istanbullite.com

NOSTALGIC WRITINGS BY AN ISTANBULITE © Since 2002

ANASAYFA/HOME ↓

ABOUT US/BIZ KIMIZ ?

ISTANBUL&TURKEY TRAVEL

ISTANBUL TRANSPORTATION

LIVE TURKISH TV AND MEDIA

NEWS FROM COLUMBUS,OHIO

LINKS

CONTACT US/İLETIŞİM

DOGANCILAR PARKI

ISTANBUL SUR-ICI ↓

YEDI KULE ZINDANLARI

KAYBOLAN KIR TEPEBAG

SEHZADEBASI DIREKLERARASI

LALELI BABA

MIHRIMAH CAMILERI

CEVIZAGACI- GOTLAR SUTUNU

TEKFUR SARAYI

ISTANBULUN ALTI 1,2

ISTANBULUN ALTI 3,4

HALICTE BIR VAPUR GEZISI

SUMBUL EFENDI

MILION TASI

KOCAMUSTAFAPASADAKI KOSK

ISTANBUL SUR KAPILARI

ISTANBUL TURBELERI/TOMBS

AHMET SARACBASI EFENDI

7 TEPE 700 CAMI ISTANBUL

ISTANBUL SUR- DISI↓

BOSTANCIDAKI BEYAZ KOSK

BALIK UZERINE LAKIRDI

GOKSU DERESI

SAHIL YOLUNDA SABAH

BIR TEPE, BIR KALE

CARPISAN KAYALAR

ISTANBULLU OLMAK

KANDILLIDE BIR GECE

SHOW ME BIG MONEY

SAIRLER SOFASI

HIKAYELI RESIMLER

1CE UPON A TIME ISTANBUL

ARA GULER'S ISTANBUL

ISTANBULUN 77 ISMI

ISTANBUL ICI-DISI ↓

BAHARIYEDE SINEMALAR

ULUBATLI VE MIHRIMAHCAMII

HALICTE BIR SEMT: FENER

6 MERMER 23 TILSIMLI TAS

HAYDARPASANIN ÖYKÜSÜ

YILDIZ KORUSU

HUNKAR'A GIDELIM

IBRAHIM PASA SARAYI

ABBAS AGA PARKI

TOPKAPI ANIT MEZARLARI

SULEYMANIYEDE BIR GEZI

BEYAZIT KULESI

HARBIYE NEZARETI

ARCADIUS'UN SUTUNU

HAYDARPASA KIRIM MEZARL.

OSMANLI EFSANELERI

BIZANS VE KURULUS MITLERI

TARIHTEN KAPAKLAR ↓

ATATURK ALBUMU

1953 DE ANIT KABIR

10 KASIM 1938

ATATURK'UN BINMEDIGI UCAK

ATATURK TBMM KONUSMASI

ATATURK'U ANLAMAK

ATATURKUN EVI VE MEKTEBI

ATATURK'UN AKARETLER EVI

ATATURK MUZE KOSKU

HEYBELIADA DENIZ LISESI

INONU DENIZ LISESINDE1934

INONU HARPOKULUNDA ,1942

VEKILLER VE RESMIGECITLER

BU ANZACLAR NEREDE?

RUYA

CANAKKALE, TRUVA

BOSTANCIDA BIR NIŞAN

JAPONLARIN 1934 ZIYARETI

GOLCUK VE YAVUZ-HAVUZ

GAZOZ KAPAKLARI:ANI/OYKU

KADIKOY, ISKELEDE SABAH

ARMONIKA CALAN KIZ

1975 DE BIR ASK HIKAYESI

METEOR CUKURU

MINIBUS SOFORU ZEYNEL

ANTIPHELLUS BALIKCISI

BIR EGE DILBERI

BIR RUYA

ASOSDA BIR GUN

TWILIGHT ZONE

BEN SERVISCIYIM ABI

BIT PAZARINA NUR YAGDI

VATMAN ALI BEY

ADAM

BIR KARANFILLI ADAM

KINDER HEIM

ZULAL

YESIL KAPI

GENC OSMAN MONOLOGU

DENIZ YILDIZININ OYKUSU

ŞEREF STADI (SOCCER)

CHAMPION BESIKTAS

BESIKTAS STADIUM & FANS

A VISIT TO INONU, 2011

WITH BJK PLAYERS OF 2011

BJK NEVZATDEMIR FACILITY

BESIKTAS'S USA TOURS

SAMPIYONLUKLAR MIMARI

Q7,GUTI&IVERSON

KAYA KAPTAN

DR. VEDII TOSUNCUK

BJK VE CIRAGAN SARAYI

1964 ALI SAMI YEN ACILISI

ELLI YIL SONRA PRATER'DE

PANTER KALECI

ESKI BIR MILLI MAC

KARANFILLI ADAM

BIR YASAM TARZI

TEMİZ FUTBOL

BERLIN PANTERI

SARI LACIVERT

INSIDE FENER STADIUM

YUSUF ILE SANLI

PASKAL VE BJK FORMASI

KUCUK AHMET

DEMIROREN'E ACIK MEKTUP

GUVEN ONUT

BABA BOSQUE

HELE HELE SERGEN KAPTAN

TAKSM KIŞLASI CIRCA 1925

GELINCİK TARLALARI

CESITLI KAPAKLAR ↓

MUZE EV

ANNEMIN SANDIGINDAN

1942 DE EN UZUN YOLCULUK

PARIS GOZLENIMLERI

MAHMEDET HOCA

SOLUK MAVI NOKTA

OSMANLI TOKATI VE HIGH 5

HIZIR ILYAS

29 TESRIN

GAZOZ KAPAGI (ORIJINAL)

COLA TURCA

HARICTEN GAZEL

I-LOG

19 MAYIS RESEPSIYONU

MAY 2012

APRIL,2012

MARCH 2012

FEBRUARY 2012

JANUARY 2012

DECEMBER 2O11

NOVEMBER 2011

OCTOBER 2011

SEPTEMBER,2011

AUGUST 2011

JULY 2011

JUNE,2011

MAY,2011

CAPS IN ENGLISH ↓

MY TRIP ON THE MEGABUS

LYCIAN CITIES OF TURKEY

1937 BERLIN LETTERS

SULTAN SULEIMAN

TURKEY&THANKSGIVING

EINSTEIN'S PLEA TO TURKEY

TURKISH HELP TO IRISH

USA MILITARY IN TURKEY

ATATURK-ROOSEVELT LETTERS

PRESIDENT OBAMA'S TRIP

FLAG RAISING CEREMONY

RENAISSANCE MAN

"NOAH'S ARK" OR IS IT ?

STORY OF SANTA CLAUS

FATHER OF ANATOLIAN POP

STORY TELLER OF ANATOLIA

TURKISH COFFEE

DOWN CAFE

ECEVIT IN NEWYORK 2002

SUKI, OUR CAT

HERR WAMLEK

ISTANBUL STORIES ↓

TRANSFORMING OF SS SOLACE

ZEYREK MOSQUE& MONASTERY

COLUMN OF THE MARCIANUS

TRUE CROSS IN ISTANBUL ?

ISTANBUL MYTHS IN ENGLISH

LEGEND OF LEANDER'S TOWER

77 NAMES OF ISTANBUL

7HILLS 700MOSQUES ISTANB.

7 Churches of Anatolia

ISTANBUL VIDEOS

PANAROMIC TOURS/SANAL TUR

CARTE POSTALE NOSTALGIA↓

KARTPOSTAL TURKIYE32-1944

MY MOTHERS ISTANBUL YEARS

MY FATHER'S BERLIN 1937

GERMAN WEHRMACHT 1937

POSTCARDS USA 1944

CARTOLINA POSTALE ITALIA

C.POSTALE EUROPA 1937-946

POST-CARD EGYPT 1942

POSTCARD, MIDDLE EAST

DIYARBAKIR 1955

SOUTH EASTERN TURKEY 1955

ANKARA&ISTANBUL 1956

PARIS 1956

JUKE BOX NOSTALGIA ↓

MUZIK VE BEN

1957-1960 POP

1960-1970 POP

1970-1980 POP

1980-1990 POP

TURKISH MUSIC PORTAL

PLAY FOR THE NATURE

PHOTO ALBUMS TURKIYE ↓

ADALAR/PRINCE ISLANDS

ISTANBUL PICTURES

ISTANBUL TOP TEN MUST SEE

ISTANBUL FERRY LANDINGS

ISTANBUL BAZAARS

BOSPHORUS, ISTANBUL

A GOLDENHORN FERRY TRIP

BEYOGLU PICS

BODRUM

KAS,KALKAN,DEMRE

ALANYA

DALYAN, GOCEK, FETHIYE

ANKARA

TWIN BEAUTIES/IKIZGUZELLE

PHOTOS of USA & WORLD ↓

LAS VEGAS

LAKE MEAD,NEVADA

PHILADELPHIA

PARIS

BOSTON

CHICAGO

ITALIA

LONDON 1967

INDIA/NEPAL

CARIBBEAN ISLANDS

DARFUR/SUDAN

SANFRANSISCO AND MONTERY

SAN ANTONIO, TEXAS

San Diego

NEW ORLEANS

NEW YORK

PENNSTATE

PRESIDENTS & KINGS TOMBS

FLAG RAISING IN COLUMBUS

ISLAND OF KOS VIDEO

AILE/FAMILY BLOG ↓

OZMERAL MATERNAL F. TREE

LAMIA&HAMZA VIDEO 1999

OZMERAL PATERNAL F.TREE

DURUPINAR MATERNAL F.TREE

DURUPINAR PATERNAL F.TREE

BABY MADISON FABLE

BABY TAYLOR FABLE

TAYLOR BABY&TODDLER YEARS

ESRA PINAR FILES

WEILS' WEDDING AND HOUSE

ASLI'S SHOWERS 2008-2009

FAMILY HOLIDAY PICTURES

ANNEM

MY MOTHER LAMIA

ANNEMIZ LAMIA

LAMIA HAMINNE AND TAYLOR

DOGUM GUNU,ANNELER GUNU

"EVIM/HOME"

NOSTALJI TRENI

LIFE OF MY FATHER

REUNITED/ONLAR KAVUSTULAR

SON CINAR BULENTSARACOGLU

i-FOOD

STREET FOOD

GOLDEN CORRAL COLUMBUS

Translate
  Bookmark and Share
 
VATMAN ALİ BEY
 
Vatman Ali Beyle Üsküdarda  iskele kenarında ki Haci Baba lokantasında  tanışmıştım. 1970 li yılların başları olmalıydı. O zamanlar bir bankada çalışan genç bir müfettiş yardımcısıydım. Hacı Baba üniversite yıllarında amca oğlum Bülent ile hafta sonları sıkça mekan edindiğimiz içkili bir lokanta idi. Üsküdar iskelesi yanında iki katli bir bina. Hemen yanından Beşiktaş motorları kalkıyor. Bir lirayı verdin mi, beş dakikada Besiktaş!

O yıllarda bizim Üsküdarda gittiğimiz iki lokanta var. Biri Atlamataşında çarşı içindeki Çakmak lokantası, diğeri ise iskele yanındaki Hacı Baba. Çakmak daha çok çarşı esnafinın rağbet ettiği, öğlen yemeklerin de dolup taşan bir lokanta." Restaurant" tabiri,  özelikle Anadolu yakasındaki lokantalar da henüz kullanılmıyor. Lahmacun kültürü , kebap’la rakı içme adeti henuz İstanbu’la gelmemiş. Aslında Çakmak Osmanlı mutfağı ile ünlü, içkisiz bir lokanta. Hünkar beğendisi, iç pilavi, kuzu oturtması, arnavut ciğeri, zerdesi, ekmek kadayıfı en çok rağbet edilen yemeklerinden. Ama biz daha cok sahildeki Hacı Baba'yı tercih ediyoruz.

Hacı Baba lokantısının alt kısmı dört tarafi camekanlı, pencereler ile kapli  bir kahvehane. Salonun bir  köşesinde bir çay ocağı var. Ocağin üstü, Osmanlı usulü bakır bir baca ile kaplı. Garsonlar ellerindeki tepsiler ile arı gibi masalara çay ve kahve servisi yapıyorlar. Kırmızı beyaz kareli  örtülerle kaplı masalarda oturanların çoğu Üsküdar’ın yerlisi: emekli memurlar, işsizler, carşı esnafı. Kimisi bezik oynuyor, kimi tavla atıyor, kimi nargile’sini  fokurdatıyor. Salon’un diğer köşesinde yeşil çuhalı bir bilardo masası, hemen yanında bir langırt ve iki tilt makinası. Burası daha çok gençlerin ve öğrencilerin rağbet ettiği bir köşe. Gençlerin üzerlerinde geniş yakalı gömlekler, İspanyol paçalı moda pantolonlar var. Bunların çoğunun ağzının kenarında James Dean vari bir sigara, ceplerinde zippo çakmaklar, ellerinde istakalar:  bilardo toplarına menzile bakar gibi uzun uzun bakıp, nişan alıyorlar.

Salonun tam ortasından tahta döşemeli bir merdivenle yukarıya ikinci kata çıkıyorsunuz. Burası Hacı Babanın lokanta kısmı. Müşterileri de aşağı katta’ki gibi çeşitli kesimlerden oluşuyor. Ama çoğunun ortak bir yanı var ; akşam yemeğinin yanında bir iki tek atmaktan hoşlanıyorlar. Buradaki  salonun yola bakan arka bölümünde mutfak var. On kısmı ise beyaz örtülü  masaların bulunduğu yemek salonu. Salonun iki yanı boydan boya camekan pencerelerle kaplı. Denize nazır bir masada  oturdunuzmu, Beşiktaş vapurunun gelişini, insanların akşam telaşı içinde akın akın motorlara koşuşunu seyretmeniz mümkün.

USKUDAR CARSISI
Bir hafta sonu olmalıydı. Mithatpaşa stadyomunda oynanan bir maçtan sonra Bülent ile motorla Üsküdara geçtik. Niyetimiz Hacı Baba’da bir şeyler atıştırıp birazda demlenmekti. Her Hafta sonu olduğu gibi Hacı Babanın lokanta kısmı oldukça kalabalıktı. İstanbulda o zamanlar coğu lokantada masayı hiç tanımadığınız birisi ile paylaşmanız adetdendi. Bizde salonun ön kısmında denize bakan bir masada tek başına oturan orta yaşlı bir müşteriden masasına oturmak için izin istedik. İsminin Ali olduğunu sonradan öğrendiğimiz elli beş-altmış yaşlarında gösteren bu zat büyük bir nezaketle:

-Rica ederim efendim, şeref verirsiniz dedi ve bize eliyle yer gösterdi.

Ali beyin önünde, çok küçük kristal bir rakı kadehi, gene küçük bir tabak içinde biraz sakız leblebisi ve yanında biraz beyaz peynir var. Birazdan garson geldi ve bize önce ne içeceğimizi, sonra da hangi mezelerden alacağımızı sordu. Bizde birer duble kulüp rakısı ve birkaç soğuk meze ısmarladık. Garson gittikten sonra , Ali Bey :

-Efendim eskiden garson içeceğiniz içkiye göre mezenizi getirir veya tercihlerini sunardı
diye söze girdi.

- Rakının mezesi ayrı, şarabınki  ayrıdır. Ben bu, su bardağı ile rakı içme adeti’ne bir türlü alışamadım gitti. Bakın bu gördüğünüz kadeh bana baba yadigarıdır. Buraya her gelişimde getiririm. Zaten benim içtiğim bir, bilemedin iki,  tek. Işten çıkınca buraya uğrayıp, biraz günün yorgunluğunu atmak  eskiden kalma bir alışkanlık. Gerçi  vatmanlık'tan emekli olalı neredeyse on yıl oldu ama bu aışkanlık devam ediyor hala. Eve gitmeden hem günün yorgunluğunu atmak, hemde hanımın yaptığı yemeklere bir altlık yapıp biraz keyiflenmek. Efendim bilirsiniz, eskiden halkın Fahrettin Kerim dediği küçücük rakı şişeleri vardı. Şimdiki gibi kiloluk rakılar yoktu. Eskiden her şey tadında,  kıvamında bırakılırdı.

Ali bey önündeki bir iki leblebiyi bir kadeh rakısına meze ederek bir İstanbul efendisi üslubuyla konuşmasına devam ederek bizi daha önce ne yaptığı konusunda  meraka düşürüyordu. Sonunda ben dayanamadım sordum:
-Ali bey ,on senedir emekliyim diyorsunuz, herhalde bayağı erken emekli oldunuz!

KADIKOY TRAMVAYLARI
RADYODA ZEKI MUREN.....
-Efendim bilirsiniz altmışlı yılların başında önce Avrupa yakasında, sonra da Üsküdar ve Kadiköy taraflarında Tramvaylar kaldırıldı. Bizde yirmi küsur senelik vatmanlık yaşantımızdan sonra işssiz kaldık. Tabii sonraları  İETT de otobüs şöförlüğü dahil çeşitlii görevlerde bulundum ama hicbiri tramvayların yerini tutmadı. Sonunda temelli olarak tekaüt olduk.

Vatman Ali Bey’e, bir iki defa önümüzdeki mezelerden  ikram ettik. O her seferinde bize nazikçe teşekkür etti  ve isteğimizi geri çevirdi. Ama konu tramvaydan açılınca bu defa bizi kırmadı fincan büyüklüğündeki kristal kadehini yarısına kadar doldurdu ve önümüzdeki  kavundan bir dilim aldı ve söze devam etti.

-Efendim, İstanbul yakasında olsun Üsküdar ve Kadiköy tarafinda olsun, hemen hemen her hatta çalıştım. İlk başladığım hat 1 numarali Üsküdar-Kadiköy hattı idi, sonraları bir müddet 2 nolu Kısıklı hattında çalıştım. Sonrada  4 nolu Bostancı ve 20 nolu Moda tramvayı . O zamanlar tramvaylar trenler gibi birinci ve ikinci mevki diye ikiye ayılırdı .Birinci mevkilerin rengi sarı , ikinci mevkilerin rengi  yeşil olurdu. Kırmızı renkli tramvaylar daha sonraları çıkmıştı  ve genellikle karşı yakada kullanılmıştır.

-Bu tramvayları önünde ve arkasında sahanlık denilen bölüm vardır ki, biz burada çalışırdık. Sahanlık’ın kapı kısmı genellikle açık olur, özellikle kış aylarında soğuktan donardık. Tramvayların sahanlık kısmı ile yolcuların oturduğu iç kısım, koyu mavi renkte kalın cam pencereler ile kapalı olurdu. Içeride oturacak 20, ayakta 28 kişilik yer bulunurdu. İkinci mevki’deki oturacak yerler kahverengi vernikli sıralardan oluşurdu. Bu sıraların orta kısımda olanları otobüslerdeki gibi arka arkaya sıralanmıştı. Hemen giriş ve çıkışlarda olanlar ise duvar kenarında, kullanıllmadığı zaman yukarıya kaldıralacak şekilde portatif olarak yapılmıştı. Birinci mevkideki koltuklar ise vişne çürüğü rengi İtalyan derisindendi. Zemin, ince  tahta rayların  birbiri ile birleşmesinden müteşekkil etmişti. Bu tahta döşemeler, karlı havalarda hem kaymayı önler hem de ayakta duran müşterilerin rahatlığını sağlardı. Kanepelerin üzerinde ayakta duranların tutunması için meşin tutacaklar bulunurdu.

Bu sırada masaya gelen garsona kahvelerimizi ısmarladik.  Radyoda Zeki Müren, Yesari Arif Ersoy'un “Akasyalar Açarken” şarkısını  söylüyordu. İskele başındaki kalabalık oldukça azalmış, çoğu insan evlerine gitmişti bile. Motor iskelesinin yanındaki  bir sandalda,  siyah önlüklü bir motorcu tezgahının üzerindeki  ampülünü yakmış, gazete kağıdına sardığı balık ekmekleri kırmızı soğanla birlikte gelen müşterilere veriyordu.

BEYOGLU TRAMVAYLARI
-Ah efendim

diye devam etti Vatman Ali Bey;

-Kokusu bile içime işlemiştir tramvayların. Bazen bir yere giderim, a burası bizim tramvay gibi kokuyor derim. Bu koku açık kapı dolayısı ile gelen rutubetin kokusumudur, deri koltuklarınmıdır bilmem? Yaz aylarında özellikle Moda ve Bostancı hatlarına açık tramvaylar konurdu. Bunlar asıl tramvaya bağlanan romorklerdi ve pencere kısımları açıktı. Sahanlık kısımlarındada da vatmanların kumanda ettiği, sofradaki sıcak yemeklerin altına konan eski nehalelere benzeyen açılıp kapanan demirden parmaklıklar bulunurdu. Tramvayları üzerindeki tabelanın rengi uzaktan vasıtanın hangi hatta seyir ettiğini gösterirdi. Mesela Bostanci Tramvayı kırmızı, Hasanpaşa tramvayı kahve rengi tabelallıydı. Dört numarali yazlık Bostancı tramvayında yolculuk yapmak coğu Kadiköylü için bir hafta sonu  meşgalesi idi. Bu yazlık romork tramvaylar genelikle yalnız birinci sınıf olurdu. Yaz aylarında beyaz keten tayyörlu, kuş tüyü şapkalı şık hanımlar, Panama  şapkalı beyler, çocuklarının  ellerinden tutar Bostancıya bir dondurma yemeğe giderlerdi. Bazende  sabahdan vapurla adalara giderler, akşamada Bostancıdan tramvayla  Kadiköy'e geriye dönerlerdi. Beyaz köşklerin ve yeşil çamların  arasından geçen tramvay yolu belki de manzara bakımından en güzel hattı.
  
-İki numaralı  Üsküdar Kısıklı tramvayına hiç bir zaman yazlık romork takıllmazdı Bunun bir sebebi kıvrılan bir yokuştan Bağlarbaşına ve oradan da Çamlıca tepesine çıkılan yolun romork çekimine elverişli olmaması idi. Kış aylarında çoğu zaman iki nolu tramvayın bir viraji alamayıp raydan çıktığı çok olurdu. Bir ikinci neden de, 1950 lerde on beş kuruş olan birinci mevki romorklerin Üskudarın orta halli ahalisine pahalı gelmesi olmalıydı.

GALATA KÖPRUSÜ
Garson kahvelerimizi getirmiş, biz Ali beyle tramvay  sohbetine devam ediyorduk.

-Efendim eskiden İstanbulda adap vardı, muaşeret vardı. İnsanlar birbirini sayar ve severdi.  Bizim "zevat-ı  mutade" dediğimiz devamlı müşterilerimizle çok güzel ilişkilerimiz olurdu. Beyler, sahanlığa çıkınca ellerini şapkalarının siperliklerine götürür, hanımlar tebessüm eder: "  sabah şerifleriniz hayır olsun" yada "günaydın " der ve yerlerini alırlardı. Yaşlı bir beye, genç olsun yaşlı olsun bir hanıma  yer vermek bir vatandaşlık göreviydi. Özellikle, Tünel -Taksim hattında, Lion Mağazası,  Japon Oyuncakçısı, Pars Kürk Evi,  Markiz Pastanesi yakınındaki durakta böyle müstesna ve zarif giyimli  müşteriler çoğunlukdaydı.

-Bir de gece 0:300 Tramvayı vardi ki onuda anlatıp ben müsadenizi isteyeyim ,

diye devam etti emekli vatman.

-Bunlar aslında yeşil renkli iki tramvaydı. Sirkeci garının karşısında,  Babı-Ail’ye çıkan yokuşun başından gece saat  tam üçe beş  kala kalkarlardı.  Biri Edirnekapıya kadar uzanır, oradan Aksaraydaki depoya giderdi. Dğigeri ise Galata köprüsünden geçip, Bankalar Caddesi- Tepebaşı yoluyla Taksime çıkar, oradan Şişlideki depoya  giderdi. Bu tramvayların tabelalarında ne yazdiğı önemli değildi. Müşteriler  bunu bilirdi. Zaten bu tramvaylaın durağıda yoktu. Bir el hareketi ile durur, çoğu evlerine giden, vatman, otobüs söförü, vapur biletçisi, salepçi, calgıcı gibi yolcuları içeri alırdı. Bu gece hatında senede bir ay süreyle çalışır sonrada başka hatlara girerdim. Bu, "Son Tramvay " da denilen tramvayda çalışmak  hem zevkli hemde güçtü. Zaman, zaman bir polis memuru yada idari amir gibi davranmak zorunda kalırdınız. Azmı, çakır keyif, hatta sarhoş müşteri taşımıştık? Ama bazende çalgıcılar biner, çok alçak sesle darbuka çalıp şarkılar söylenirdi. Soğuk kış gecelerinde, salepçilerin sahanlıktaki güğümlerinden bol tahinli salep, yada bozacının leblebili bozasından bir fincan  tatmak , "Son tramvay"in bir ayrıcalığıydı. Anlayacağınız son tramvay, hür bir tramvaydı. İstediği yerde durur, istediği makasdan karşıdaki raylara girer, ama yoldaki müşterilerine ayrıcalık tanımadan,  hepsine dururdu. O günler , insanların birbirine karşılık beklemeden yardım ettiği zamanlardı. Son tramvayda bu güzelligin son halkasıydı.

Vatman Ali Bey burada durakladı,  kahvesinden son yudumu aldı, fincanı ters çevirip kahve tabağına koydu ve:

- Efendim bana müsade, çok memnun oldum tanıştığımıza, size hayırlı geceler.

diyerek rakı kadehini kadife kılıfına koydu ve tebessüm ederek masadan kalktı.

Bizde Bülentle hesabı ödeyip kalktık ve dışarı çıkarak  Valide Sultan Camii’nin önünden eski tramvay durağının civarindaki dolmuş durağına doğru yöneldik. Burada İstanbulun şimdi geçmişte kalan,  koca koca siyah Amerikan arabalarından oluşan Kadiköy dolmuşlarından birine atladik.

Cem Özmeral
5  Ocak 2005
Dublin, Ohio

 
BACK TO TOP/EN BASA
NEXT/BIR SONRAKI
BACK HOME/ANA SAYFA

                                                                                               

                                                                                                       Page copy protected against web site content infringement by Copyscape                            
                                                                                              ©2011.All rights reserved        

Website powered by Network Solutions®