“No city has eaten the fruits of the garden of art so richly as the city of Istanbul, birthplace and school of famous men, the nursery of many nations.” Nabî
____________________________________________________________________________________ “It seems to me that while other cities are mortal, this one will endure as long as there are men on Earth.” PETRUS GYLLIUS ____________________________________________________________________________________
Istanbulu görünce, gayri ihtiyari haykırdım ve Napoli Körfezi ile onun bütün büyülerini ebediyyen aklımdan çikardim. Bu latif ve muhteşem bütünle herhangi bir şeyi mukayese etmeye kalkışmak, hakikate karşi bir hakaret olur.....Orada Tanrı ve insan, doga ve sanat hepbirlikte yeryüzünde öyle bir yer yaratılarki, görülmeye değer......
Krallar, prensler, Krezüs, dünyanın kudretli ve ve zengin insanları, o anda hepinize acıdım; gemide bulunduğum yer sizin bütün hazinelerinize bedeldi ve Istanbul'a bir bakışımı bile bir imparatorluğa değismezdim.....Bir tarafimizda Üsküdar ile Kadıköy, bır tarafımızda Saray tepesi, karşimızda Galata, Pera ve Boğaz vardı. Hepsıni birden görebilmek için fırıl fırıl dönmek gerekiyordu ve her tarafa ateşli gözlerle, gülerek elimizi kolumuzu konuşmadan sallayarak, zevkten nefesimiz kesilmiş bir halde döne döne bakıyorduk.....
Aslında ben İstanbul'u en çok üc tepeden severim. Biri Pera'da Cenevizlilerden kalma Galata Kulesi, digeri Eyüp Sultan Mezarığının zirvesindeki Pierre Loti kahvesidir. Üçüncüsu ve belkide en güzeli Büyuk Çamlica tepesidir. Bu tepelerden İstanbula bakarsanız, bu güzel şehri üç boyutlu olarak: gök yüzünü kucaklayan minareleri ile, iki yakayı birleştiren köprüleri ile, boğazı turlayan vapurları ile, bir güzel tabloyu seyreder gibi adeta yükseklerde uçan bir kuşun gözlerinden görürsünüz .