Yaşlı adam ile minik torunu sahilde kumların üzerinde yürüyorlardı .Dün akşam büyük bir fırtına kopmuş, koca koca dalgalar dur durak bilmeden sahili dövüp durmuştu. Sabaha karşı dalgalar güçten düşüp giderek küçülmüşler ve sonunda sahil süt liman olmuştu.
Adam arkada, minik kiz cocugu onde kumların üzerinde yürümeye devam ediyorlardı. Adam pantolonun paçalarını sıvamış, denizin ıslatığı kumlarada iz bırakarak yürürken belkide gençlik günlerini düşünüyordu. Küçük kız ise etrafındaki güzellikleri keşfetmenin sevinciyle atlayıp hopluyor, sağa sola daireler çizerek koşuşuyordu.
Dün gece sahili döven dalgalar beraberinde getirdikleri deeniz yaratıklarını kumların üzerinde bırakıp gitmişlerdi. Deniz anaları, şeytan minareleri, deniz kabuklari, yosunlar, ölmüş balıklar, yengeçler ; minik kiz için çok ilgi çekici bir laboratuar gibiydi. Elindeki dal parçası ile baliklarin canli olup olmadığına bakıyor, cansiz oldugunu anlayinca üzülerek yoluna devam ediyordu. Topladığı deniz kabuklarını ve şeytan minarelerini de taşıması için getirip dedesine veriyordu.
Kumsalın yarı yolunu kat etmişlerdi ki , küçük kızın gözleri bir anda sevinç ışıltıları içinde parladı. Kumların üzerinde , yüzlerce belki binlerce mavili, kırmızılı , morlu, sarılı yıldızlar vardı. Gözlerine inanamıyordu . Bunlar oyuncaklari içinde en çok sevdiği Caleideskop' undaki yıldızlara benziyordu.
- Belki de dün akşamki fırtınada gökyüzünden yıldızlar kumların üstüne düşmüşler -
diye aklından geçirdi bir an.
Dedesi , bunların deniz yıldızı olduğunu ve hala canlı olduklarını söyledi torununa. Ama akşama kalmaz hepsi susuzluktan ölecekti kumlarin üzerinde. Küçük kız alt dudağını dişleri arasına alıp ısırdı, biraz düşündükten sonra teker teker, birkaç deniz yıldızını avuçlarına alıp denize doğru fırlattı. Sonra bir daha, bir daha...
Küçük kız , binlerce deniz yıldızını kurtaramayacağını biliyordu.Son bir defa küçük bir deniz yıldızını avucuna aldı , denize koştu var gücüyle yıldızı denize savurdu ve dedesinin yanına döndü. Artik eve dönebilirlerdi.
Şimdi dede torun el ele vermiş hem yürüyorlar hem de konuşuyorlardı. Sevgili torunum
dedi yasli adam:
-Neden o son deniz yıldızını denize attın? Onun gibi binlerce daha vardı. Ne fark eder ki?
Küçük kızın mavi gözleri sağdan sola gitti, geldi.Belki "Fark eder "kelimesini tam anlamını bile bilmiyordu .Bir iki saniyelik bir sessizlikten sonra;
-Dedecim. Biliyorum kumda kalanlar icin farketmez. Ama kurtardığım deniz yıldızı için fark eder
dedi .
Yaşlı adam küçük kızın lüle lüle sarı saçlarını okşadı.
Ben bunu nasıl düşünemedim diye aklından geçirdi Önce. Sonrada
- benim hem akıllı hem de iyi kalpli bir torunum var
diye kendi kendine gururlandı.
Cem Ozmeral
8 Eylul 2005
Columbus Ohio
Not: Bu öyküyü ben anlatmadım Benim yaptığım size öyküyü kendi paletimde görüntülemek. İlk defa on yıl önce, Golden Corral’ın Training Center inde Dave Turner adli bir Hocadan dinlemiştim bu hikayeyi. O l zaman çok etkilemiş olacak ki beni, hala belleğimde kalmış.
Neden şimdi?
derseniz
Louisiana ve Mississippi vuran Katrina Canavarı o kadar cok insani deniz yildizlari gibi yersiz yurtsuz bıraktı ki, belki dedim, belki yapacağım küçük bir çaba farkeder. Sagolsun Golden Corral’daki müşterilerim, Amerika ve Türkiye'deki hem Türk hem de Amerikalı dostlarım maddi manevi destek verdiler açtığımız kampanya'ya. Öykünün İngilizce anlatımında, küçük kız :
-but it will make a difference for that starfish
der.
Bizim de bütün istediğimiz toplanan para ve sevginin en azından bir insanın hayatında bir fark getirmesi