Bana geçen gün eski Bostancıyı ve oradaki Beyaz Köşkte bir zamanlar yaşamış akrabalarımızın hikayesini anlatmamı istemiştin. O günler o kadar geride kaldıki, adeta bir sis perdesi coçukluğumun belkide en güzel günlerinin geçtiği bu beldenin önünde duruyor. Bu perdeyi aralamaya, coğunlukla yaz günlerimi geçirdiğim çocukluk günlerine dönmeye bayağı bir çaba sarfettim.
Benim çocuklugumda, Bostancı İstanbul'un nadir sayfiye semtlerinden biri idi. Istanbul'da köşkü bulunan hali vakti yerinde paşalar, üst kademe devlet zevatı, zengin tüccarlar, yanından tren yolunun geçtiği deniz kenarındaki bu güzel yerde, birer de yazlık konak yaptırmayı ihmal etmemişlerdi. O zamanlar Bostancı, sıra sıra büyük bahçeli köşklerin, sebze bahçeleri ve bostanların alabildiğine yayıldığı bir büyük alandı. Buraya Bostancı denilmesinin sebebi de, bir zamanlar Osmanlı sarayının Bostancı Başısının burada yaşaması, ve Topkapı sarayına taze zerzavatın burada yetiştirmesinden kaynaklanırdı. O zamanlar, yalnız Bostancı'ya değil, İstanbula gelip yerleşmek her babayiğitin harcı değilmiş. Bugün, Bostancı da minibüs yoluna çıkan kavşağın orada bulunan taş köprünün yanında eskiden bir karakol bulunurmuş. Anadolu tarafından İstanbul'a girecek kişilerden mürür tezkeresi yani bir nevi pasaport sorulurmuş. Amele, kayıkçı, kalyoncu, aşçı yamağı , v.s gibi işlerde çalışma izni isteyenlere duruma göre geçici izin verilir ve bunlar bekar uşaklarının yaşadığı otellere yollanırmış. . Biz gelelim benim çocukluğumun Bostancısına. Dediğim gibi, geniş alana yayılmış sıra sıra bahçeler çoğunlukla kızıltopraklı ve çakıl taşlıyollarla birbirine bağlanıyor. Bahçelerde yemyeşil ince diken yapraklı çamlar, incir ve dut ağaçları. Küçük bir kız çocuğu iken, halamın beyaz köşkünün bahçesindeki beyaz ve karadut ağaçlarının altına kardeşim Lemi ile beyaz bir çarşaf tuttuğumuzu, ve Sunullah dayının ağaca çıkıp dalları sallaması ile bir dut yağmuru altında kalışımızı hiç unutamam. Hatırlıyormusun oğlum, 1958 yılı yazında o beyaz köşkte hep beraber kalmıştık. Sen o zamanlar Avusturya Lisesi Hazırlık sınıfını atlama imtihanına hazırlanıyordun. Arka bahçedeki incir ağacanın en tepesinden aşağıya düşerken, son anda alt dallardan birine takılıp kalıvermiştin. Nasıl korkmuş, sana nasıl kızmıştım.
Bostancı da unutamadığım bir yerde, Vapur iskelesi ve Tren İstasyon kısmındaki çarşı kısmı idi. O zamanlar bu çarşı küçük, şirin dükkanların bulunduğu arnavut kaldırımlı bir sokakçıktan ibaretti. İstasyonun bahçesinde çınar ağaçlarının gölgesi altında küçük bir kahve vardı. Beybabam, bazen beni ve kardeşimi buraya götürürdü. O bir kahve içer, bize de gazoz ısmarlardı. Tren İstasyonun biraz ilerisinde Bostancı camii vardı. Bu cami bugün koca koca apartmanların içinde kaybolmuş belki de o günden bugüne Bostancıdan bize kalan tek yadigar olarak yaşamını sürdürüyor.
İstersen sana birazda Bostancı daki o beyaz köşk de bir zamanlar yaşamış akrabalarımdan bahsedeyim. Ben babama her zaman, "beybaba "yada "beyba" derdim. Beybamlar iki kardeş imişler. Kendisinden üç yaş büyük ablası yani benim halam yeryüzünde sevdiğim ilk insandıbelkide. Mürşide hanım uzunca boylu narin ve zarif havası olan çok hoş bir hanım. O zamanlar benim çok hoşuma giden kıyafetleri vardı. Sadakor beyaz bir etek, üzerinde aynı kumaştan vücüda oturan zarif bir ceket. Başına uzun ipekten çok renkli bir eşarp bağlar, uçlarında aşağıya doğru serbest bırakırdı. Ayağınada gene beyaz renkten İtalyan derisi son moda iskarpinler. Halam bir fayton çağırır, ikimiz yan yana oturup giderdik. Nerelere giderdik ? Şimdi tam aklımda kalmamış ama ben kucağımda taş bebeğim, kırlardan, gelincik tarlalarının içinden geçtiğimizi hatırlarım hep.
Eniştemle halam sevişerek evlenmişler. Eniştem Nurullah Bey orta boylu sohbeti tatlı, neşeli, nüktedan bir beyefendi. Çok kültürlü adabı muaşeret bilen eski bir İstanbul beyefendisi. Çoğunlukla olağan dışı giyinirdi. Kış aylarında kalın gabardin kumaştan ceket ve pantolon içine ekoseli bir gömlek. Boynuna kravat yerine şarap rengi bir fular. Çarşıdan geçerken herkes kendisini selamlar, o da selamlara o zamanlar benim pek anlamadığım cümleler ile karşılık verir hal hatır sorardı. Eniştemin çok çapkın bir bey olduğu söylenirdi. Ama halamı çok sevdiği ve onu çok iyi yaşattığı muhakkaktı.
Eniştemle Halamın bu evlilikten bir oğulları olur, adını Sunullah koyarlar. Tabii anne baba çok mutlu. Çocuk büyür, yakışıklı uzun boylu genç bir delikanlı. Çapkınmı çapkın..Suadiye ve Bostancının bütün güzel kızları Sunullah dayının peşinden koşarlar. O da kızların. Okulu bitirirmi, bitirmezmi bilemiyorum. Sonunda evlenir. Sonra boşanır. Yine evlenir. Tam beş kere. Bu beşinci evliliğinden Turgut isminde bir oğlu olur. Ama bu eşi de kısa zaman sonra çocuğunu ve kocasını bırakıp baba evine geri döner ve karı koca ayrılırlar. Sonra, hayatının son demlerinde son bir kez evlenir genç bir hanımla. Bu evliliğinden güzel bir kızı oldu. Sunullah dayı çocuklarına iyi bir gelecek sağlamak için bu muhteşem köşkü iki daire karşılığı satar ve köşkün yerine koca bir apartman dikilir. Çok geçmeden altmış yaşında aniden vefat eder. İşte bu çok kıymetli tek evladın sonuda böyle biter.
Aslında eniştemle halamın bir oğulları daha vardı; Masum. Masum eniştemin kız kardeşinin oğlu. Eniştemin kız kardeşi hastalanıp ölünce Masum ortada kalıyor. Zira baba başka bir kadınla evleniyor. Eniştem oğlanı alıp eve getiriyor. Halam, o iyi kalpli güzel insan hiç tereddütsüz ve sevinçle çocuğu kabul edip bağrına basıyor. Herkese, Allah bana iki oğlan çocuğu verdi diye söylüyor hep.
Gel zaman git zaman Masum büyüyor. Bu oğlan Bahriyeli olmak hevesinde hep. Zamanı gelince okul imtihanına sokuluyor. Gedikli subay kısmını kazanıyor ve Bahriye hayatı başlıyor Masum'un. Genç gedikli subayın ilk görevi Atılay denizaltısı ile Çanakkale boğazında yapılan bir tatbikattır. Atılay Çanakkale boğazına doğru süzülür ve burada son olarak boğazın anaforlu sularına dalar. Tarih 14 Temmuz 1942 dir ve bu güzel yaz günü Atılay denizaltısı ve genç gedikli Masum bir daha çıkmamak üzere dalmıştır. Batış sebebi hiç bir zaman belli olmayacaktır. Kimisi bir yangın, kimisi ise Birinci Cihan Harbinden kalma bir mayına çarpma diye düşünür.
Bostancıdaki köşkde bir anda matem havası eser. Bir kıyamet günü sanki, bir tarafta ağlamalar bağrışlar, diğer tarafta garip bir sessizlik, bir ümit ve bekleyiş.. Eniştem bütün gece uyumaz. Sabahın alaca karanlığında, Bostancıda deniz kıyısına koşar. Saatlerce, Marmaranın mavi sularını seyreder,belki Masum yüzerek çıkacak diye. Ertesi günü gene koşar aynı kıyıya. Bu bekleyiş günlerce sürer. Ama Masum hiçbir zaman çıkmayacaktır sudan. Herhalde Nurullah enişte bu acıya dayanamadı ve hastalanarak felç oldu. Ömrünün son senelerini yatakta geçirdi ve bu olaydan dört sene sonra vefat etti. O öldükten 15 gün sonrada Halam bu dünyadan ayrıldı.
İşte böyle oğlum. Bana eski Bostancıyı ve o güzel Beyaz Köşkü ve içinde yaşayan insanları anlat demişsin. Elimden geldiğince ve hatırlayabildiğim kadarı ile anlatmaya çalıştım. Belkide seni üzdüm. Ama Şen ailesi böyle yaşadı ve öldüler.
Hayat işte bu...
Annen Lamia Özmeral 15 Aralik 2003 Buffolo Grove Illinois -------------- Not: Bu yazı annemin yukardaki tarihte bana yolladığı bir mektuptan derlenerek yazılmıştır.
Cem Özmeral 16 Haziran 2005 Dublin, Ohio
29 Temmuz 1942 tarihli Ulus gazetesinde Atılay Denizaltisi Şehiteri içinde Masum Şen
Yazıdaki kişiler ile ilgili fotograf ve bilgiler
5 Subat 1922- 5 Aralik 2009
ANNEMİZ CAĞDAŞ VE GÜZEL İNSAN LAMİA ÖZMERAL'İ IKI AY SÜREN BIR HASTALIKTAN SONRA 5 ARALIK 2009 GÜNÜ 87 YAŞINDA İKEN KAYBETTİK. BIZE VASIYETİ KENDİSINİN CHICAGO'DAN İSTANBULA GETIRİLMESİ VE KÜÇUKYALI MEZARLIĞINDA ANNESİNİN YANINA YATIRILMASI İDİ. ÖLÜMÜNDEN İKİ AY KADAR ÖNCE BİZE BIRAKTIĞI
MEKTUPTA, ISTANBULU, DENIZE BAKMAYI, EVİNİ, ÇARŞIYA CIKIP ALIŞVERİŞ ETMEYİ ÖZLEDİĞINİ YAZIYORDU. BIZ DE OĞULLARI OLARAK ONUN BU SON ARZUSUNU YERİNE GETİRDİK. CENAZE NAMAZINI ÇOK SEVDİĞI BOSTANCIDA ONUN ÇOCUKLUĞUNDAN KALMA KULOĞLU CAMİİNDE COK SEVDIGI DOSTLARI, AİLESI VE BOSTANCILILARIN İŞTIRAKİYLE KILDIK. SONRA BU YAĞMURLU 11 ARALIK GÜNÜ KENDİSINİ ANNESİNİN YATTIĞI KÜÇÜKYLALIDAKİ MEZARLIĞINA DEFNETTİK.
ŞIMDI O ORADA BİR TEPEDE HEM TÜRKİYE TOPRAĞINDA ANNESİNİN YANINDA YATIYOR, HEMDE MARMARANIN ÖZLEDIĞİ MAVİ DENİZİNİ VE ADALARI SEYREDİYOR.
MEKANI CENNET OLSUN.
M.C.Ö.
21 ARALIK, 2009
DUBLIN,OHIO.
Yukarıdaki yazı Bostancı Sahiplerinin platformunda yayınlanmıştır. http://www.bostanciplatformu.com/anlatilar.asp?Sayfa=52 Ayni platformda, kıyafet devrimlerinin geriye gittigi günümüzde, örnek giyimli bir Atatürk genci olan annem Lamia'nin 1940 lardaki resimleri asağıdaki satırlarla Bostancılıların ve toplumumuzun değerlendirilmesine sunulmuştur.