Ben 9 kardeşim Cenan 6 yaşındaydı. On aylık Almanya kalışımızdan sonra Ankara’ya dönmüş Kavaklıdere’de yeni yapılmış çok modern beş katlı bir apartmanın en alt katındaki bir daireye taşınmıştık. Arka bahçemizde çocukların oynaması için yapılmış salıncaklar ve küçük bir model ev vardı. Okuldan gelince bazen bahçede, bazen de etrafta ki boş arsalarda koşuşur, çelik çomak oynar, kuş tutmaya çalışır, çekirgeler yakalar, tarlalardan gelincik toplardık. Bazen de Anıttepe de amcamların evine gider orada kuzenimiz Bülent ile mahalle çocukları ile beraber top oynardık. Bülent o zaman 12 yaşındaydı, güzel futbol oynadığı gibi taşla, sopayla gazoz kapakları ile oyun yaratmakta çok mahirdi. Almanya’ya gitmeden önce daha ilk okula gitmeden, inşaat halinde olan Anıtkabir’e gider atılmış mermer parçacıklarını eve getirir, onlarla kuleler, kaleler yapar Bülent’in kurallarını koyduğu oyunlarla saatlerce vakit geçirirdik.
Kavaklıdere’deki apartmanın üst katlarından birinde üç çocuklu Amerikalı bir aile oturuyordu. En küçüğü benim yaşımda olan Amerikalı çocuklar futbol ve beyzbol toplarını, beyzbol sopalarını bahçeye getirir ve çoğu zaman eve giderken de bahçede bırakırlardı. Biz yuvarlak futbol topuna alışık olduğumuz için bunlar bizim ilgimizi hiç çekmezdi. Ama bahçede bıraktıkları ve günlerce alıp evlerine götürmedikleri rengarenk, kimi gezegenleri, kimi de gökkuşağını andıran yüzlerce cam misket başkaydı. Sonunda bir gün aldık bu misketleri Cenan ile eve getirdik. Nasıl olsa artık kullanmıyorlar diye düşündük.
Cenanla önceleri evde halının üstünde, sokakta gazoz kapakları ile yapılan oyunu misketlerle oynamaya başladık. Misketleri sıra halinde yana yana diziyor, vurucu olarak tespit ettiğimiz misketi halının üzerinde uzaktan yuvarlayarak en baştaki misketi vurmaya çalışıyorduk. Amerikalı çocukların çoktan unuttukları misketleri geri istemesinden korktuğumuzdan olacak, onlarla yalnız evin içinde oynayabiliyorduk. Gene böyle oynadığımız bir gün Bülent bize gece yatısına misafir geldi ve hemen misketlerle oynanacak bir oyun icat etti. Halının üstünde 11 er misketten kurulacak takımlarla iki kale maç yapacaktık.
Sonra dan “Misket Maçı” diye adlandıracağımız bu oyun için önce takım seçmemiz gerekiyordu. Üçümüzde koyu birer Beşiktaşlıydık. Bülent benden 2,5 yaş Cenan’dan da 5.5 yaş daha büyüktü. Oyunun mucidi oydu, kuraları o koyacaktı. “ Su küçüğün, söz büyüğündür”, derler ya; Bülent “ben Beşiktaş’ı” seçiyorum dedi. Sıra bana gelmişti, acaba Galatasaray’ı mı yoksa Fenerbahçe’yi seçmeliydim? Galatasaray dedim, nedenini bilemiyorum, belki Gol Kralı Metin Oktay’a hayranlığımdan , belki de ilerde beni ilk Beşiktaş maçına götürecek Lemi dayımın Galatasaraylı olmasından. En küçüğümüz olan Cenan’ın tercih hakkı kalmamıştı, ona da Fenerbahçe düşüyordu.Sonra dan bize katılacak en küçük kardeşim Mustafa’nın doğmasına daha beş yıl vardı.
Bülent’in koyduğu ve sonradan revize edilecek kurallar şöyleydi:
-Takımları 11 er misketten oluşacaktı.
-Top genellikle diğer misketlerden daha küçük ve tek renkli olacaktı.
- Maçlar 30'ar dakika üzerinden iki devre olarak oynanacaktı.
-Her takımın üç kere topla oynama hakkı vardı. Üç hak bitince ya da ıska geçilirse topla oynama hakkı diğer takıma geçecekti.
-Takımlar kendi sahalarından direk vuruşla veya taçtan direk vuruşla gol atamayacak lardı.
-Kendi sahanızdan attığınız top ancak rakip sahada birisine çarparsa gol geçerli sayılacaktı.
-Ofsayt kuralları geçerliydi, aut atışlarında ofsaytta olan oyuncular ofsayttan elle çıkarılabilecekti.
-Oyuncu top yerine önce rakip oyuncuya vurursa faul olacaktı. -Baraj yan yana konmuş 4 Parmağın arkasına kurulacaktı.
-Penaltı atışları kaleye bir karış mesafeden atılacaktı.
-18 çizgileri , ve orta saha halının motiflerine göre maç öncesi tespit edilecekti
-Kaleler yan yana konmuş sekiz parmak boyunda idi.
Metin in front, Can on left Kucuk Ahmet on right
Retired marble players on by book shelf
İlk iş olarak misketleri paylaştık. Her oyuncu futbol takımlarında oynayan oyuncuların ismini alacaktı. Oyuncuların isimlerini karıştırmamak için aynı takımda tıpatıp aynı misket olmayacaktı. Beşiktaşlı misketler, siyah beyaza, Galatasaraylılar sarı kırmızıya, Fenerbahçeliler ise sarı laciverte en yakın renkli misketlerden seçildi. Bülent ilk olarak Küçük Ahmeti , Cenan da Lefter’i seçmişti. Ben gözüme üzerinde beyaz üzerine kırmızı aya benzeyen iki motif olan misketi kestirmiştim. Bu Metin olacak dedim, Kral Metin.
İlk maçlarda kaleleri Anıtkabir den getirmiş olduğumuz mermer taşlarla kurduk. Ama kısa zamanda gördük ki, misketler mermere çarpınca kolayca aşınıyor hatta kırılabiliyordu.Bunun yerine kale direkleri olarak önce küçük ilaç şişeleri, sonra da tahta bloklar kullanmaya başladık. İlerde bu tahtalar birbirine çakılarak kaleler yapılacak, hatta son aşamada kavuniçi rengi ağ filelerle kaplanacaktı.Misketleri halının üzerine zamanın dizilişi 2-3-5 şeklinde yerleştiriyorduk.
Misket maçlarında fiske ile, yani ikinci parmağı baş parmaktan sıyırarak başladığımız vuruşlar daha sonra geliştirilecek ikinci ve üçüncü parmağın kullanımıyla usta vuruşlar yapmaya başlayacaktık. Kısa zamanda misket maçları tutmuş, biz de ilk fırsatta kendimizi bu gerçek anlamdaki "halı saha"da bulmuştuk. Bir bilardo ustasının ıstaka ile yaptığı hünerleri biz sağ elimizin ilk üç parmağı ile misketlere hükmederek yapıyorduk. Dünyada bu oyunu bizden başka oynayan var mıydı , ama eğer olsaydı, herhalde dünya şampiyonu biz olurduk.
Ne kadar hasta Beşiktaşlı olsam da, Beşiktaş’ın maçları radyodan, gazetelerden ve Beşiktaş mecmuası ndan heyecanla takip etsem de, halıda Galatasaraylı idim ve Bülent’in Beşiktaş'ını yenmek için tüm ustalığımı kullanıyor, çoğu zamanda başarılı oluyordum. Cenan’la maçlarımız daha da ateşli geçiyor, özellikle Bülent'in hakemlik yapmadığı maçlarda bazen kavga çıkıyor ve maç yarıda kalabiliyordu. Ben pek hatırlamıyorum ama, Cenan bir maçta kendisine kafa attığımı hala söyler.
Misket maçlarımız hep gerçek hayattaki futbola paralel gitti. Üç sahamız vardı. Koyu renkli Bünyan halısı İstanbul Mithatpaşa stadı, eski Isparta halısı İzmir Alsancak Stadı, düz bej makina halısı da Ankara 19 Mayıs Stadı idi. En çok 19 Mayıs stadının halısında oynamayı seviyorduk. Bir zaman sonra statlarda gece maçları oyanmaya başlayınca bizde Almanyadan gelirken getirdiğimiz, braketleri eğilip ayarlanabilen üç ampullü stand lambayı kullanmaya başladık. Bej halı üzerinde kırmızı küçük bir misketi top olarak kullanıyorduk. Üçümüzün olduğu günlerde üçüncü kişi hem hakemlik yapıyor, bazen de Halit Kıvanç ya da Orhan Ayhan gibi maçı anlatıyordu. Lefter’in jubilesi mi gelmişti, biz de jübile maçı yapıyor, misketi emekliye ayırıp kendisine çiçek veriyorduk. Milli takım Rusya ile mi oynuyor, aynı milli takımı seçiyor, birimiz hakem oluyor diğer iki kişi takımları oynatıyordu. Metin Palermo’ya, Can Fiorentina’ya transfer olunca Palermo ve Fiorentina takımları kuruluyor, turnuvalar düzenliyor, bulduğumuz yaldızlı, altın rengi kaplamalı her nesneyi kupa olarak kazanan takıma veriyorduk. Annemin altın yaldız kaplı boş esans şişeleri, Amasra’dan aldığımız minyatür tahta ibrikler, cikletlerden çıkan plastik futbolcu maketleri, hepsi kupa vazifesi görüyordu. Benim bir görevimde istatistikleri tutmaktı. Maç sonunda atılan golleri ve maç sonuçlarını kayda geçiriyordum. O zamandan beri yazmaya, özellikle futbol yazmaya merakım vardı. Beşiktaş Karakartallar mecmuasına iki yazı yollamıştım ve ikisi de yayınlanmıştı. Bir ara evde kısa denemeli bir misket maçları gazetesi de çıkarmıştım Gerçek hayatta olduğu gibi misket Metin her yıl gol kralı oluyordu. Lise sonlarda aktif olarak misket maçı yapmayı bıraktığımız da 600 e yakın golü vardı.Kırmızı beyaz yuvarlağının üzerinde vurmaktan ve vurulmaktan yontuk almamış noktası kalmamıştı. Bazen onun içinde gizli bir sihir, gizli bir can olduğuna inanıyordum. Zaman zaman çarpışmalardan ve topa vurmaktan bazı misketlerin bir parçasının koptuğu oluyordu. Benim takımımdaki Kadri'nin (Aytaç) böyle bir parçası kırılınca iki kez Uhu ile yapıştırılmış ve ileriki maçlarda oynatmaya devam etmiştik.
1.İkinci parmak başparmaktan sıyırtarak vurma
2.Üçüncü ve dördüncü parmaklar halı üstünde, üçüncü parmak ikinci parmaktan sıyırtarak vuruşu yapıyor.
3. Yukardaki 2 numaranın aynısı ama üç ve dördüncü parmak havada, ikinci ve üçüncü parmak dik durumda topu aşırtıyor.
4. Vücudunu topun arkasına geçirenediğin dar alanlarda kullanılıyor. İkinci parmak ve üçüncü parmak halı üstünde .3 parmak ikincinin üzerinden sıyırtarak vuruyor.
5. Topun kaleye göre yanında dururken arkasına geçmek için yapılıyor.Bütün parmaklar yerde baş parmak ikinci armaktan çok hafif sıyırtarak vuruş.
1. Caylak Fiske Vurusu
2.Usta Gol Vurusu
Barajdan Asirtma Vurusu
Vucudun topun arkaasina giremiyince yapilan pas vurusu
Topun arkasina gecme, duzeltme vurusu
Misket maçlarına başlayalı 5 yıl olduğunda diğer kardeşim Mustafa doğdu. Ben 15, Cenan 12 yaşındaydık. Bülent 18 yaşında idi ve Ankara'dan İstanbul’a taşınmışlardı. Ben de İstanbul da leyli okuyor, yaz tatillerinde ailemle beraber olabiliyordum. Üç kafadar beraber olunca çok seyrek de olsa gene misket maçı yapmaya devam ediyorduk. Mustafa 5 yaşına gelince oyunu ona da öğrettik. O kendine takım olarak Anadolunun yükselen takımı Eskişehirspor'u seçti, Trabzonspor daha ortada yoktu. Mustafa kısa zamanda oyunu kaptı ve geliştirdi ve bize bayağı iyi bir rakip oldu.
Ben ve Cenan Üniversiteye başlayınca artık mısket maçlarını bıraktık, ancak Mustafa israr ederse onunla oynuyorduk. Biz yaşlanan futbolcular gibi melekelerimizi kaybederken o daha da geliştirmiş bizi yeniyordu. Cenan üniversiteyi bitirmiş Amerikaya gitmeye hazırlanıyor, bende askerliğimi yedek subay olarak yapıyordum. Türkiye de darbe olmuş, askerler kapı kapı dolaşıp evleri arıyorlardı. Babam benim ve Cenan'nın sol içerikli kitaplarımızı anneannemin evine götürmüş, o da onları sobada yakmıştı. O gün bizim eve elinde tüfeği ile iki asker geldi. Mustafa korkmuş, halının üzerine Eskişehir takımını dizmiş, onlarla oynuyordu. İçeri giren asker önce tüfeğin namlusu ile misketlere dokundu, sonra yatağın yere inen örtüsünü namlu ile araladı ve yatağın altına baktı. Birşey bulamayınca da çekti gitti. Misketler de darbeden nasiplerini almıştı.
Yıllar geçti biz üç kardeş Amerika’ya yerleştik, Bülent İstanbul’dan Dalyan’a taşındı. Hepimiz evlenmiş çoluk çocuk sahibi olmuştuk. Bir İstanbul seyahatimde evdeki misketlerden benim olanları Amerika’ya getirdim kütüphanemde yüksek raflardan birine görülecek şekilde yerleştirdim. Bülent’in Beşiktaş misket takımını da oğluna versin diye ona verdim. Cenan ve Mustafa’nın misketleri’de Istanbul’daki evimiz de yatak bazalarının içinde kaldı.
Bugün beş torunumdan erkek olanları, Ashton Aydın(5.5) ve Bryce Taner (4 ) bizim evimize her geldiklerinde, kütüphanemdeki diğer ufak tefek oyuncakların içinde hep en fazla misketlere ilgi duydular. Gelir gelmez ilk işler merdivenleri çıkıp, ikinci kattaki kütüphanem deki misketleri indirip onlarla oynamak, sonra da onları kutularına yerleştirip bana teslim etmek oldu. Artık yaşları da tam, onlara misket maçı yapmanın zamanının geldiğini hissettim, uzun araştırmalardan sonra internetten iki tane masa üstü futbol kalesi aldım. İlk olarak fiske ile topa vurmayı ve kaleciyi yerleştirmeyi öğrettim ve karşılıklı oynamaya başladık. Oyuna şimdilik büyük ilgi duyuyorlar. Evleri oyuncak dolu,en çok legolarla vakit geçiriyorlar, misketlerle ilerde ne kadar oynarlar bilemiyorum. Çocukluğumuzda bahçede ve evde kendimizin yarattığı oyuncaklar ve koyduğumuz kurallarla oynadığımız oyunların bugün hiç biri yok. Elektronik çağda çocuklar tabletlerden cep telefonlarındaki oyunlardan başlarını kaldırmıyorlar. Misketleri artık çoğu oyuncakçı dükkanı raflarında göremiyorsunuz, ancak internetten sipariş edebilirsiniz. Bizim misket maçları, bizden başka torunlarım hariç kimsenin bilmediği, çocukluğumuzun o en güzel oyunu olarak geçmişte kalacak.
Cem Ozmeral
15 Agustos 2022
Dublın, Ohio
Bulent, Cem , Cenan Sunnet Resmi 1956, Mustafa 1971