istanbullite.com

NOSTALGIC WRITINGS BY AN ISTANBULITE © Since 2002

ANASAYFA/HOME ↓

ABOUT US/BIZ KIMIZ ?

ISTANBUL&TURKEY TRAVEL

ISTANBUL TRANSPORTATION

LIVE TURKISH TV AND MEDIA

NEWS FROM COLUMBUS,OHIO

LINKS

CONTACT US/İLETIŞİM

DOGANCILAR PARKI

ISTANBUL SUR-ICI ↓

YEDI KULE ZINDANLARI

KAYBOLAN KIR TEPEBAG

SEHZADEBASI DIREKLERARASI

LALELI BABA

MIHRIMAH CAMILERI

CEVIZAGACI- GOTLAR SUTUNU

TEKFUR SARAYI

ISTANBULUN ALTI 1,2

ISTANBULUN ALTI 3,4

HALICTE BIR VAPUR GEZISI

SUMBUL EFENDI

MILION TASI

KOCAMUSTAFAPASADAKI KOSK

ISTANBUL SUR KAPILARI

ISTANBUL TURBELERI/TOMBS

AHMET SARACBASI EFENDI

7 TEPE 700 CAMI ISTANBUL

ISTANBUL SUR- DISI↓

BOSTANCIDAKI BEYAZ KOSK

BALIK UZERINE LAKIRDI

GOKSU DERESI

SAHIL YOLUNDA SABAH

BIR TEPE, BIR KALE

CARPISAN KAYALAR

ISTANBULLU OLMAK

KANDILLIDE BIR GECE

SHOW ME BIG MONEY

SAIRLER SOFASI

HIKAYELI RESIMLER

1CE UPON A TIME ISTANBUL

ARA GULER'S ISTANBUL

ISTANBULUN 77 ISMI

ISTANBUL ICI-DISI ↓

BAHARIYEDE SINEMALAR

ULUBATLI VE MIHRIMAHCAMII

HALICTE BIR SEMT: FENER

6 MERMER 23 TILSIMLI TAS

HAYDARPASANIN ÖYKÜSÜ

YILDIZ KORUSU

HUNKAR'A GIDELIM

IBRAHIM PASA SARAYI

ABBAS AGA PARKI

TOPKAPI ANIT MEZARLARI

SULEYMANIYEDE BIR GEZI

BEYAZIT KULESI

HARBIYE NEZARETI

ARCADIUS'UN SUTUNU

HAYDARPASA KIRIM MEZARL.

OSMANLI EFSANELERI

BIZANS VE KURULUS MITLERI

TARIHTEN KAPAKLAR ↓

ATATURK ALBUMU

1953 DE ANIT KABIR

10 KASIM 1938

ATATURK'UN BINMEDIGI UCAK

ATATURK TBMM KONUSMASI

ATATURK'U ANLAMAK

ATATURKUN EVI VE MEKTEBI

ATATURK'UN AKARETLER EVI

ATATURK MUZE KOSKU

HEYBELIADA DENIZ LISESI

INONU DENIZ LISESINDE1934

INONU HARPOKULUNDA ,1942

VEKILLER VE RESMIGECITLER

BU ANZACLAR NEREDE?

RUYA

CANAKKALE, TRUVA

BOSTANCIDA BIR NIŞAN

JAPONLARIN 1934 ZIYARETI

GOLCUK VE YAVUZ-HAVUZ

GAZOZ KAPAKLARI:ANI/OYKU

KADIKOY, ISKELEDE SABAH

ARMONIKA CALAN KIZ

1975 DE BIR ASK HIKAYESI

METEOR CUKURU

MINIBUS SOFORU ZEYNEL

ANTIPHELLUS BALIKCISI

BIR EGE DILBERI

BIR RUYA

ASOSDA BIR GUN

TWILIGHT ZONE

BEN SERVISCIYIM ABI

BIT PAZARINA NUR YAGDI

VATMAN ALI BEY

ADAM

BIR KARANFILLI ADAM

KINDER HEIM

ZULAL

YESIL KAPI

GENC OSMAN MONOLOGU

DENIZ YILDIZININ OYKUSU

ŞEREF STADI (SOCCER)

CHAMPION BESIKTAS

BESIKTAS STADIUM & FANS

A VISIT TO INONU, 2011

WITH BJK PLAYERS OF 2011

BJK NEVZATDEMIR FACILITY

BESIKTAS'S USA TOURS

SAMPIYONLUKLAR MIMARI

Q7,GUTI&IVERSON

KAYA KAPTAN

DR. VEDII TOSUNCUK

BJK VE CIRAGAN SARAYI

1964 ALI SAMI YEN ACILISI

ELLI YIL SONRA PRATER'DE

PANTER KALECI

ESKI BIR MILLI MAC

KARANFILLI ADAM

BIR YASAM TARZI

TEMİZ FUTBOL

BERLIN PANTERI

SARI LACIVERT

INSIDE FENER STADIUM

YUSUF ILE SANLI

PASKAL VE BJK FORMASI

KUCUK AHMET

DEMIROREN'E ACIK MEKTUP

GUVEN ONUT

BABA BOSQUE

HELE HELE SERGEN KAPTAN

TAKSM KIŞLASI CIRCA 1925

GELINCİK TARLALARI

CESITLI KAPAKLAR ↓

MUZE EV

ANNEMIN SANDIGINDAN

1942 DE EN UZUN YOLCULUK

PARIS GOZLENIMLERI

MAHMEDET HOCA

SOLUK MAVI NOKTA

OSMANLI TOKATI VE HIGH 5

HIZIR ILYAS

29 TESRIN

GAZOZ KAPAGI (ORIJINAL)

COLA TURCA

HARICTEN GAZEL

I-LOG

19 MAYIS RESEPSIYONU

MAY 2012

APRIL,2012

MARCH 2012

FEBRUARY 2012

JANUARY 2012

DECEMBER 2O11

NOVEMBER 2011

OCTOBER 2011

SEPTEMBER,2011

AUGUST 2011

JULY 2011

JUNE,2011

MAY,2011

CAPS IN ENGLISH ↓

MY TRIP ON THE MEGABUS

LYCIAN CITIES OF TURKEY

1937 BERLIN LETTERS

SULTAN SULEIMAN

TURKEY&THANKSGIVING

EINSTEIN'S PLEA TO TURKEY

TURKISH HELP TO IRISH

USA MILITARY IN TURKEY

ATATURK-ROOSEVELT LETTERS

PRESIDENT OBAMA'S TRIP

FLAG RAISING CEREMONY

RENAISSANCE MAN

"NOAH'S ARK" OR IS IT ?

STORY OF SANTA CLAUS

FATHER OF ANATOLIAN POP

STORY TELLER OF ANATOLIA

TURKISH COFFEE

DOWN CAFE

ECEVIT IN NEWYORK 2002

SUKI, OUR CAT

HERR WAMLEK

ISTANBUL STORIES ↓

TRANSFORMING OF SS SOLACE

ZEYREK MOSQUE& MONASTERY

COLUMN OF THE MARCIANUS

TRUE CROSS IN ISTANBUL ?

ISTANBUL MYTHS IN ENGLISH

LEGEND OF LEANDER'S TOWER

77 NAMES OF ISTANBUL

7HILLS 700MOSQUES ISTANB.

7 Churches of Anatolia

ISTANBUL VIDEOS

PANAROMIC TOURS/SANAL TUR

CARTE POSTALE NOSTALGIA↓

KARTPOSTAL TURKIYE32-1944

MY MOTHERS ISTANBUL YEARS

MY FATHER'S BERLIN 1937

GERMAN WEHRMACHT 1937

POSTCARDS USA 1944

CARTOLINA POSTALE ITALIA

C.POSTALE EUROPA 1937-946

POST-CARD EGYPT 1942

POSTCARD, MIDDLE EAST

DIYARBAKIR 1955

SOUTH EASTERN TURKEY 1955

ANKARA&ISTANBUL 1956

PARIS 1956

JUKE BOX NOSTALGIA ↓

MUZIK VE BEN

1957-1960 POP

1960-1970 POP

1970-1980 POP

1980-1990 POP

TURKISH MUSIC PORTAL

PLAY FOR THE NATURE

PHOTO ALBUMS TURKIYE ↓

ADALAR/PRINCE ISLANDS

ISTANBUL PICTURES

ISTANBUL TOP TEN MUST SEE

ISTANBUL FERRY LANDINGS

ISTANBUL BAZAARS

BOSPHORUS, ISTANBUL

A GOLDENHORN FERRY TRIP

BEYOGLU PICS

BODRUM

KAS,KALKAN,DEMRE

ALANYA

DALYAN, GOCEK, FETHIYE

ANKARA

TWIN BEAUTIES/IKIZGUZELLE

PHOTOS of USA & WORLD ↓

LAS VEGAS

LAKE MEAD,NEVADA

PHILADELPHIA

PARIS

BOSTON

CHICAGO

ITALIA

LONDON 1967

INDIA/NEPAL

CARIBBEAN ISLANDS

DARFUR/SUDAN

SANFRANSISCO AND MONTERY

SAN ANTONIO, TEXAS

San Diego

NEW ORLEANS

NEW YORK

PENNSTATE

PRESIDENTS & KINGS TOMBS

FLAG RAISING IN COLUMBUS

ISLAND OF KOS VIDEO

AILE/FAMILY BLOG ↓

OZMERAL MATERNAL F. TREE

LAMIA&HAMZA VIDEO 1999

OZMERAL PATERNAL F.TREE

DURUPINAR MATERNAL F.TREE

DURUPINAR PATERNAL F.TREE

BABY MADISON FABLE

BABY TAYLOR FABLE

TAYLOR BABY&TODDLER YEARS

ESRA PINAR FILES

WEILS' WEDDING AND HOUSE

ASLI'S SHOWERS 2008-2009

FAMILY HOLIDAY PICTURES

ANNEM

MY MOTHER LAMIA

ANNEMIZ LAMIA

LAMIA HAMINNE AND TAYLOR

DOGUM GUNU,ANNELER GUNU

"EVIM/HOME"

NOSTALJI TRENI

LIFE OF MY FATHER

REUNITED/ONLAR KAVUSTULAR

SON CINAR BULENTSARACOGLU

i-FOOD

STREET FOOD

GOLDEN CORRAL COLUMBUS

Translate
  Bookmark and Share
KARAADA METEOR ÇUKURU
 

Gület*, Bodrum açıklarında , Tavsan Burnun’da demir atmıştı. Burası , Bodrum güzergahlı Mavi Yolculuklarda sevilen bir duraktı. Hemen karşıdaki Kara Ada’ya oranla,  hem denizi hem de havası daha ılımlıydı. Bu yüzden , yolculuğun ilk gecesi çoğu kaptan burada konaklamayı yeğlerdi. Aslıhan  adli gületin,  Uğur Kaptanıda, yolcularına ilk molayı cam renkli Akvaryum koyunda vermiş, daha sonra,  içmeler ve tersane koylarını geçerek güneşin son ışıkları bakıra çalmaya başlayınca, buraya demiri attırmıştı.

Mavi yolculuklarda, yolcuların birbiri ile kaynaşması ve yolculuğun eğlenceli geçmesi açısından ilk gece çok önemliydi. Işte bunu cok iyi bilen Uğur Kaptan, iletişimi kolaylaştırmak için teknedeki dört Alman çiftede Türkçe isimler takmıştı. Inge, Yenge olmuş, Peter’e Ahmet demiş, Analise ve Marx’a da Leyla ve Mehmet’i uygun görmüştü. Geriye kalan iki Türk çiftin hem Almanca, hemde İngilizce konuşmaları işi baştan kolaylaştırmıştı. Akşam yemeğinde geminin kıç tarafındaki mangalda takoz seklinde kesilmiş  palamutlar nar gibi “ ızgara”  olarak pişirilmiş, yanında kırmızı soğanlı yeşil salata, patates kızartması ve pilav ile sofra donanmıştı. İlk gece, bir şişe “ Büyük” Rakı Uğur Kaptanın ikramıydı. Tabii bununla yetinmeyen, Mavi Yolcular bir iki “Ufak” daha derken kısa zamanda çakır keyif olmuşlardı. Bundan sonra da önce Almanlar,  ‘Deutschland, Deutschland  Über Alles’i söylemiş, bizimkilerde buna ”Dağbaşını duman Almış” la yanıt vermişlerdi. Hep beraber atılan göbek ve çifte tellilerden sonra, yorgun düşen Almanlar,  kamaralarına çekilmiş, Kaptan ve iki Türk çift kahvelerini höpürdeterek derin bir sohbete dalmışlardı.

Cenk ve Suzan uzun yıllardır Amerikada yaşıyorlardı. Cenk restoran işletmeciliği, Suzan’da sigorta işleri ile uğraşıyorlardı. Her yıl, yazın Türkiye’ye gelince muhakkak Bodrum’a uğrarlar ama genellikle güne birlik turlara çıkarlardı. Bu gerçek anlamdaki Mavi Yolculuk , onlar için bir ilkdi. Diğer çiftlerden,  Tandoğan elli yaşlarında,  iri kıyım bir adamdı. Bu kıyıları oldukça iyi bilir  ve sualtı sporlarını çok severdi. Eşi, Burçin kendisinden yaşça oldukça küçük alımlı bir hanımdı. Avusturya lisesi mezunu olan Burçin bütün gece kocasının fıkralarını Almanlara tercüme etmişti.

Suzan,  Uğur Kaptan’a ;

-Yarın ilk durağımız neresi olacak ?
diye sordu

-Karşıda’ki,  Kara Ada’ya geçeriz. Hem Meteor Çukurunu görürsünüz, hemde , Kleopatra mağaralarında yüzüp, güzellik banyosu yaparsınız.


Bu habere en çok Suzan ile Cenk  sevinmişlerdi. Evliliklerinin ilk yıllarında, bundan yirmi küsur yıl önce, küçük bir taka ile buraya gelmişlerdi.

Cenk:
-  Ben Meteor çukurunu gördüğümde , adeta nutukum tutulmuş hayranlık içinde burayı seyretmiştim
diye söze girdi.

Bir mavi düşününki, yeşile sırıl sıklam aşık olmuş ve onunla sarmaş dolaş,  göz alabildiğine önünüzde uzanıyor. Bu karmaşık renk cümbüşünde cam göbekleri, turkuazlar, lacivertler, zümrütler, yakutlar,  yakamoz parıltıları içinde insanın gözünü alıyor ve onu büyülüyordu. İşte bu mavi, yeşil deniz sahasının içinde, arkasındaki Kara Adaya yüzme mesafesinde, bir yuvarlak karanlık,  uzaktan bile dikkatinizi çekerdi. Bir futbol sahasının ortasındaki santra yuvarlağı büyüklüğündeki bu daire,  sanki pergelle çizilmiş kadar yuvarlaktı. Bu yuvarlağın  rengi,  belki de mavinin siyaha en yakın olduğu bir lacivertti. Kayığımızı açığa demirlemiş, bu deniz boşluğunun yanına yüzerek gelmiştik. Boşluğa yaklaştıkça ayaklarımız yere değmeye başlamış, sonunda çemberin hemen yanında,  bel seviyesine gelen suda , hayretle çukuru seyretmiştim. Birden Suzan, adeta bir yüzme havuzunun kenarından havuza atlar gibi balıklama boşluğa daldı. Tabi arkasından da erkekliğe toz kondurmamak için, ben.

Aman Tanrım, bu ne güzel bir manzaraydı. Çukurun, yanı adeta sedefle işli  bir Pamukkale duvarı gibi, denizin diplerine doğru iniyordu. Bu beyaz duvarın üzeri, küçük yeşil yosunlar, mor yapraklı  çiçekler ve deniz yıldızları ile oya, oya islenmişti. Çukurun dibi hiç gözükmüyor, ama derine gittikçe adeta  bir balık bayramı yasanıyordu. Ben hayatımda irili ufaklı bu kadar renkli bir balık resmi geçitini,  Caraib adalarında bile görmedim. Ama bunlar ne balığıydı,  pek bilmem ?

Tandoğan,   epeyi dir söze girmek için sabırsızlanıyordu. Sonunda dayanamayıp :

-Ohooo, ben Meteor Çukuruna çok daldım. Biraz ötedeki Kleopatra mağaralarınıda  avucumun içi gibi bilirim

diye atıldı

Gençken,  buraya her hafta sonu gelir, dalgıç elbiselerimizi giyip sünger avlardık. Bir seferinde elli kulaç’a kadar dalmıştımki beynimde korkunç  bir tazyik hissettim. Hemen kabloya asıldım. Arkadaşlar anında  yukarı çektiler. Ağızım’dan sular boşalıyordu. Hemen bir sigara verdiler. Meğersem vurgun yemişim. Ama gençlik işte, ertesi gün hemde bu sefer altmış kulaç’a  daldım.
Bir göreceksiniz , denizin altı bir başka alemdi. Burası dipsiz bir kuyu gibi aşağıya devam ediyordu. Gözlükle bile dibini hiç bir zaman göremedim. Etrafımda, üç metre çapında vatozlar, koca koca kolu ahtapotlar cirit atıyordu. Biraz daha yukarılarda, orfoz, lahoz , sinagrit, barakuda … Sen say, ben söyleyeyim,  hepsi var. Otuz kırk metrede,  kuyunun duvarları , deniz kestaneleri  ve kırmızılı morlu bitkilerle,  ağ , ağ örülmüştü. Bazen yanımdan bir, sinagrit sürüsü geçiyor, bazen de melanürler, karagözler, ıstakozlar adeta birbirini kovalıyordu. 


Zaten buraya “Kleopatra’nın Havuzu” da derler. Sanki Marcus Antonius, sevgilisi Kleopatra’ya denizin ortasına havuz, kıyısına da hamam yaptırmış. Bilirsiniz, kıyıda iki mağara vardır. Bu mağaraların önündeki kayalarla bir hamam gibi çevrilmiş kesimin suyu tatlı sudur.

-Ne Baden-Baden’in kaplıcaları, nede Bursanın’kiler sırt ağrılarıma bu kadar iyi geldi

diye eşinin lafını kesti Burçin.

Bu nasıl iştir, tuzlu suyun içinden, fokur fokur tatlı su kaynıyor. Büyük adammış Antonius, sevgilisine hem Jacuzzi yaptırmış, hemde güzelliği bozulmasın diye ta Nil nehrinden bu mağaraya kırk gemi yükü  killi çamur getirtmiş.

-Ya sahi,

dedi Suzan,

Biz buraya ilk geldiğimizde ben bu çamurdan yüzüme ve vücuduma  bol bol sürmüştüm. O yaz,  sanki bir başka yandım, hiç bir koruyucu krem sürmediğim halde iki gün içinde tenim bir bakır kırmızısına dönüştü. O zamanlar, kıvırcık saç modaydı ve bende saçlarımı perma ile kıvırtırmıştım. Cenk bana hep , “ benim siyahi sevgilim” diye takılırdı. Ama gazetelerden okuduğum kadarı ile bu çamurun kökü artık  kurumuş. Mağaraya gidenler yalnız kaplıca suyunun ılıklığı  ile yetiniyorlarmış.

Suzan,  Cenk’e dönerek,

Hatırlıyormusun,  Amerika’da tanıştığımız  Robin adlı filim yapımcısı buraya  yetmişli yılların   sonunda gelip Türkiyenin güzelliklerini yansıtan bir filim çektiğini söylemişti. Bu filimin sonunda , mağaranın hemen yanında bir iki balıkçı , bir ispirto ocağı üzerinde demledikleri çaydan Robin’e ikram ediyorlarmış. Bu sırada güneşin son ışıkları, çukurun üzerine yansıyormuş. Ve filim , bu çukurun dibi yoktur diye bitiyormuş.

Valla, çukurun sonu varmı, yokmu belki Uğur Kaptan bilir. Ama  ben şunu ilave edeyim senin hikayene; Bu filimden o kadar etkilenmşki Holywood’daki filmciler, buraya gelip incelemeler yapmışlar. Belki’ de,  Walt Disney’in “ Little Mermaids”  adlı filmi , Karaada ve Meteor çukurundan esinlenerek yapılmış. Belki’de, kırmızı saçlı deniz kızı , meteor çukurunun altındaki mağaralarda yaşıyordu. Ben filmi gördüm ve sanki kendimi hep Meteor çukurunda hissettim. Hele o ıstakoz, o deniz atı, bunların hepsi sanki burada yaşıyordu.

Konuşmaları o ana kadar dikkatle dinleyen Uğur Kaptan,

-isterseniz bu çukurun bildiğim kadar ile size nasıl oluştuğuna dair öyküsünü anlatayım,

diye söze girdi.

Bu anlatacaklarım hikayemidir, efsanemidir ?, kimse bilemez. Ben küçük bir çocukken “   Balıkçı Dedem “den dinlemiştim. Onun söylediğine göre ona da babası anlatmış. Belki o da dedesinden dinlemiş. Bu eski zamanlara kadar gider. Ne kadar gider pek bilinmez. Ama Osmanlıdan’da öncesiymiş, Rodos şövalyelerinden de. O zamanlar buranın adı Bodrum’da değilmiş, kimi ne göre Petrium , kimine göre de başka bir şey. Dünyanın ilk tarihcisi sayılan Bodrum’lu Heredotus pek kitaplarında bu konudan bahsetmemiş. O zaman,  ondan da önce olmalı idi. Belki’de Moseleum zamanından. Hani şu Mozelium kelimesinin türemesine etken olan Moseleum. Belkide ondan bile önce,  mitolojik tanrılar zamanından. Zaten kimi,  Karaada’yı bu titanların kapışması neticesi , denizin içine patlamalarla göçen bir dag’a benzetir.Dağın bir ucu’da Kos ( İstanköy) adasıdır derler.  Her neyse,  biz gelelim,  Meteor yada Krater çukuruna.

O yaz, Bodrum ve havalisi her yazdan daha da kurak ve sıcak bir yaz geçiriyormuş.

Hava o kadar sıcakmış iki, insanlar güneşin en tepede olduğu zamandan , dağların arkasında kaybolduğu zamana kadar evlerinden dışarı çıkamaz olmuşlar. Irmakların suları kurumuş, dağlardaki keçiler bile susuzluktan şehre inmişler. İşte sıcakların böyle dayanılmaz olduğu bir sabahın alaca karanlığında bahçelerine çıkan birkaç  Bodrumlu,  gökyüzünde çember şeklinde iki büyük ışığın adeta birbirleri ile dans edip, döndüğünü görmüşler.  İki ayrı topaç gibi fırıl fırıl  dönen bu ışık hüzmeleri sonunda tek vücut olmuş ve bir anda gökyüzünden kaybolmuş. Işığın kaybolması ile de, uykularından uyanan bebeler ağlamaya, kümeste’ki horozlar ötmeye, atlar on ayakları üzerinde şaha kalkıp kişnemeye başlamışlar. Sanki bir felaketin haberini alan balıklar bile ne yapacaklarını şaşırıp kıyılara vurmaya başlamışlar.  İşte tam bu anda ne olmuşsa olmuş, deniz kabarmaya, yer titremeye başlamış. Hava sanki bir cehennem sıcağı gibi olmuş, ne olduklarını şaşıran insanlar evlerinden dışarı fırlamışlar. Tanrıdan medet umup  dua edercesine gök yüzüne bakmışlar. Gördükleri manzara karşısında hayret ve korku içinde kalmışlar.

Kocaman bir ateş topu giderek büyüyerek gökyüzünden aşağıya doğru hızla düşüyormuş.  Bu kızıl top büyüdükçe,  büyümüş, sonunda adeta dağların arkasında doğmakta olan güneşin kızıl renkli  bir ikiz kardeşi gibi, onun yanından , korkunç bir gümbürtü ile denizin içine düşmüş. Denizin üstüne düşmesi ile de, önce sanki ateşle buzun birleşmesinden doğan canhiraş bir cızlama çığlığı, ardında gökyüzüne kadar bir gayzer gibi fırlayan bir su kütlesinin şırıltısı duyulmuş. Ve bu anda hava aniden kararmış, gökten bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlamış.**

Günlerdir, kuraklıktan bunalmış insanlar, korkuyu unutup biranda neşe içinde yağmur altında dans etmeye, kimileri de dizleri üzerine çöküp, tanrıya dua etmeye başlamışlar. Yağmur, aralıksız üç gün üç gece devam etmiş. Sonunda güzel bir Temmuz günü,  Bodrumlular güneşin ilk ışıkları ile uyandıklarında yağmurun durduğunu görmüşler. Gök yüzü masmavi olup, üzerinde  tek bir bulut bile yokmuş. Hava  sanki bir bahar günü gibi ne çok sıcak nede soğukmuş.Çobanlar kuzularını yaylalarda otlatmaya, çiftçiler tarlalarında çalışmaya , balıkçılar ise teknelerine binip denize açılmaya başlamışlar.

Karaada yakınlarına gelince bütün balıkçı tekneleri sanki söz birliği etmişçesine kürekleri bırakıp yan yana dizilmişler. Gördükleri manzaradan hem korku hemde hayranlıkla karışık duygular içinde kalıp ileriye gitmeye cesaret edememişler.Eskiden yemyeşil çam ağaçları ile kaplı adanın üzeri şimdi kömür gibi karaymış. Adanın ön kısmındaki su,  fokur fokur kaynıyor, diğer kısımlarında da bir yangın ertesi gibi topraktan beyaz dumanlar çıkıyormuş.

Teknelerin dizildiği  gümüş yakamozların masmavi arşipeli  pırıl pırıl parlattığı bu engin denizin tam ortasında, şimdi kara olan bu adanın gölgesi, mavinin tam ortasına  sanki zifiri bir leke gibi yansıyormuş. O gün , hiç bir balıkçı o deniz çukuruna yanaşmayı yada üzerinden kürek çekip  geçmeyi denememiş. Akşama evlerine döndüklerinde , karılarına bu çukurda gördüklerini zannettikleri deniz yılanlarından, canavarlardan bahsetmişler.

Zamanla çukur masallarda, üzerinden geçen balıkçıları yutan, içinde kimi zaman deniz ejderhalarının yaşadığı, kimi zaman kızıl saçlı deniz kızlarının kendileri ile evlenecek balıkçıları beklediği öykülere konu olmuş.

Uğur Kaptan,

İşte arkadaşlar Meteor Çukurunun benim bildiğim hikayesi böyle. Yarın  önümüzde , uzun bir gün var ben müsaadeniz’i rica edeceğim
dedi.

Tandoğan ile ve Burçin de, iyi geceler deyip kamaralarına çekildiler.  Suzan  ve Cenk , çok sevdikleri Bodrumda’ ki bu esra’rIı  gecenin adeta  hiç bitmesini istemiyorlardı.  Güvertenin ön kısmındaki, yelken direğinin etrafındaki şiltelerin uzerine uzandılar. Üzerlerin de pikeye benzeyen çok ince bir battaniye vardı.

Havada en ufak bir rüzgar, denizde en  küçük bir dalga bile  yoktu.İnsanın içine huzur veren bir sessizlik ve denizin o tarif edilmez güzel kokusu. Suzan, bu güzel deniz havasının da etkisiyle hemen uykuya daldı. Cenk ise, üzerlerini  bir yorgan gibi örten samanyolunu hayranlıkla  seyrediyor uykuya dalmamak için adeta çaba göteriyordu. Gök yüzu, pırıl pırıl gelin teli gibi serpilmiş yıldız kümeleri ile doluydu. Cenk bir ara, bu yıldızlardan birinin sanki aşağıya düştüğünü görür gibi oldu. Ama bu yıldızın düşüşü bir düşmüydü  yoksa gerçekmi hiçbir zaman bilemeyecekti.

Cem Özmeral
Dublin, Ohio
26 Nisan, 2004


*gület: Bodrum yapısı mavi yolculuk teknelerine verilen ad

**Burada metorun düşüşü nesilden nesile geçen bir efsane gibi anlatılıyor. Aslında değerli bilim adamı arkadaşımız ercan Alp'den aldığımız bilgiye göre :
 Meteorlar'in Dünyaya'ya çarparken hızları 11 km/sec ile 73 km/sec(yani 40,000 ile 263,000 km/saat) arası değişiyor.

BACK TO TOP/EN BASA
NEXT/BIR SONRAKI
BACK HOME/ANA SAYFA

                                                                                               

                                                                                                       Page copy protected against web site content infringement by Copyscape                            
                                                                                              ©2011.All rights reserved        

Website powered by Network Solutions®