ISTANBULUN KURULUŞ EFSANELERI Istanbulun kuruluşu ile ilgili birden çok efsane vardır. Bunlar içinde eski yunan mitolojisine dayanan ve Istanbul Boğazına adını veren efsane şöyledir; Tanrı Zeus karısı Hera'yı sevgilisi Io ile aldatırmış. Bu ilişkinin farkına varan kıskanç Hera, Io yu bir inek şekline sokar ve başinada yüz kafalı bir muhafız diker. Bu sevimsiz ve korkunç bekçiden kurtulmak için Io diyar diyar dolaşir kendisinden kaçıp durudr. Bunun üzerine Hera bu defa koca bir at sineğini inek şekline soktuğu Io'ya musallat eder. At sineğinden canı yanan Io kaçmaya devam eder ve Istanbulu ortadan ayıran boğazı gecer. O gun bugünde buraya inekgeçidi anlamına gelen " Bosphorus " adı verilir. Io sonunda kaçmaktan yorulur ve bugünkü Haliçte bulunan Alibeyköy civarında konaklar. Burada, Semetra (yada Semestra) adında bir prenses yaşamaktadır. Bu prenses Zeusdan hamile kalmış olan Io'yu bağrına basar ve onu koruması altına alır. Io'nun bir zaman sonra çok güzel bir kızı olur. Prenses Semetra bu kıza "Sykirokeras" adını verir .Haliç adıda böyle doğar. Sykirokeras zamanla Yunancada "Keras" şeklinde kısalır, Osmanlı zamanındada "Haliç" şeklinde söylenir. Buraya batılılar zaman zaman "Altın Boynuz" da demişlerdir. Bu biraz eskiden dağlardan tatlı suların içine aktığı bu iç gölün oluşturduğu şekilden, belkide Hera'nın boğa şekline soktuğu Io'nun boynuzlarından kaynaklanmış olabilir. Acaba "boynuzlama" tabiride buradanmı geliyor, kimbilir? Istanbulun nasıl kurulduğuna gelince. Prenses Semetra, çok sevdiği Keras'ı denizler tanrısı Poseidon ile evlendirir. Poseidon ve Keras çiftinin bu evlilikten Byzas isimli bir oğulları olur. Byzas zamanla büyür ve kendi krallığını ilan eder. Işte ilerde Bizans'a adını verecek ve Sarayburnu tarafında kurulucak Byzantium adıda buradan gelmektedir. Efsane bu, adı üstünde. Herkes değişik anlatır olayı. Kimine göre Byzas, Haliçin bitimindeki Burunbaşinı (Sarayburnu) görmez ilkin . Tanrı- atalarının ülkesine gider ve burada bir ordu kurar. Delphi kahinine dünyanin en güzel neresinde bir kent kurabileceğini sorar. Delphinin yaşlı kahinin verdiği cevap, "Körler Ülkesinin (Calcedon-Kadiköy) karşisı olur. Alır ordusunu gerisin geriye doğduğu yere gelir Byzas. Ve burada burun başinda gördüğü "Ligos" balıkçı köyüne hayran olur. Karşi sahildeki Calcedonlular gerçekten körmüşler buranın güzelliğini görmemişler der ve M.Ö. 658 yılında Byzantion kentini burada bugünkü Sarayburnunda kurar. Diğer başka bir anlatıma görede Byzas yada Vizas aslen Megaralıdır ve Korent bölgesinde yaşayan Megaralıların kralıdır. Ama efsanenin bundan sonrasi yani Delphi kahinin kehaneti aynıdır.
C.Ö. 15 Ocak 2009
İMPARATOR BASİL'N ÖYKÜSÜ
IMPARATOR BASİLİN ÖYKÜSU
Bizans Imparatorları, Justinyen ve Büyük Konstantini duymamış olan yoktur ama Birinci Basil'i hiç duydunuzmuydu bilemem? 9. yüzyılda Edirne'nin bir çiftliginde dünyaya gelen ailesi Makedonyalı Basilin masal gibi bir hayat hikayesi var. Bir gün ailesi tarlada çalisirken onu kundaklayıp bir çardagin altına bırakır. Kızgın öglen güneşi çardaktan içeri girip bebeciğin gözlerine gelince, tepede bir kartal peydah olur ve kanatlarını açıp küçük Basil'e gölge eder. Annesi önce kartalı kovmak istesede, kartalın imparatorluk simgesi olduğunu düşünüp onu rahat bırakır. Birkaç gün sonrada rüyasında yataktaki ayak ucunda bir servi ağacı ve içindede oğlunun ayakta duran gövdesini görür. Rüyayı yorumlayan bir kahin Basil'in ilerde Bizans'a imparator olacağını söyler.
Basil küçük bir çocukken ailesi ile birlikte şehri işgal eden Bulgarlarlara esir düşerler. Şehirden, zafer şarkıları ile geçen konvoyda, Bulgar kralı Omurtag sevimli küçük Basil'i farkeder ve onu kucağına alıp sever. Basil krala sevimli gülücükler atınca, Omurtag yavruyu himayesine alır. Gel zaman git zaman küçük Basil büyüyor ve yaptığı çiftçilikten bıkınca soluğu Istanbulda St. Diemides manastırında alıyor. Burada tanıştığı rahip genç delikanliyi, Imparator Theophilitzes' e tavsiye ediyor. Imparator Basil'i avcılıktaki ustalığı ve hayvanlara karşi maheretinden ötürü ahırlarının başina geçiriyor. Basil imparatorun şerefine verilen bir şenlik sırasında koca bir Bulgar güreşciyi kundeye getirip, ziyafet masasına çaliyor önce, sonrada Impartoru bir av partisinde üzerine saldıran vahşi bir kurttan kurtarıyor , kurtun kafasını bir zıpkınla ikiye ayırarak. Bu kahramanlıklarından ötürü Basil bu defa Imparatorun Baş Muhafızı olarak ödülendiriliyor. Bütün bunlar olurken Basil kendine manevi bir annede bulmustur, Yunanistanda. Dul Danielis, Basil'e bir dolu hediye ve Makedonyadaki çiftçi ailesine yardım etmeleri için , onlarca köle verir. Karşilığındada , ileride Bizansa imparatoru olacağından emin olduğu Basil'in, oğlu John'ı manevi kardeşi olarak kabullenmesini ister . Imparator Mıchael ise Basili kendi sevgililerinden biri olan Eudoxia ile başgöz eder ve onu sarayın baş müdürlüğüne atar. Sarayın artık içinde olan Basil, önce kendine rakip gördüğü imparatorun amcası Bardas'ı öldürür. Imparator Michael amcası Bardasın kendisine karşi suikast hazırlığı içinde olduğunu zannetiğinden, bu kahramanlığından ötürü Basili imparatorluk tahtına ortak eder. Ama Michael bir müddet sonra kendine başka bir ortak bulunca, Basil bu sefer imparatoturu da öldürüp tek başina Bizans Imparatoru olur.
Basilin bundan sonraki hayatı Araplarla olan savaşlarla geçer.Bu savaşlarda başarılı olan generallerini ödüllendirir , başarısız olanları ise öldürtür. Bu arada Basilin oğlu Leo büyümüştür, ama baba oğluna hiç güvenmemektedir. Basil oğlunun kendisinden olduğunu sanmaktadır, ama kimilerine göre karısı Eudoxia onu eski sevgilisi Imparator Michael ile aldatmıştır. Bir rahibin iftirasina inanan Basil, oğlunun kendisine suikast hazırladığını sanıp, önce onun gözlerini oymayı düşünür ama sonra onu hapise atmakla yetinir. Bir zaman sonra Leo'nun suçsuzluğu ortaya çikinca baba Basil oğlunu affeder ve onu kendi yerine imparator olarak atar. Basil'in hayatıda başladıği gibi vahşice bitecektir. Bir av sırasında, koca bir ayı Basilin üzerine atlar. Muhafızları yetişip, Imparatoru hayvanın pençesinden güçlükle alırlar. Ama aldığı yaralar Basilin sonu olur.
C.Ö. 22 Ocak 2009.
HERAKLES'İN MEZARI (YUŞA TEPESİ)
HERAKLES'İN MEZARI (YUŞA TEPESİ)
Yusa tepesinin tarihi ile ilgili birden cok hikaye var. Bunlardan birine gore burasi Heraklesin , klinesi ;yani tabutu yada mezari imis. Bir baska hikayeye gorede burasi Zeus ve Ledanin ogullari Kral Amykosun mezari imis. Amykos yumrugu cok kuvvetli dev yapili bir kralmis. Ama bu deli dolu,kavgaci sporcu kral, Ppsykhonusa bir yumruk sonucu yenilmis ve oracikta can vermis. 8 cubitus boyundaki (17 metre) bu dev insani oldugu bu tepeye gommusler.*Soylentiye gore bu tepeden alinacak defne yapraklarini dusmaninizin evine koyarsaniz o evdeki insanlar muhakkak kavga edip birbirlerine girerlermis.
Bu hikayeler tabii hep eski bizans ve oncesi devirlere ait. Osmanlilar ise buranin Hazreti Yusanin kabri olduguna inaniyorlar.Yusa , Hazreti Musanin kizkardesinin oglu. Kutsal kitaplarda yazildigina gore Musa ve Yusa buralara kadar geliyorlar ve Yusa Karadeniz kiyisindaki bu tepede oluyor. Aslinda Muslumanlarin inanclarina gore Beykozdaki Yusa tepesi, Yusanin kendisine atfedilen dort mezardan bir tanesi .Digerleri Gaziantaep, Nablus ve Maleb sehirlerinde.**
Gene hikayeye gore, bugun Besiktasta turbesi bulunan baska bir yatir: Yahya Efendi kesif yoluyla , yani kendisine ruyasinda bir nevi vahi inmesi sonucu mezarin burada oldugunu saptiyor.Ayni , Fatihin hocasi Aksemsettinin , Eyup Sultanin mezarini yada rahibe Anna Catherine Emmerichin Selcuktaki Meryem Ana evini ruyalarinda gorup kesif etmeleri gibi. Mezarin boyunu neden 17 metre olduguna gelince. Bu konudada birden fazla soylenti var. Ama en akla yakin olani su: Mezar kesif yoluyla bulundugu icin ve tam yeri bilinmediginden, boyutu uzun tutulmus olabilir.
C.Ö. 5 ŞUBAT 2009
MEDUSANIN BAŞI
MEDUSANIN BAŞI
Medusanın öyküsü mitolojik bir öykü. Istanbula ile dırekt bir ilgisi yok ama onun kesik başinın iki koca heykeli Bizansdan bugüne Yerebatan Sarayında toprağın altındaki çamurlu sularda yüzyıllardır cansız yaşamını sürdüruyor. Bakın "Istanbulun AltıYerebatan Sarayı" yazısında bu konuda neler yazmışız: Beri taraftaki , Yerebatan sarayında turistlerin en fazla ilgisini çeken süphesiz sütun kaidesi olarak kullanılan iki Medusa başidır.
Bu başlardan biri sular içinde yan yatar diğeri ise kafası üzerinde durur. Eski yunan mitolojisine göre Medusa önceleri çok güzel ve alımlı bir kızmış. Athena onu için için kıskanır dururmuş. Fırtınalar tanrısı Poseidon Medusanın bu güzelliğine dayanamayıp, Athenanın sarayında ona sahip olmuş. Bunun duyan ve kıskançlıktan çilgina dönen Athena, Porseusanın yardımı ile güzel Medusa'nın başinı uçurtmuş. Medusanın başinın kopması ilede önce vücudunun içinden Poseidondan olan çocuklari, arkasındanda yılanlar dışarı fırlamış.*** Gene efsaneye göre, Medusanın kesik başina bakanlar taş olurlarmış. Bizim çocuklugumuzda en korktuğumuz şeylerden biride bu taş olma işidir. Medusa başinın üzerindeki yeryüzünde, eski at meydanındaki Mısır Obeliskinin kaidesinde taş insanlar ve çocuklar vardır. Annesine babasına el kaldıran çocuklarin sonudur bu, yada bize öyle söylemiştir birileri. Belki bu nedenle olacak, Bizanslılar Medusanın başinı yüzyıllarca suyun içinde ebediyen tepetaklak bırakarak taş olmaktan kurtulmaya çalismistir.
Işte Istanbulun üstü gibi altıda böyle yüzyıllarca içinde insanların yaşadığı, kullandığı yerlerle doludur ve burada yaşananlar, Istanbul olduğu müddetçe kitaplara ve efsanelere konu olmaya devam edecektir.
Istanbul Boğazının , Karadenize kavuştuğu Anadolu yada Rumeli Kavağı bölgesine hiç gittinizmi? Burası "Bogazın" "ağzı" dır ve görüntü tanrısal boyutlardadır. Ağzın her iki yanında, yani Avrupa ve Asya tarafında kararmış dişlere benzeyen kayalar bulunur. Kynea kayalari, Symplegades yada çarpisan kayalar denilen bu bolgenin mitolojide cok ilginc bir hikayesi var. Truva savaslarindan bile once, Jason ve elli gonullu tayfasi Altin Post'u aramak uzere Yunanistan'dan yola cikarlar. Aralarinda Heracles ve Orpheus gibi yazan ve ozanlarinda bulundugu Argo adli gemileri sonunda Canakkale bogazini ve Marmara'yi asip , Bogazin anaforlu sularina varmis. Varmis ama , Karadeniz'e yaklastiklari zaman Argonotlari bir korku'da almis. Bu korkunun bir nedeni, Karadeniz kiyilarinda yasadigi soylenen vahsi ve savasci Amozonlarin bulunmasi idi. Efsaneye gore bu iri yari ve guzel kadinlar erkekler uzerinde hukumranlik kurmuslar ve Karadeniz kiyilarindan geçen gemicilere goz açtirmazlarmis.
Altin Postcularin korktugu obur nedende Kynea kayalari ve bu kayalar hakkindaCanakkale kiyilarinda rastladiklari bilge bir ihtiyardan isitikleri hikaye imis. Phineus adli bu ihtiyar, inek geçidi anlamina gelen Bosphorus bogazinin Karadenizle birlestigi yerde çarpisan kayalarin varligindan soz etmis. Bu kayalar Karadenize açilan gemicilere ve balikcilara geçit vermezmis. Uzaktan aralarinda geçit var gibi gozuken bu kayalarin arasina giren denizciler, birden denizin hoyratlastigini, dalgalarin azdigini ve kayalarin biranda hareket edip gemilerini sikistirip parçaladigini nesilden nesile anlatip dururlarmis. Bilge ihtiyar, Jason'a bu kayalara çok yaklasinca, aralarindan bir kumru uçurmasini, ve eger kumru bu kayalarin arasindan geçerse, Argo gemisindeki tayfalarin kureklere asilip bir anda burayi geçmesini salik vermis. Gene hikaye'ye gore, Jason kayalara yaklasinca elindeki kusu salivermis ve kus kayalarin arasindan geçerken kayalar kapanmaya baslamislar. Sonunda bu kucuk deniz kusu kuyrugundaki birkaç tuyu çarpisan kayalara birakarak aralarindan suzulmus. Bunun uzerine Symplgades kayalari birdaha kapanmamak uzere açilmislar ve Argo adli gemi elli tayfasi ile Karadeniz'e dogru yol almis.
C.Ö.
16 Ocak 2009
YILANLI SÜTUN EFSANESİ
YILANLI SÜTUN Sultan Ahmet Camii ve Ayasofya Müzesi, Istanbula gelen turistlerin olmazsa olmaz ziyaret ettikleri iki nirengi noktası. Bunların hemen yakınındada bir dolu tarihi abide: Mısır Obeliski, Konstantin Sütunu, Yerebatan Sarayı, Milion Tasi, Burmalı yada Yılanlı Sütun ve daha nicesi. Bunlardan Yılanlı Sütun, D'ikilitaş ile Konstantin Sütunu arasında kalmış; biraz bodur, biraz kırık. Oysa zamanında Delphi adasında böylemi imiş? Tepesinde kıvrıla kıvrıla göğe uzanan üç boğa yılanı , yılanların kafasının üstündede koca bir bakır kazan . İçinde hiç sönmeyen bir ateş yanar, Yunanın otuzbir Kolonisinin Acem'e karşi kazandığı zaferi kutlarmış sonsuza dek. Sonra Bizans Imparatoru Büyük Konstantin emretmiş, Yılanlı Sütunu aldıkları gibi Konstantinin şehrine getirmişler. Önce Ayasofyanın yanında yanmış yılanların kafasındaki tepsinin ateşi. Sonra yerini beğenmemişler bitişikteki Hipodroma taşimışlar.
Osmanlı zamanında Hipodrom yıkılmış, yeniden yapılanıp yerine mavi masmavi bir cami yükselmiş. Sultan Ahmetimiş camiyi yaptıran ve Hünkar rıza göstermiş, Konstantin Sütunu gibi, Mısır Obeliski gibi, Yılanlı Sütunuda muhafaza ve korumaya almış. Sonra zaman akıp gitmiş. Osmanlının sonuna doğru bir Yeniçeri kafası bozulunca vurmuş kılıcı yılanların kafasına, hepsini bir anda uçurmuş gövdelerinden. Kimiside bu cinayeti yapanın sarhoş bir Polonyalı kafir olduğunu söylermiş. O gün bugün, Yılanlı sütun, bir boyun kalmış, yalnız ve kafasız. Bıraz bodur, bıraz kırık.Ve bugünden sonra, bu sütundan korkan tüm yılanlar, çiyanlar ve akrepler Istanbula akın eder olmuşlar. C.Ö. 17 Ocak 2009
YILANIN BAŞI NEREDE ?
Merak ettim araştırdım ve yılanlı sütunun koparılmış baslarından birinin Istanbul Arkeolojı müzesinde olduğunu öğrendim. Istanbula son yolculuğumda müzede gidip kesik yılan başını buldum. Geriye başı sütuna oturtmak gerekiyordu. Tam olmadı ama, genede başsız halinden iyi galiba!
C.Ö.
16 Temmuz 2009
BASİL'IN ÖYKÜSÜ 11.Y.Y.DA JOHN SCYLITZES TARAFINDAN ANLATILMIŞTIR.
"BASIL THE MAGNIFICENT"S STORY WAS TOLD BY THE 11TH CENTURY BYZANTIAN OFFICER JOHN SCYLITZES IN HIS CHRONICLES. IN THE 14 TH CENTURY SOME SICILIAN MONKS ILLUSTRATED THIS STORY IN FORM OF SEVERAL MINIATURES. THESE MINIATURES ARE NOW SHOW CASED AT THE NATIONAL LIBRARY OF MADRID, SPAIN. THE VIDEO ABOVE ILLUSTRATES THESE MINIATURES AND THE STORY OF BASIL.
HIERON TAPINAĞI (YOROS)
HIERON TAPINAĞI (YOROS KALESİ) Yoros Kalesinin hikayeside , Yusa tepesininki gibi oldukca karisik ve karmasik.Bir soylentiye gore eskiden burada ruzgar tanrisi Poseidon adina yapilmis bir sunak varmis. Kimilerine gorede : Zeusun ,herkesin babasi olmasi hasebi ile bu tapinagin ona atfen yapildigi ve adinin Hieron, yani Kutsal Yerden geldigi. Phriksos , Argonot efsanesine gore altin postu, kocun sirtinda ucarak Karadeniz sahillerine kacirirken burayi kurmus.Belkide denizlere uygun gelen ve Karadeniz ruzgarlarini kesen Ourios ruzgari buraya isim babasi olmus.
Bazi dusunurlere gorede burasi : Argonotlarin resisi Iason (Jason) tarafindan, altin postu kurtardiktan sonra donus yolunda on iki tanriya sukran icin yaptirdigi bir sunak.Kimmi bu on iki tanri? : Zeus , Hera, Poseidon, Demeter, Hermes, Ephaistos, Apollon,Artemis, Hestia ,Ares, Aphrodite ve Athena.***
Antik caglardaki bu hikayelerin hangisinin dogru oldugu mechul. Bilinen bir sey varsa bu tepenin uzerinde asirlar boyunca tapinaklarin ,manastirlarin, kiliselerin, kalelerin, camilerin eksik olmadigi.Halkin cogu ormancilik ve denizcilikle gecinirmis.Koca koca sigirlari varmis burada yasiyanlarin. Lezzetli sutlerinden yogurt yaparlarmis cogu kez.
Cogu zaman ,yabanci gemileri birbirlerine haber vermek icin ates yakarlarmis gemiciler. Bu atesi gece yakarlarsa, korsan gemiler kiyiya yaklasir ve Kynea kayalarina ****carpip darmadagan olurmus.Hatta bir zamanlar bir zincir cekmisler buradan avrupa tarafina, dusman gemileri durdurmak icin.
Bizans devrinde, simdi bizim Yoros kalesi dedigimiz kale yapilmis buraya. Evliya Celebiye gore Yoros , ayni adi tasiyan bir rahibin manastirindan kaynaklaniyor. Kale Bizanslilar, Osmanlilar,Cenevizler arasinda onucuncu ve ondorduncu yillar arasinda el degistirip duruyor ve sonunda Osmanlilarin eline geciyor.