da ilk defa isittik. Megersem , bizim "steak cut" dedigimiz kalin kesilmis izgaraya verilen admis.
Ben takoz alacagim, digerleri tava.
-Uc tava , bir takoz .
dedik
Garson , elindeki kagida yazdi ve sonra bize donup
-Uc takoz bir tavaydi degilmi abi?
-Yok kardesim, bir takoz uc tava.
Oldu abi dedi , ve mezeleri getirmek icin mutfaga gitti.
Fincanlarimizdan birer yudum almistikki , garson bol limonlu ve kirmizi soganli kivrcik salatasini getirdi.Ikrami yaptiktan sonrada ;
-Cok affedersin abicim, uc takoz bir tavaydi degilmi?demezmi.
Insan cildirir valla. Kardesim karli havada trafigemi cikiyoruz, takoz, zincir, yangin sondurme cihazi.? Fesupunallah. Sen en iyisi dordunu de tava yap, hem sen kurtul hemde biz dedik.
Bu isin saka tarafi, aslinda cok iyi vakit geciriyoruz. Tahirle Hulyanin tek ogullari Londrada. Onun hasretini cekiyorlar. Onu konusuyoruz, bizim Amerikadaki kizlari konusuyoruz, eski gunler yad ediliyor.
Tahiri ben ilk defa , Sitare ile nikah torenimizde gormustum. O zamanlar 23-24 yaslarinda olmaliydi. Bende ilk intibai narin yapili, son derece nazik ve terbiyeli bir genc olmasi idi. Zannederim St. Benoit da yatili okumustu. Bende Sankt George'da yatili okudugumda hemen bir ortak yanimiz ortaya cikmisti.Sonra Tahir, esi Hulya ile evlenip Londraya yerlesti, bende Sitare ile Amerikaya goc ettik.
Yaz tatillerinde Turkiye'ye geldigimizde cogu zaman kisada olsa gorusuyorduk. Bu gorusme genelikle Moda Deniz Kulubunde oluyordu. Tahirin babasi , Haluk Şaman Demokrat Partide vekillik yapmis , partinin onde gelen kisilerindan biriydi.Cumartesi aksamlari , Moda kulubunde bulusmak mehtaba karsi yemek yiyip eglenmek o zamandan kalan bir adetti. Bu kulubun gelenek ve gorenekleri nesiller degisse bile hic degismemisti. Uyelerin hepsi son derece sik giyimli, adabi muaseret bilen kibar insanlardan olusurdu. Cogu zaman Tahir ve Hulya ile ve Tahir'in kiz kardesi Leyla ile Turkiyeye geldigimizde en azindan bir gece burada bulusur hem hasret giderir hemde eski gunleri yad ederdik.Ama ne yazikki sevgili Leyla 2002 yilinda cok genc yasta aramizdan aniden ayrildi. Belkide onun hatirasina bu gece Kandillide beraber oluyorduk.
Iste bu gece yemekde hem bu eski gunleri konusuyor hemde gecenin tadini cikarmaya calisiyorduk. Insanin akrabalari ile olan beraberligi kisada olsa , onun kiymetini bilmek gerekiyordu. Iste bu gecede oyle bitmesini istemedigimiz bir geceydi.Bu dusunceler icinde Tahir'i dinliyordum cogu zaman . Aslinda Tahir, benim rahmetli dedem ve dayim gibi az ama oz konusuyordu. Sesini hicbir zaman yukseltmez, kimsenin sozunu kesmez ve agizindan falsolu bir laf cikmazdi. Bunca sene Londrada kalmasina karsin, dudaklarindan kaza ile bile olsa bir Ingilizce sozcuk kacmazdi. Turkceyi son derece ari bir lisala kusursuz konusurdu. Ne bir lehce, ne bir aksan. Gulmesi bile kontrollu bir tebessumden ibaretti.O sanki nesli tukenmis bir Istanbul beyefendisi belkide bir Ingiliz Lordu idi.
Bu guzel geceyi ve sohbeti sonunda kakaolu nefis sicak helva ve kahve esliginde noktaladik ve iskelenin yaninda kisa bir yuruyus yaptik. Eski yalilarin yerini simdi modern tek katli villalar almisti.Eskiden buraya Kandilli adinin verilmesinin sebebi, padisahin geceleri gizlice kayik sefalari yapmasi ve yolunu kaybetmemesi icin tepeler asilan kandillerden kaynaklanirmis. Simdi baktim, hertaraf kandil dolu adeta. Fatih Koprusu adeta bir Kandil cumbusunu andiriyordu. Bir tarafimizda Kuleli, obur tarafta Kucuksu Kasri isiklarla donanmis, gumus renkli pariltilarini bogazin simsiyah sularina bir gelin teli gibi aksettirmisti.
Biliyordumki, Kandillide gecirdigimiz bu guzel gece yasadigimiz muddetce anilarimizda butun aydinligi ile yer alacakti.
Cem Ozmeral
15 Aralik 2005
Columbus, Ohio
Not: Sevgili Tahiri en son 2005 in Nisaninda gordum. Evinde ziyaret ettigimde Kandilli'de gecirdigimiz o gece ile ilgili yaziyi yazip yazmadigimi sordu. Kendisine yazmadigimi fakat en kisa zamanda yazacagima dair soz verdim. On uc yildir savastigi amansiz hastalik onu oldukca yorgun dusurmustu. Ona onun bir savasci oldugunu ve ailesi icin nekadar fedakarlik yaptigini ve kendisini ne kadar sevdigimizi ve takdir ettigimizi soylemeye calistim.Bu son gorusmemiz olacakmis, Kasimin son gunlerinde bir kandilin sönüşü gibi aramizdan ebediyen ayrildi.
|