HALEP PASAJINDA DORMEN TIYATROSU(1963-1973) ESKI SES TIYATROSU
DORMEN TIYATROSU OYUNCULARI 1964
“ Beyoğlu’ndaki tiyatrolar içinde benim en çok sevdiğim Dormen tiyatrosu idi. Bu sevginin özel bir nedeni vardı. tiyatronun müdüresi Semine Günay hanım, babamın Üsküdar’dan eski bir arkadaşı idi. O zamanki soyadı ile Semine Celasun, Güzel Sanatlar mezunu , sanatkar ve çok zarif bir hanımdı. Bir ara şehir tiyatrolarında da oynamış, sonradan Dormen Tiyatrosunun açılması ile idareciliğe geçmişti. O zamanlar yıldızı yeni parlayan tiyatro ve sinema oyuncusu İzzet Günay ile evliydi. Beni çocuğu gibi sever, lisede okuduğum yıllarda tiyatroya davet eder ve sahnelenen yeni oyunları görmemi sağlardı. Fırsat buldukça tiyatroya gider, Semine Abla’nın bana ısmarladığı çayı içer ve sohbet ederdik.Semine Abla’nın odası, oyuncuların girip çıktığı ikinci bir kulisti adeta. Kimler girip çıkmaz dı ki bu odaya : Haldun Dormen, Metin Serezli, Nisa Serezli, Turgut Boralı, Ayfer Feray, Altan Erbulak, Salih Güney, İzzet Günay ve daha niceleri.
Daha sonra, oyun başlayınca genellikle boş olan localardan birine girer, biraz evvel günlük kıyafetleri içinde gördüğüm bu sanatkarların, sahnenin sihirli ışıkları altında , değişik giysiler ile sergiledikleri piyesleri adeta bir rüya aleminde gibi seyrederdim. İleride Üniversite hayatı ile, bu tiyatro sevgisi Ankara’ya ve Ankara Sanat Tiyatrosuna kayacaktı. İşte Üniversiteye başladığım bu ilk yıllarda , bir gün çok acı bir haberle yıkıldım. Semine Abla, o güzel gülüşlü zarif hanım, ailece gittikleri bir piknikte bir Mayıs pikniğinde beyin kanaması geçirmiş ve bir iki gün sonrada bu dünyadan ayrılmıştı. Bu ani ölüm, bu güzel insanı henüz kırk yaşına varmadan yakalamıştı.”
Cem Özmeral’in 2002 basımlı Özlediğim İstanbul kitabından alıntı
1956 da İ.Ü.GENÇLİK TİYATROLARI VE BOŞ BEŞİK OYUNU
Geçenlerde internetde gezinirken Türkiye’de özel tiyatroların başlangıcı ile ilgili bir yazıya rastladım. Yazının başlığı “1953 de kurulan Gençlik Tiyatrosu Belgesel Oluyor” du. Yazıda 1953 de İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği tarafından kurulan çoğu ilerde ünlü tiyatro sanatçısı olacak kurucuların anılması için hazırlanan bir belgeselden bahsediliyordu. Belgeselde mülakat yapılan kişilerin hemen hepsi bu eski tiyatrocular dı ve o eski günler, artık aramızda olmayan tiyatro sanatçılarını anlatıyorlardı.
Yazıdaki grup fotoğraflarına bakarken bir fotoğraf dikkatimi çekti. Fotoğraf Eminönü sahnesinde 1956 yılında çekilmişti. Gurup fotoğrafında Necati Cumali’nin Boş Beşik eserinin oyuncuları ve yazarı görülüyordu. Fotoğrafta yörük kıyafetinde bir kadın bana çok tanıdık geldi. Fotoğrafın altında yazan kaynağını * araştırınca aynı gün çekilmiş bir dizi fotoğraf buldum. Evet yanılmamıştım : Fotoğrafta görülen kısa saçlı esmer yörük giysileri içindeki genç kadının diğer kadının, oyunculara makyaj yaparken ve sahnede birçok fotoğrafı vardı. Fotoğrafların altında daki yazı da çok iyi tanıdığım bir isme işaret ediyordu : Semine Celasun (Günay).
Semine Celasun Günay Türkiye'de modern tiyatronun gelişmesinde ve büyümesinde katkıları olan sanatkar bir kişiydi. O sahnenin içinden çok dışandan katkı veren, tiyatro sanatına destek olan bir emekçiydi. On yıla yakın süre Dormen Tiyatrosunda sekreter, idareci, menajer olarak çalıştı. Herkes gibi hayalleri, umutları, dilekleri vardı, ama hayat onu yarı yolda bıraktı ve aramızdan çok erken aldı. Şimdi Türkiye'de tiyatronun sevilmesine, gelişmesine neden olan tiyatro sanatçıları bir belgeselle anılıyor. Ben de eskiden tanıyıp çok sevdiğim, sahne arkasinda kalarak tiyatronun büyümesine destek olan, “Semine abla” dediğim o zarif kadın hakkında birkaç satır yazmak istedim.
Bence her hayat bir kitaba benzer. Her kitabın içeriği ne kadar olağan şeyleri kapsıyorsa da okumaya değer, çünkü o okuyana özgün bir öyküyü anlatır. Yaşam da aynı; ne kadar olağan ya da özgün olsa da, her hayat yazılmalı ve başkalarına anlatılmalı.
SEMİNE CELASUN
SEMINE CELASUN
SEMİNE CELASUN
Semine Celasun, Zeki adında asker bir babanın, ve Emine adındaki annesinin iki kız çocuğundan biri olarak olarak İstanbul’un Fatih ilçesinde dünyaya geldi. Kız Kardeşini henüz 18 yaşındayken kaybetti. Küçük yaştan itibaren resime ve kitap okumaya çok merakı vardı. Ortaokul ve liseyi Üsküdarda bitirdi. Liseden sonra Güzel Sanatlar Akademisine yazıldı. Üsküdardan hergün vapurla Beşiktaş’a geçiyor, yürüyerek Akademiye gidiyor, ders bittikten sonra da eğer yeni bir resim sergisi varsa çoğu Galatasaray ve Taksim civarında açılan resim sergilerini gidip geziyordu. Resimde yağlı boya ile manzara resimleri üzerine çalışıyordu. İkinci bir merakı da desenler üzerine yaptığı çalışmalar dı . Kendini geliştirmek için çoğu zaman Yüksek Kaldırımın üstünde Tünel’e bitişik Haşet Kitap Evine gidip ünlü ressamların eserlerini saatlerce inceliyordu. Sonra da annesi babası ile Çamlıca da oturdukları evinden İstanbul’ Boğazının o güzel manzarasının yağlı boya ile resmini yapıyordu. Bazen de arkadaşları ile Büyük Çamlıca tepesine mehtabı seyretmeye çıkarlar, getirdikleri ispirto ocağında demledikleri çayı içerken, şiir kitaplarından okudukları şiirleri tartışıyorlardı. Semine’nin en beğendiği şair Ahmet Haşim di.
Güzel Sanatlar Akademisi'nden mezun olduktan sonra hayata atıldı. Önce bir süre Üsküdar’da liselerde resim hocalığı yaptı. Ama onun ilgilendiği, resim, şiir, tiyatro gibi sanat eserlerinin çoğu Avrupa tarafındaki mekanlarda yoğunlaşmıştı. Onun için bir müddet Galatasaray civarındaki bir kız arkadaşı ile oda arkadaşı olarak kalmaya başladı, bazen de Nişantaşındaki teyzesine gidiyor günlerce orda kalıyordu. Resimden para yapıp hayat kazanmak zordu, o nedenle ilk gençlik yıllarında dikiş dikmeye başladı. Dikişteki maharetini kısa zamanda ilerlettikten sonra sanat çevresinde tanıdığı kişilere terzilik yapmaya başladı. Bu onu aynı zamanda çok sevdiği tiyatro alemine yakınlaşmasına da neden oldu.
1953 yılında İstanbul Üniversitesinde tiyatro meraklısı öğrenciler Gençlik Tiyatrosu adı altında bir tiyatro kurmuşlardı. Bu tiyatro gurubu kısa zamanda, İstanbul'un çeşiti sahnelerinde ün yapmış ve Anadolu’da gezgin tiyatro olarak piyesler göstermeye başlamıştı. 1957 yılında Muhsin Ertuğrul’un yönettiği Küçük Sahne Tiyatrosunda stajyer oyuncu olarak çalışmalarına başlayan Semine Celasun burada genç bir oyuncu olan Haldun Dormenle tanıştı.1958 yılında Gençlik tiyatrosunun Eminönü Sahnesinde oynadığı Necati Cumali’nin Boş Beşik Eserinde ilk defa sahneye çıktı. Boş Beşik oyununa yalnız oyuncu olarak başarılı olmadı, aynı zamanda ressamlık ve terzilik geçmişi dolayısı ile hem bütün oyuncuların makyajını yaptı hem de sahne kostümlerinin hazırlanmasına yardımcı oldu. 1963 yılında İstiklal Caddesinde eski Ses Tiyatrosunda Dormen Tiyatrosunu açan Haldun Dormen, her elinde bir marifet olan ve Küçük Sahne’den tanıdığı arkadaşını Dormen tiyatrosuna sekreter olarak atadı. Semine Hanım burada sekreterlikten idareciliğe ve menajerliğe yükselecek ve Dormen Tiyatrosunun gelişmesine büyük katkılarda bulunacaktı.
SEMINE CELASUN'UN BABASI ZEKI BEY
DORMEN TIYATROSU VE EVLİLİĞİ
Dormen Tiyatrosu’nun binası İstiklal Caddesinde Halep Pasajının içinde, pasajın bittiği yerdeydi. O zamanlar henüz kendi binaları olmayan Kenterler de aynı binada Dormenlerle değişimli olarak oyunlarını sergiliyorlardı. Dormen Tiyatrosu kısa zamanda, özellikle yabancı yazarlardan alınan eserlerleri sahneye koyarak tiyatro seyircilerinin beğenisini kazanmıştı. Gulriz Sururi’nin başrolde olduğu Sokak Kızı İrma müzikali büyük bir sükse yapmıştı. Bu müzikalde genç bir oyuncu olan İzzet Günay, henüz ikinci oyunu olmasına rağmen büyük beğeni topluyordu. İzzet Günay lise yıllarında amatör tiyatro oyunculuğu yapmış, dansa, müziğe ve resme meraklı kültürlü bir genç oyuncuydu. Dormen tiyatrosunda tanışan ve ortak zevkleri çok olan Semine Celasun ve İzzet Günay, burda başlayan arkadaşlıklarını 1963 yılının bir haziran günü İzmir’de yapılan bir nikahla birleştirip evlendiler.
Ben Semine ablayı Dormen Tiyatrosunda çalışırken tanımıştım. O zamanlar evliliğinin ilk yılları idi. İzzet Günay tiyatro olarak başarısını beyazperdeye de taşımış ve bir anda Türk filmlerinin en tepedeki jönleri arasında yer alıyordu.1964 yılında ilk defa yapılan Antalya Altın Portakal Festivali'nde, “Ağaçlar Ayakta Ölür” filminde canlandırdığı rolle “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü kazanıyordu. Filmin En İyi Kadın Yardımcısı” ödülü ise Yıldız Kenter’e verilmişti. Bu filmden sonra da zaten İzzet Günay yüzbinlerce hayranı olan bir star olmuştu. Emeklilik çağında tek kanallı televizyonda reytinglerinin olmadığı bir dünya da magazin haberciliğinin tiraj derdine düştüğü günlerdi ve İzzet Günay çoğu yalan dedikodulara konu oluyordu. Ünlü bir starın eşi olmak, herhalde zor ve stresli bir şeydir, bilemiyoruz. Ama Semine abla hep kendini arka planda tuttu ve eşiyle evinde sade ve mutlu yaşantısına devam etti. Ses mecmuasında yapılan bir röpörtajda Teşvikiye deki evleri “yerli film artistleri içinde dekoratif bilgi ve emek verilerek döşenmesi bakımından başta geliyor” deniliyordu.
Bir çarşamba günü öğleden sonra Avusturya Lisesinden çıkmış, Semine ablayı hem ziyaret hem de belki bir oyun seyretmek için görmeye gitmiştim. Odasında, masasının yanındaki koltukta oturmuş çay içip konuşuyorduk. Bana okul bittikten sonra bir gün evlerine davet etmek istediğini söylemişti. Odaya oyuncular girip çıkıyor, ona sorular soruyor ve şakalaşıyorlardı, belli ki herkesin sevgisini kazanmış bir idareci idi. Biz böyle konuşurken kapı açıldı ve içeri İzzet Günay girmişti. Heyecanla ayağa kalktım. Semine abla beni : “ seninle tanıştırdığım arkadaşım Hamza’nın oğlu Mehmet” diye tanıştırdı. İzzet Günay, o filmlerden bildiğimiz gamzeleri ve beyaz dişlerini gösteren gülüşüyle elimi sıktı.” Lütfen otur” dedi ve eşinden çekmecedeki fotoğraflarından birini istedi. Fotoğrafı imzaladıktan sonra bana “ bizim eve de bekleriz” dedi. Herhalde 17 yaşındaydım ve böyle bir ünlü sinema ve tiyatro artistin le tanışmanın ve onun bana imzaladığı fotoğrafı almanın mutluluğu ile uçuyordum.
IZZET GINAY AGACLAR AYAKTA OLUR FILMINDE YILDIZ KENTERLE
TEK PERDELİK BİR PİYES GİBİ
Semine Celasun Günay doğayı ve doğayı tuvali üzerinde canlandırmayı çok severdi. Bugün Ressamlar Derneği nin internet sitesine girerseniz Semine Celasun’un ismini görürsünüz. Ama ne doğum tarihi, ne ölüm tarihi yazıyor. Güncel bilgi ve eserleri bölümünde
Güncel Bilgiler Ve Ressamın eserleri
Henüz güncel bir bilgi eklenmemiştir.
deniyor. Ne güzel, birisi hiç değilse ressamlar arasında ismini koymuş. Zaten o da herhalde bir ressam olarak anılmak isterdi. 1968 de , 1 Mayıs’da, bir bahar bayramında, çok sevdiği doğa ile kucak kucağa iken, o güzel tebessümü ile aramızdan ayrıldı. Tek perdelik güzel bir piyesin doyumsuzluğu içinde .
Mehmet Cem Özmeral
15 Ocak 2021
Dublin, Ohio
Değerli bir dost ve okurdan yazı hakkında yorum
Sevgili Cem Bey Merhabalar,
Yazınızı ilgiyle okudum ve çok sıcak buldum.
Hiç kuşkusuz sanat ve edebiyata olan ilginizde, İstanbul’da dünyaya gelmenizin büyük bir rolü var.
Doğup büyüdüğünüz çevre ve ailenizin olanakları bu ilgiyi geliştirmenize önemli katkılar yapmış ve size bu alanda bir zenginlik kazandırmış.
Yazılarınızda gençlik yıllarınızın sinema ve tiyatro yıldızları, aşina olduğunuz çevrenin bir parçasına dönüşüyor. Anlatılarınız içten ve sahici. Okuru kuşatıyorsunuz. Semine Hanım, İzzet Günay ve diğerleri, sizin ve sonraki kuşağın “ulaşılamaz” birer yıldızları olarak görülse de siz onları yakın çevrenizin tanıdık bir çehresi olarak göstermeyi başarıyorsunuz.
Çok değerli bu tanıklıklar, biyografi temelinde ayrı ayrı ele alınmayıp bir tür “İstanbul’dan izlenimler” formatında sunuluyor. Ama benzer formatta çıkan sayısız kitap, makale ve köşe yazısı var. Böylesi bir piyasada yazdıklarınızın diğerlerinin arasından sıyrılıp hak ettiği ölçüde daha geniş kitlelerle buluşması, hiç kuşkusuz sizin anlatım güç ve tekniğinizin yanı sıra başka faktörlere de bağlı.
Dolayısıyla sizin farklılığınız ya da zenginliğiniz bu tanıklıkları ayrı ayrı konu edinen ikişer üçer sayfalık portrelere dönüştürerek İstanbulluların karşısına yeni bir kitapla çıkmak olmalıdır.
Şu başlığa ne dersiniz?
YILDIZLARIN YANINDA
Altın Kaplı Portreler
Biraz araştırmayla çok afili bir kitap olmaz mı?
Sevgi ve saygılar,
Sezai
References: Cem Özmeral'in Özlediğim İstanbul Kitabı 2002, Beyoğlu ve İstiklal Caddesi