istanbullite.com

NOSTALGIC WRITINGS BY AN ISTANBULITE © Since 2002

HOME ↓

ABOUT US/BIZ KIMIZ ?

ISTANBUL&TURKEY TRAVEL

ISTANBUL TRANSPORTATION

LIVE TURKISH TV AND MEDIA

NEWS FROM COLUMBUS,OHIO

LINKS

CONTACT US/İLETIŞİM

EVLIYA CELEBI RUYASI

ISTANBUL SUR-ICI ↓

YEDI KULE ZINDANLARI

KAYBOLAN KIR TEPEBAG

SEHZADEBASI DIREKLERARASI

LALELI BABA

MIHRIMAH CAMILERI

CEVIZAGACI- GOTLAR SUTUNU

TEKFUR SARAYI

ISTANBULUN ALTI 1,2

ISTANBULUN ALTI 3,4

HALICTE BIR VAPUR GEZISI

SUMBUL EFENDI

MILION TASI

KOCAMUSTAFAPASADAKI KOSK

ISTANBUL SUR KAPILARI

ISTANBUL TURBELERI/TOMBS

AHMET SARACBASI EFENDI

7 TEPE 700 CAMI ISTANBUL

ISTANBUL SUR- DISI↓

BOSTANCIDAKI BEYAZ KOSK

BALIK UZERINE LAKIRDI

GOKSU DERESI

SAHIL YOLUNDA SABAH

BIR TEPE, BIR KALE

CARPISAN KAYALAR

ISTANBULLU OLMAK

KANDILLIDE BIR GECE

SHOW ME BIG MONEY

SAIRLER SOFASI

HIKAYELI RESIMLER

1CE UPON A TIME ISTANBUL

ARA GULER'S ISTANBUL

ISTANBULUN 77 ISMI

ISTANBUL ICI-DISI ↓

6 MERMER 23 TILSIMLI TAS

HAYDARPASANIN ÖYKÜSÜ

YILDIZ KORUSU

HUNKAR'A GIDELIM

IBRAHIM PASA SARAYI

ABBAS AGA PARKI

TOPKAPI ANIT MEZARLARI

SULEYMANIYEDE BIR GEZI

BAHARIYEDE SINEMALAR

BEYAZIT KULESI

HARBIYE NEZARETI

HAYDARPASA KIRIM MEZARL.

ARCADIUS'UN SUTUNU

OSMANLI EFSANELERI

BIZANS VE KURULUS MITLERI

ISTANBUL DERE TEPE↓

FLORYA DENIZ KOSKU

OZLENEN ESKI ISTANBULMU?

DOGANCILAR PARKI

ULUBATLI VE MIHRIMAHCAMII

HALICTE BIR SEMT: FENER

TARIHTEN KAPAKLAR ↓

ATATURK ALBUMU

1953 DE ANIT KABIR

10 KASIM 1938

ATATURK'UN BINMEDIGI UCAK

ATATURK TBMM KONUSMASI

ATATURK'U ANLAMAK

ATATURKUN EVI VE MEKTEBI

ATATURK'UN AKARETLER EVI

ATATURK MUZE KOSKU

HEYBELIADA DENIZ LISESI

INONU DENIZ LISESINDE1934

INONU HARPOKULUNDA ,1942

VEKILLER VE RESMIGECITLER

BU ANZACLAR NEREDE?

RUYA

CANAKKALE, TRUVA

BOSTANCIDA BIR NIŞAN

JAPONLARIN 1934 ZIYARETI

GOLCUK VE YAVUZ-HAVUZ

GAZOZ KAPAKLARI

BIZANSLI VE BEYAZITLI

KADIKOY, ISKELEDE SABAH

ARMONIKA CALAN KIZ

1975 DE BIR ASK HIKAYESI

METEOR CUKURU

MINIBUS SOFORU ZEYNEL

ANTIPHELLUS BALIKCISI

BIR EGE DILBERI

BIR RUYA

ASOSDA BIR GUN

TWILIGHT ZONE

BEN SERVISCIYIM ABI

BIT PAZARINA NUR YAGDI

VATMAN ALI BEY

ADAM

BIR KARANFILLI ADAM

KINDER HEIM

ZULAL

YESIL KAPI

GENC OSMAN MONOLOGU

DENIZ YILDIZININ OYKUSU

CESITLI KAPAKLAR ↓

MUZE EV

ANNEMIN SANDIGINDAN

1942 DE EN UZUN YOLCULUK

PARIS GOZLENIMLERI

MAHMEDET HOCA

SOLUK MAVI NOKTA

OSMANLI TOKATI VE HIGH 5

HIZIR ILYAS

29 TESRIN

GAZOZ KAPAGI (ORIJINAL)

COLA TURCA

HARICTEN GAZEL

ŞEREF STADI (SOCCER)

CHAMPION BESIKTAS

BESIKTAS STADIUM & FANS

A VISIT TO INONU, 2011

RICARDO ICIN

WITH BJK PLAYERS OF 2011

BJK NEVZATDEMIR FACILITY

BESIKTAS'S USA TOURS

SAMPIYONLUKLAR MIMARI

Q7,GUTI&IVERSON

KAYA KAPTAN

DR. VEDII TOSUNCUK

BJK VE CIRAGAN SARAYI

1964 ALI SAMI YEN ACILISI

ELLI YIL SONRA PRATER'DE

PANTER KALECI

ESKI BIR MILLI MAC

KARANFILLI ADAM

BIR YASAM TARZI

TEMİZ FUTBOL

BERLIN PANTERI

SARI LACIVERT

INSIDE FENER STADIUM

YUSUF ILE SANLI

PASKAL VE BJK FORMASI

KUCUK AHMET

DEMIROREN'E ACIK MEKTUP

GUVEN ONUT

BABA BOSQUE

HELE HELE SERGEN KAPTAN

TAKSM KIŞLASI CIRCA 1925

GELINCİK TARLALARI

CAPS IN ENGLISH ↓

OUR OLYMPIAN IN OUR HEART

MY TRIP ON THE MEGABUS

LYCIAN CITIES OF TURKEY

1937 BERLIN LETTERS

SULTAN SULEIMAN

TURKEY&THANKSGIVING

EINSTEIN'S PLEA TO TURKEY

TURKISH HELP TO IRISH

USA MILITARY IN TURKEY

ATATURK-ROOSEVELT LETTERS

PRESIDENT OBAMA'S TRIP

FLAG RAISING CEREMONY

RENAISSANCE MAN

"NOAH'S ARK" OR IS IT ?

STORY OF SANTA CLAUS

STORY TELLER OF ANATOLIA

TURKISH COFFEE

DOWN CAFE

ECEVIT IN NEWYORK 2002

SUKI, OUR CAT

HERR WAMLEK

ISTANBUL STORIES ↓

IN SEARCH OF LULU

TRANSFORMING OF SS SOLACE

ZEYREK MOSQUE& MONASTERY

COLUMN OF THE MARCIANUS

TRUE CROSS IN ISTANBUL ?

ISTANBUL MYTHS IN ENGLISH

LEGEND OF LEANDER'S TOWER

77 NAMES OF ISTANBUL

7HILLS 700MOSQUES ISTANB.

7 Churches of Anatolia

ISTANBUL VIDEOS

PANAROMIC TOURS/SANAL TUR

CARTE POSTALE NOSTALGIA↓

KARTPOSTAL TURKIYE32-1944

MY MOTHERS ISTANBUL YEARS

MY FATHER'S BERLIN 1937

GERMAN WEHRMACHT 1937

POSTCARDS USA 1944

CARTOLINA POSTALE ITALIA

C.POSTALE EUROPA 1937-946

POST-CARD EGYPT 1942

POSTCARD, MIDDLE EAST

DIYARBAKIR 1955

SOUTH EASTERN TURKEY 1955

ANKARA&ISTANBUL 1956

PARIS 1956

JUKE BOX NOSTALGIA ↓

MUZIK VE BEN

1957-1960 POP

1960-1970 POP

1970-1980 POP

1980-1990 POP

FATHER OF ANADOLU POP

TURKISH MUSIC PORTAL

NESET ERTAS USTA

PLAY FOR THE NATURE

TURKIYE PHOTOS ↓

ADALAR/PRINCE ISLANDS

ISTANBUL PICTURES

ISTANBUL GATES&DOORS

ISTANBUL TOP TEN MUST SEE

ISTANBUL FERRY LANDINGS

ISTANBUL BAZAARS

BOSPHORUS, ISTANBUL

A GOLDENHORN FERRY TRIP

BEYOGLU PICS

BODRUM

CAPPADOCIA

KAS,KALKAN,DEMRE

ALANYA

DALYAN, GOCEK, FETHIYE

ANKARA

TWIN BEAUTIES/IKIZGUZELLE

PHOTOS USA & WORLD ↓

WALKING THE TRAIL

LAS VEGAS

LAKE MEAD,NEVADA

PHILADELPHIA

PARIS

BOSTON

CHICAGO

ITALIA

LONDON 1967

INDIA/NEPAL

CARIBBEAN ISLANDS

DARFUR/SUDAN

SANFRANSISCO AND MONTERY

SAN ANTONIO, TEXAS

San Diego

NEW ORLEANS

NEW YORK

PENNSTATE

PRESIDENTS & KINGS TOMBS

FLAG RAISING IN COLUMBUS

ISLAND OF KOS VIDEO

DURUPINAR MATERNAL F.TREE

AILE/FAMILY BLOG ↓

ESRA'S WEDDING ALBUMS

ESRA'S BRIDAL SHOWERS

ESRA PINAR FILES

DURUPINAR PATERNAL F.TREE

OZMERAL MATERNAL F. TREE

LAMIA&HAMZA VIDEO 1999

OZMERAL PATERNAL F.TREE

BABY MADISON FABLE

BABY TAYLOR FABLE

TAYLOR BABY&TODDLER YEARS

WEILS' WEDDING AND HOUSE

ASLI'S SHOWERS 2008-2009

FAMILY HOLIDAY PICTURES

ANNEM

MY MOTHER LAMIA

ANNEMIZ LAMIA

LAMIA HAMINNE AND TAYLOR

DOGUM GUNU,ANNELER GUNU

"EVIM/HOME"

NOSTALJI TRENI

LIFE OF MY FATHER

REUNITED/ONLAR KAVUSTULAR

SON CINAR BULENTSARACOGLU

I-FOOD

ISTANBULLITE'S FOOD

STREET FOOD

GOLDEN CORRAL COLUMBUS

ANNE'S COOK BOOK

CAFE ISTANBUL

I-LOG

NOVEMBER 2012

OCTOBER 2012

BAGDAT CADDESI

SEPTEMBER 2012

AUGUST 2012

JULY 2012

JUNE 2012

MAY 2012

APRIL,2012

MARCH 2012

FEBRUARY 2012

JANUARY 2012

DECEMBER 2O11

NOVEMBER 2011

OCTOBER 2011

Translate
Bookmark and Share
"HÜNKAR'A GİDELİM"
 
KOCAMUSTAFAPASADAN OTOBUSE BINER
EMINONUNDEN VAPURLA SARIYERE GECER
HUNKAR'A GIDERDIK

Ben bir “eski” koleksiyoncusuyum. Eski kitaplar, eski yazılar, eski mektuplar, eski resimler, eski kartpostallar. Ailenin eski resimlerini, mektuplarını bulur çıkarır tasnif eder arşivlerim. Geçen yaz anne ve babamın mektupları içinde benim çocukluğumdan kalma bir mektup elime geçti. Mektup benim imzamı taşıyor, 16 Temmuz 1954 de birinci sınıfı bitirdiğimde yazmışım. Önce kendi kendimle gurur duydum, birinci sınıfı yeni bitirmiş bir çocuk için imla, üslup ve yazı hiç fena değildi. Sonra mektuptaki “Hünkar” sözüne takıldım, ben dayılarımla hünkar’a gitmişim, ama kardeşim Cenan daha dört yaşında olduğu için gelememiş bizimle. Anne ve Babam’a böyle rapor etmişim.

Tabii hemen heyecanlanılmasın, o kadar da eski değiliz, Padişahlar zamanında yaşamadık. Ama bu Hünkar dediğimiz yere ailece hep giderdik; annem, anneannem, dedem, haminnem dayılarım yengelerim, halam, benim yaşımdaki kuzenlerim. Daha çok kadınlar ve emekli olan erkekler sabah  Kocamustafapaşa’daki konaktan çıkar, otobüsle Eminönüne iner, oradan da günün ilk Boğaz vapuru ile Sarıyer’e geçerdik. Vapur tıklım tıklım olur biz aşağıdaki bodrum katında yer bulurduk. Evet yanlış duymadınız o zamanki Şehir Hatları Vapurlarının birde alt katı vardı, su seviyesinin altında idi  ve vapurlarda trenler gibi ikinci ve üçüncü mevki diye iki bölüme ayrılırdı. İlkinin biletleri yeşil, ikincisinin ise sarı olurdu. Herhalde günün son vapuru ile geri dönerdik İstanbul’a. O vapur yolculuklardan hatırımda kalan tek olay dönüş vapurunda iskeleye yanaştığımızda, bir yankesicinin Cici Baba dediğim Anneannemin kardeşi Hüseyin Beyin cüzdanını kapıp kaçmasıdır.

Vapurdan inince Hünkar denilen yere nasıl giderdik, orası belleğimde daha bir sis perdesi altında. Ormanlardan geçerdik, bizim “Bentler” dediğimiz, su kemerlerini hatırlarım, tahta masa ve sandalyeler üzerindeki damalı kırmızı beyaz örtüleri hatırlarım, bakır maşrapa ile içtiğim suları ve çeşmeyi hatırlarım. Ama en çok hatırladığım koskoca bir Baraj duvarıdır. Bu duvarın üzerinde iki taraflı parmaklıklı bir yol vardır. Bu yolun üstünde hep beraber yürürüz, ama büyükler yolun kenarındaki korkuluktan yürümeme izin vermezler. Yolun bir tarafında derin bir göl, öbür tarafında duvar boyunca büyük bir boşluk vardır. Bu yoldan gölün karşı tarafına geçip ormanın içine gireriz . Etrafta çam ve kestane ağaçları vardır. Belki iki ağacın altındaki bir gölgeye dayılarım bir salıncak kurarlar, belki de çıkınlarımızı açıp oracıkta piknik yaparız. O zamanlar ormanda mangal yakılmaz,  siyah zembilden  kuru köfteler, puf börekleri zeytinyağlı dolmalar, börekler çıkarılır, karpuzlar kesilir, ispirto ocağında çaylar yapılır, sigaralar sarılır ve hoşça vakit geçirilirdi.

Yıl 2011, Ekim sonunda İstanbul’ a gideceğim. Elimde gideceğim, göreceğim ve yazacağım yerlerin bir listesi var. Kalemi elime  aldım ve  bu listeye son bir ilave yaptım: Hünkar. Tabii bizim Hünkar dediğimiz yerin, Sarıyerin ünlü kaynak sularından adını aldığını tahmin etmek zor değil. Konuyu incelemeye başladım. Eskiden Sarıyer de yirmi beşin üstünde memba suyu varmış. Bunların en önemlileri:

Kocataş Suyu, Neşet Suyu, Ali Bey Suyu, Kefeli köy Suyu, Kestane Suyu,  Hünkar Suyu, Sultan Suyu, Fındık Suyu, Çırçır Suyu, Şifa Suyu.

Yirminci yüzyılın ortalarında Çırçır, Hünkar ve Kocataş  sularının olduğu kaynaklarda üç tanede memba suyu fabrikası kurulmuş. Ama bunlardan bugün yalnız Kestane suyu fabrikası hala faaliyette. Bölgede  İstanbul’a eskiden su taşıyan bentlere gelince bunlarda dört tane:


Topuzlu Bend

Valide Sultan Bendi

Birinci Sultan Mahmut Bendi (İstanbul Topuzlusu)

II. Sultan Mahmut Bendi (Yeni Bend)


Sarıyer ve civarının haritasına baktım, bentler birbirinde bayağı bir mesafede, bölgede bazı turistik konaklama ve restoran tesisleri var ama buralara araba olmadan gitmek oldukça güç. Herhalde İstanbul’a gidince en zor projelerimden biri bu olacak.


İstanbul’a varışımın ikinci gününden itibaren gezilerime başladım. Gündüzleri kah tabanvay kah tramvay tarihi yarımadayı geziyorum, akşamları da lise arkadaşları, okurlar ve akrabalarla buluşup yemek yiyoruz. Gene böyle bir akşam on kadar lise arkadaşı Levent tepelerinde boğaza nazır çok güzel bir restoranda yemek yedik. Gurupta kırk yıldır (laf olarak değil, gerçek sayı) arkadaşlar var.Bu toplantıyı benim İstanbul’a gelmem şerefine düzenleyen iki can dost dost var. Biri İnönü’de Beşiktaş maçını ayarlayan Hüseyin, diğeri ise restoranı bulup, yemekten önce yeri teftiş eden, menüyü ayarlayan ve bizi Kadıköy’den özel bir araba ile aldıran Cengiz. Ertesi gün Cengizi arayıp bir önceki gece için teşekkür ettiğimde bana:


” senin gezi programının bir gününe bende takılmak isterim  arzu edersen”


diyor. Tabi sevinerek kabul ediyorum. Gideceğimiz yeri seçtim bile, Cengiz Leventte oturuyor,


”Bentlere , Belgrad ormanlarına, Hünkara gidelim,  ama nasıl gideceğiz, hangi otobüslere bineceğiz sen ayarla”


diyorum.


“ Merak etme bir şeyler yaparız “


cevabını alıyorum.


II MAHMUT BENDİ
 
 

Havanın açık olduğu bir Cumartesi günü Cengiz’le Beşiktaş iskelesinde buluşmak üzere anlaştık. Beşiktaşdaki iskelelerde çift olmuş, eski iskeleden yalnız Üsküdar vapurları kalkıyor, yeni yapılan ve Deniz Müzesine yakın olanından ise Kadıköy vapurları. Ben acaba hangi iskeleye gelecek diye ikisi arasında mekik dokurken ileride gür beyaz sakalı ile Cengiz göründü. Yanında bir arkadaşı daha var. Ziya Bey fakülteden arkadaşı, o yıllarda Bebekdeki bekar evlerinde içtikleri su ayrı gitmezmiş. Son derece şık giyinmiş, beyefendi birisi.


“Gelin, Süleyman arabayı şu park yerine park etmişti”, diyerek cadde tarafını işaret ediyor Cengiz. Araba son model bir Toyota. Cengiz İstanbul trafiğinde araba kullanmıyor, Süleymanla anlaşmış, gezmek istediği zaman ücret karşılığı onun arabasını kiralıyormuş.


Maslaktan Sarıyer’e doğru gidiyoruz, ama yaşı, başı, anıları benzer üç yoldaş öyle bir sohbete dalıyoruz ki nereden gittiğimizi bile fark etmeden kendimizi çam ormanlarının içinde buluyoruz. “Cengiz seni ilk defa II Mahmut bendine götüreceğim” diyor, “bak bakalım çocukluğunda gittiğin yer burasımıydı?”  Yukarıya doğru tırmanan yolun iki tarafında göz alabildiğinde kestane ağaçları var, dallardaki yaprakları sarımtırak bir yeşil, yere düşmüş olanları kırmızıya çalan bir kahverengi,  yolun kenarlarında da mavili, morlu bodur kır çiçekleri. Tepeye doğru varırken, sağ tarafta eski bir çeşme görüyorum, aslında bir sebil. Sebil yol demekmiş (Allahın yolu). Zamanla, karşılksız hayır işlemek için dikilen çeşmelere sebil denilmiş. En büyük hayırda insanlara karşılık beklemeden su vermek. Süleyman arabayı durduruyor. Bu çeşme bana hiç yabancı gelmiyor, beyaz mermerin en tepesinde bir tuğra var, belliki II Mahmut’un tuğrası. İstanbulda hala suyu akan nadir çeşmelerden biri, iki elimi tas gibi kullanarak buz gibi sudan bir kaç yudum içiyorum.


Ve sonunda yol bitiyor. Önümüzde yüce bir çınar ağacı, arkasında koca bir yeşil saha ve dibindede yüksek bir taş duvar. “Evet burasıydı, eminim burasıydı çocukluğumda geldiğimiz yer!” diye heyecanla sesleniyorum. Arabadan iniyoruz ve duvara doğru yürüyoruz.


Cengiz önümüzdeki yay şeklindeki büyük baraj duvarını göstererek:


“Bu eski adıyla Bend-i Cedidi Sultan II Mahmut 1839 yılında yaptırmış. Yukardaki derenin adı Arabacı Mandırası Deresi. Şu duvarın tam ortasında gördüğünüz mermer tonozlu kapının arkasında vana odası var. Burada mermer bir sandık üzerinde tam on bir tane lüle var. Bu lüleler tahtadan yapılmış koca tıpalarla açılıp kapanıyor ve buradan günde yaklaşık 4000 metre küp su alınabiliyor.” Su seviyesinin ayarı da gene bu odadan yapılıyor.


Baraj duvarının sağ tarafında yukarıya doğru kıvrılarak giden patikadan gölün bulunduğu üst kısma çıkıyoruz. Düzlüğün üst kısmı kestane ağaçları içinde bir piknik alanı. Biri erkek diğeri kadın iki kişi yerlere düşmüş kestaneleri toplayıp ağaçlar içindeki tahta piknik masalarına istif ediyorlar. Sola doğru biraz ilerleyince benim için o büyüleyici manzara ile karşılaşıyorum. Baraj duvarının üstünde iki tarafı mermer korkuluklarla birleştirilmiş beyaz demir parmaklıklı yol karşı taraftaki ormana doğru uzanıyor. Yolun sağ tarafında lacivert berrak suyu ile sapsarı ormanların içine doğru giden bir göl var. Ne yazık ki çocukluğumda çok sevdiğim o yoldan karşıya geçemiyoruz. Yolun ağzı ve göle giden bütün geçitler yeşil demir parmaklıklar ile kapatılmış, en uç noktalarında da eskiden vapur iskelelerinde olan güneş ışıkları şeklindeki mızraklar konulmuş. Bulunduğumuz yerden bakınca  yolun tam ortasında ve göl tarafında mermer bir kitabe görülüyor. Beyaz mermer kitabe yan bölümlerinde iki payeyle desteklenmiş ve üstündeki taç kısmında güneş ışıkları şeklindeki uzantılar içinde mermere oyulmuş  bir tuğra var.


Cengiz: ” Kitabenin üstündeki tuğra barajı yaptıran II Mahmutun ünlü el-Adli tuğrası. Bildiğim kadarı ile kitabe on üç beyitten oluşuyor  ve şair Ziver’e ait.  Kitabenin son bentinde :


“Hâkaan-ı deryâ-mekremet, su bendi îcâd eyledi”

1255 (Milâdî 1839).


diyor.


“Hakanı anladıkda, derya-mekremet ne anlama geliyor?”


“Cömertliği bol olan”


diye yanıtlıyor Cengiz.


Çocukluğuma doğru giden bu taş yola son bir defa bakıyorum ve cebimde yerden aldığım bir kestane, yavaş yavaş  geldiğimiz patikadan aşağıya arabayı park ettiğimiz yere iniyoruz. Süleymanda biz yukarda iken ormanlarda dolaşmış,  topladığı mor kır çiçekleri fidelerini arabanın bagajına koyuyor. Arabaya binip geldiğimiz yoldan tekrar Belgrad ormanlarına doğru gidiyoruz.


NEŞET SUYU

Neşet Suyu tesisleri  II Mahmut Bendinden sonraki durağımız, Belgrad ormanlarının tam ortasında, içinde sekiz kilometrelik koşu parkuru olan bir mesire yeri ve spor alanı. Bahçeköy istikametinden üç kilometre kadar içeride. Belgrad ormanlarının ismi nereden geliyor acaba diye ortaya bir soru atıyorum.

Ziya:


“Kanuni Sultan Süleyman Belgrad seferinden döndüğü zaman İbrahim Paşaya emir vermiş oradan getirdikleri esirleri buraya yerleştirilmişler. Buradaki köy on dokuzuncu yüzyılın sonuna kadarda  süre gelmiş,  doksan üç harbinden sonrada onlarda Balkanlardan gelen göçmenler gibi onlarda  sağa sola dağılmışlar. Belgrad ormanları tam altı bin hektarlık ormanlık bir alanı kapsıyor ve içinde her türlü yabani av hayvanları yaşıyor. Buradaki bitki örtüsü ve tüm hayvanlar koruma altında. Bugün görebilecekmiyiz bilmem ama kesme taştan yapılmış diğer iki büyük bent: Valide ve Topuzlu Bentleri de bu Ormanın içinde.”


Biz böyle konuşurken Süleyman arabayı Neşet suyu tesislerinin giriş kapısındaki oto parkına park etti. II mahmut bendinde tek araba bizdik ama burada yirmiye yakın araba var.

Park alanının bir ucunda küçük bir tahta dam altında köy ürünleri pazarı var. Türkiyede manavların bolluğu ve güzelliği alışagelmiş bir şey, ama bu küçük derme çatma tezgah Amerika’da çokça gördüğüm “Farmers Market”leri anımsattı bana. Lakin, sebze ve meyva çeşitleri kıyas kabul etmez bir zenginlikte: Domates, biber ,patlıcan, yeşil fasulye, üzüm, mandalina, erik, kestane ve nar. Üzerlerinde spor kıyafetleri olan gencecik insanlar çocuklarının elinden tutmuş alışveriş ediyorlar. Köy  manavını geçip kapıya doğru yürüyoruz, ağaçlardan yapılmış giriş kapısının yanında kiralık bisikletler sıra sıra dizilmiş müşteri bekliyor. Hemen yanındaki levhada Bisiklet Parkurları ve mesafeleri sıralanmış:


Falih Rıfkı Atay Parkuru 1,3 km

Kömürcü Parkuru  3 Km

Kurt Kemeri 4,8


İster istemez Columbusdaki küçük kızım Esra ve nişanlısı Scott’ı düşünüyorum, ikiside bisikletçi, kimbilir burada olsalar ne kadar severlerdi  burayı.


Eskiden Galata Köprüsünün girişine bayramlarda koca bir tak kurulur ve yapraklarla süslenirmiş. Neşet Suyu Natura Parkının giriş kapısı da bana bu takları hatırlattı .“İçeri girer girmez gizemli bambaşka bir dünyadasınız sanki. İki yanınızda gök yüzüne uzanan gövdeleri benekli ince ince ağaçlar sarı- kahve yapraklarını parkın her yerine sere serpe dökmüşler.  Sağ tarafınızda çevre ile uyumlu renkte eksersiz aletleri ve bunların üstünde erkekli kızlı spor yapan gençler. Biraz ilerimizde çocuk bahçesinin önünde gri eşofmanlı sarışın genç bir kadın ipinden tuttuğu  kurt köpeğini, bir çiftin küçük çocuklarına sevdiriyor.


Üzerinde yürüdüğümüz koşu yolu bakıra çalan bir mor renkte . Karşımıza üç musluklu bir eski çeşme çıkıyor. Suyu gürül gürül akan bir memba suyu: Akdağlar Çeşmesi. Kurnadan aşağıya akan su yosundan bir yol yapmış yerdeki sarı yaprakların içine içine. Ağaçların diplerinde, gene o mor kır çiçekleri.




Ayağımda lastik spor ayakkabıları var, yürürken hiç zorluk çekmiyorum, ayaklarım sanki üzerinde yürüdüğüm kırmızı renkli topraktan güç alıyor. “Bu yoldaki toprakmı, taşmı ne güzel şey, ne acaba ?”diyorum.


Cengizle ikimizin ortasında yürüyen Ziya:


“Biliyorsunuz sentetik maddelerden yapılan koşu pistleri atletlerin hızlarını artırmaya yaradı ama uzun vadede  müzmin sakatlıklara neden oluyor. Tartan pistler çıkmadan önce koşu parkları kiremit tozundan yapılırmış. Bizim çocukluğumuzdaki tenis kortlarıda öyle değilmiydi? Bu koşu ve yürüyüş parkuru da kiremit tozundan yapılmış, natürel pist  bacaklara, dizlere, ayaklara şifa.”

diyor.


Yirmi dakika kadar yürüdükten sonra geriye dönmeye karar veriyoruz. Yanımızdan eşofmanlı, şortlu koşan gençler geçiyor. Bizimkisi spor değil, tırıs tırıs bir yürüyüş. Ziya’da beyaz gömlek, kırçıllı gri bir ceket, Cengiz siyahlar içinde üzerinde mont, bende ise köy ağası gibi bir safari yeleği. Konuşa konuşa yürüyoruz, şike olayları siyaset v.s. Hani filimlerde olur Mafia liderleri kimseye görünmemek için gizlice alakasız bir yerde konuşmak için buluşurlar ya, bizimkide ona benziyor işte.


 
ALEKO'NUN YERİ

Biz yürüyüşümüzü tamamlayıp arabaya döndüğümüzde vakit ikindiyi geçmiş, karınlarda artık guruldamaya başlamıştı. Cengiz “ İsteseniz göreceklerimizin çoğunu gördük, bir yere gidip bir şeyler yiyelim”  dedi. Teklifi herkes olumlu karşıladı, benim kafamda bu civardaki mangal kebap yada pide filan satan yerler var. Cengiz ise her zamanki gibi büyük düşünüyordu ve Süleyman’a : “Biz gene Boğaz’a  vuralım sen bizi Yeniköy’e bir çekiver hele” dedi.


Aleko’ nun yeri Yeniköyde deniz kenarında, önüne motorların yanaştığı,  masalarında akşamları yediye kadar yer bulunan ama sekizden sonra eski futbolcusundan sanatçısına, ünlülerin tüm masaları rezerve ettiği butik bir balık lokantası. Bundan iki yıl önce Cengiz müdavimi olduğu bu lokantaya beni getirmiş, eski günleri anarak güzel bir akşam geçirmiştik. O akşam Cengiz bana:  “Bak Cem, Boğaz neden bu kadar sevilir biliyormusun? ” diye sormuş ve devam etmişti. “Buradan bakınca önünde deniz ama hemen karşında ışıl ışıl evler, Anadolu tarafından da bakınca aynı şey. Aradaki denize rağmen karşı kıyının bu kadar yakın olduğunu hissetmek insana bir güven duygusu veriyor.”


Cengiz haklıydı,  üç arkadaş deniz kenarında bir masaya oturduk yemek siparişini verip yanımızdaki iskeleden kalkan ve karşı yakaya müşteri taşıyan motorları seyrettik bir süre. Bazen Karadenizden gelen tankerler geçti önümüzden, martılar suya dalıp dalıp balık avlıyorlardı. Sanki üç buğutlu bir filim seyrediyorduk. Böyle bir sahnenin, böyle bir keyifin benzeri acaba varmıydı dünyada .


Önce birkaç meze geldi masaya: taze beyaz peynir, mis kokulu topatan kavunu, salamura edilmiş siyah zeytin, kırmızı soğanlı takoz lekarda ve patlıcan salatası. Sonra’ da yeşil kıvırcık salata ve tavada kızarmış dilim dilim palamutlar. Tahmin etmişsinizdir, akşam üstü bile daha olmamıştı ama, bütün bunların yanında bira yada cola içecek halimiz yoktu. Cengiz masaya servis yapan beyaz ceketli şef garsona usulca: ” sen bize birde ufak yeşil getir “diye fısıldadı. Birer yudum aldık yeşilden, “Oh be hayat ne kadar güzeldi”.


Yemekten sonra arkadaşlar beni Levent’deki metrobüs durağına getirdiler burada teker teker vedalaştık ve Cengiz’e teşekkür ederek ayrıldık birbirimizden. Kimbilir birbirimizi bir daha ne zaman görecektik?


Cem Özmeral

17 Ocak, 2012

Dublin, Ohio



  ALEKO'NUN YERİ DENIZ PARK              RESTAURANT
 
 
MUZIKLI WEB SITESI ICIN TIKLAYIN
 
     
Kaynakça:

http://www.yapidergisi.com  Belgrad Ormanındaki Bentler
http://www.cicicee.com Belgrad Ormanı ve Neşet suyu
http://www.meleklermekani.com Istanbul-Sarıyer Tarihi ile merak ettiğiniz Herşey

BACK TO TOP/EN BASA
NEXT/BIR SONRAKI
BACK HOME/ANA SAYFA

                                                                                               

                                                                                                       Page copy protected against web site content infringement by Copyscape                            
                                                                                              ©2012.All rights reserved        

Website powered by Network Solutions®