Istanbulun çehresi son elli yılda nasılda değişti! Ahşap köşklerin istimlak edilip yerine beton apartmanların yapıldığı, yolların bulvarlara dönüştüğü, alt ve üst geçitlerle şehrin meydanlarının köstebek yuvasına dönüştüğü yıllar bizim orta okul yıllarına rastlar. Bu beton binaların kibrit kutuları gibi yanyana yapıldığı ve eski Istanbulun güzelliğini kaybetmeye başladığı ilk yerlerden biride Aksaray ve Laleli semtleridir. Bu devirde, Üniversitenin önündeki Beyazıt meydanı defalarca çehresini değiştirdi, Saraçhane meydanına Haşim Işcan geçiti yapıldı, aynı bölgeye Şehzade Camini gölgeleyen Belediye Sarayı adıyla dört köşe bir bina konduruldu. Sonrada apartman altlarına dükkanlar, eczaneler, oteller, reklam panoları, kısacası düzensiz bir şehirleşme başladı.
Oysa o yıllarda, coğu zaman önünden otobüsle geçtiğim, Aksaray, Laleli, Beyazıt camileri zarif minareleri ile nasılda dimdik durur ve Divan yolunun silüetini ne güzel tamamlarlardi. Şimdi ise çoğu zaman binaların arasına sıkışıp kalmış bu anıtları bulmak için çaba sarfediyorsunuz.
Eskiden içlerini görmeyi pek merak etmediğim bu tarihi eserleri görüp gezme arzusu yıllar geçtikçe giderek artıyor. Bugün çoğu kez otelleri, bavul ticareti, Rus turistleri ile anılan Laleli semtinin adı nereden geliyor? Laleli cami ve külliyesini kim yapmış, tarihi nedir? Külliyenin bir parçasi olan ve bir popüler dizi filimde çoğu kez görüntülenen Taşhan nasıl bir yer? Işte bütün bu sorulara cevap vermek, merakımı gidermek icin Laleli Camiini ve külliyesini gezdim, tarihini inceledim. Işte gördüklerim ve öğrendiklerim:
Laleli camii yoldan beş altı metre yükseklikte bir tepenin üzerine kurulmuş, eski Mesa yolundan taş merdivenlerle çıkarak caminin avlusuna varıyorsunuz. Caminin dört tarafida ayrı sokakların içine açılıyor. Külliyenin su havuzu, kütühane ve medresesinden günümüze ancak duvar kalıntıları kalmış. Caminin kuzeyindeki kırmızı beyaz tuğlaları ile güzel bir Osmanlı mimarisi çizen Imarethanesi ise günümüzde hala kullanılıyor. Eskiden içinde fırınların ve hamur odalarının olduğu bu binada şimdi muhtaçlar için her gün sıcak yemek çıkaran bir mutfak, ve sosyal amaçlar icin kullanılan odalar bulunuyor. Cami avlusunun batısında tuğla renkli küçük bir binacık var. Buranın ismide "muvakithane", yani zamanın rasathanesi. Burada hem astronomi dersleri verilir hemde pusula, güneş saati gibi zaman ve mekan ölçmeye yarayan bir dolu adet bulunurmuş. Bunların yapımı, ayarı ve tamiri ile uğraşan usta hocalar burada çalışırmış.
Muvakithanenin biraz ilersindede cadde üzerinde Laleli Caminin türbesi, caminin bir devamı gibi uzanıyor. Burada ayrı bir avlu içinde yer alan türbede camiyi yaptıran Sultan III Mustafa, oglu III. Selim ve Sultanın diger cocuklarının sandukaları yer alıyor. Türbenin duvarlarının cami avlusu ile birleştiği yerde, avlu kapısının yanında suyu artık akmayan kubbeli bir sebil yer alıyor. Bu sebilin dışında külliyenin duvarları ve avluları içinde beş adette artık kullanılmayan çeşme var. Son olarakda avlunun bir iki basmakla inilen bir bölümünde sıra sıra, plaj kabineleri gibi dizilmiş, suyu bol, son derece hijyenik bir dolu tuvalet var. Neden bunuda belirtmek istedin derseniz, hikayenin sonunu bekleyin.
Caminin Necatibey caddesine bakan alt kısmındada zamanında kurulmuş eski bir çarşı var; bu çarşı günümüzde "Old Bazaar" adıyla turistik eşyalar satan dükkanlarla dolu. Gene caminin altında kalan Ordu caddesindeki dükkanlar ise sonradan ilave edilmiş. Külliyenin camiden sonra en görkemli binasi ise Çukur Çeşme ve Sipahiler Hanı olarakda anılan namı değer Taşhan. 1761 de yapılan Han üç katlı ve 166 odalı. En büyük özelliğide değişik yüksekliklerdeki üç değişik sokağa açılan üç kapısı ve üç avlusu olması. Büyük avlu ortasında çicekler içinde alçak masaların yer aldığı güzel bir alan. Hani Şehrazatın* kayınpederinin çoğunlukla tavla attığı, kahvesini içtiği avlu burası. Hemen bitişiğindeki daha küçük olan avluda ise bir restaurant var. III Mustafanın Sipahilerin kalması için yaptırdığı odalarda ise bugün daha çok Rusyadan gelen turisterin ilgisini çeken; bayan eşyaları, iç çamaşırları, mayolar v.s satan dükkanlarla dolmuş.
Laleli Camii ve Külliyesi Sultan III Mustafa devrinde inşaa ediliyor. Caminin mimari Tahir Ağa, Bizans öncesi bir tapınağın olduğu zannedilen bu alanı temel edip, barok mimarsinden esinlenerek camiyi yapıyor. Caminin bir kısım mermerlerininde gene Bizans zamanından kalma, Üsküdardaki Büyük Saray kalıntılarından getirildiği söyleniyor. Laleli Camiinin içi ayrı dışı ayrı güzel. Avlusunun alanı caminin iç alanından daha geniş. Ortasında sekiz köşeli bir şadırvan var.
Caminin içinde sarı ve altın renkleri hakim. Özelikle ana kubbenin ve etrafindaki küçük yarım kubbelerin üzerlerndeki ince işçiliğe insan hayran kalıyor. Eskiden kubbenin ortasından indirilen zincire yağ kandilleri bağlanırmış. Kubbenin iç kısmınıda bir daire şeklinde kandillerle donatılması için "kandillik" denilen korkuluklu balkon kullanılırmış. Şimdi ise elektrikli kandilleri taşıyan bir dev avize gene aynı kubbeden asağıya sarkıtılmış.
Laleli Caminin isminin nereden geldiğine gelince: Sultan III Mustafa edebiyata, ve bütun müsbet ilimlere çok meraklı olduğu kadar münecimliğede merak saran bir kişiliğe sahipmiş. Hocaların, dervişlerin fikirlerine hürmet eder onlara hep akıl danışırmış. Bir gün, Hünkara camiyi yaptırdığı semtde, hasır bir kulübecik içinde yaşayan ve bağrında bir lale taşıyan bir kişiden bahsetmişler. Padişahta kendisini görüp ona akıl danışmak istemiş. Yaşli Babanın elini öpüp, ona hayatta en önemli şeyin ne olduğunu sormuş.
Laleli Baba fazla düşünmeden ," hayatta en önemli şey yiyip içtikten sonra hacet gidermektir demiş" .Padişah bu cevaba içerlemiş içerlemisinede saygıda kusur etmemek için birşsey dememiş yaşlı adama. Bir zaman sonra Sultan III. Mustafa hastalanmış karın ağrısı çekermiş ve bir türlü tuvalete gidemez olmuş. Doktorların verdiği mushil ilaçlari bir türlü derdine deva olamamış Padişahın. O zaman anlamış ki onu iyileştirebilecek ancak bir kişi olabilir; o da Laleli Babadır. Hemen onun yanına gidip :" Haklıymışsın Laleli Baba, beni bu dertten kurtarda ne istersen iste, istersen makamımı iste" demiş.
Laleli Baba," bir hacet gidermeye vereceğin makamın zaten kıymeti olmaz benim için, ama yaptırdığın camiye benim ismimi ver, insanlarda kıyamete dek beni ansınlar, ruhuma fatiha okusunlar" demiş. Sonrada okumuş, üflemiş ve III Mustafayı bu dertten kurtarmış. O gün bugünde III Mustafa Camii, Laleli Camii diye anılır olmuş.
Laleli Babanin kabri, gene kendi adıyla anılan semtde, Laleli Camiinin yakınındaki Kemalpaşa Camiinin bahçesinde bulunuyor.
Cem Özmeral 13 Mayıs, 2010 Dublin, Ohio
|