2002 yilinda özelikle çocukluk ve gençlik yıllarındaki anılarımı ve Istanbulun 1950 lerle 1960 lar arası semt görüntülerini resimleyen Özlediğim İstanbuladlı bir kitap yazmıştım. Kitabı yayınlanmadan önce, o zaman hayatta olan babama kitabın müsveddelerini okutmuş, düzeltmek yada ilave etmek istediği bölümler olup olmadığını sormuştum. Babam, birkaç küçük düzeltme ve ilave istedi benden. İstanbullu Bir Denizaltı Zabiti adlı bölümde, Ethem amcamın hayatını kısaca özetlemiş, bir zamanlar Dumlupınar denizaltısında görev almış amcam için bölümün sonunda, toprağı bol olsun demiştim. İlk düzeltmeyi burada yaptı babam. Toprağı bol olsun Müslüman olmayan kişiler için denir, Müslümanlar için Allah rahmet eylesin denir diye düzeltti. Öğrenmenin ve öğretmenin yaşı yoktu. Doğruydu, hemen düzelttim. Üsküdarlı Güzel Balıkçı yazısında, Üsküdar çarşısında ki balıkçı ve manav dükkanlarından bahsetmiştim.Babam bana onun gençliğindeki Aktar Faikin dükkanını anlattı ve onu da Üsküdar yazısına eklememi istedi. Bir iki cümle ile de olsa Aktar Faikin dükkanını yazıya ilave ettim.
Kitap, Gölcükteki Bayraklı tepe yazısı ile bitiyordu. Gölcükte doğmuştum ve çocukluğumla ilgili ilk ve en kuvvetli anılarım burada oluşmuştu. Belki de, eski bir deniz subayı olan babam en çok bu bölümü beğenmişti. Bana Oğlum, Gölcükte uzun zaman havuzda tamir goren Yavuz kuruvazöründen ve Yavuz- Havuz davasından da bahset demişti. Yavuz gemisini biliyordum da, Yavuz- Havuz Davası neydi? Kısaca bana o davadan bahsetti. Yavuz gemisi 1920 li yılların başında, Gölcükte yapılan havuza tamir için nakledilmişti. Havuza girmesiyle , havuzun kazıkları çökmüş, havuzun ihalesine fesat karıştırdığı ve havuzu yapan Alman şirketinden menfaat sağladığı söylentileri ile Bahriye Naziri Ihsan Bey mahkemeye sevk edilmişti. Hikaye enteresandı . Bir cümle ile de olsa bu konuda da kısaca bir ilave yapmıştım.
Kitabı yazalı dokuz yıl, babamın ölümünden de neredeyse beş yıl geçti. Babamın aziz hatırasına ithaf ederek, bu konuyu araştırmayı ve Gölcükteki çocukluk anılarımla birlikte Yavuz- Havuz davasını yazmaya karar verdim.
Ben Gölcükte doğduğumda İkinci Dünya Savaşı biteli henüz iki yıl olmuştu. Babam, Amerikada M.I.T. Üniversitesinde de masterini tamamlamış ve harbin bitimi ile de ve Deniz Yüzbaşısı olarak Gölcük tersanesine atanmıştı. Annemde babamla 1946 yılında evlenmeden önce İstanbul Üniversitesi Roman filolojisinden mezun olmuş, Fransızca ve Jimnastik öğretmeni olarak Üsküdar kız lisesinde öğretmenlik yapıyormuş. Evlendikten sonra, Gölcüğe yerleşmişler ve benimde hayatımın ilk beş yılı, arada yapılan kısa İstanbul seyahatleri hariç hep burada geçecekti.
Golcuk, Mart 1947
Annem ve Babam, Subay Gazinosu, Yuzbasilar, Golcuk, 1946.
Doğumumdan hemen sonra çekilmiş, annemin loğsa yatağında ”ciciannem” le ( anneannemin kardeşinin eşi) çekilmiş resmi hem o günün adetlerine ve mutluluğuna hemde benim ilerdeki değer yargılarımın sekilenleşmesi ve yolumu çizmesi bakımından önemli ip uçları veriyor.
Annemin kucağında kundakta ben, ciciannemin(anneannemın eltisi) kucağındada içinde bebek süsü verilen sahte bir kundak. Herhalde gençliğin verdiği coşkunlukla yapılmış küçük bir espri belki de bir adet. Duvarda büyük bir Atatürk resmi ve üstünde etrafı altın püsküllerle donatılmış Türk bayrağı. Öbür duvarda babamın Heybeli Deniz Lisesindeki sınıfını gösteren işlemeli, nakışdan yapılmış bir tablo. Onun hemen üzerinde, Deniz Harp Okulu öğrencilerine verilen meç(kılıç). Bayrağa, askerliğe ve denizciliğe olan saygım ve sevgim buradan başlamış olmalı. Ne yazık ki bu kıymetli simgelerin hiçbiri bugüne kadar maddi olarak elimizde kalmadı ama manevi değerleri hala içimizde. Duvardaki lacivert renkli iki duvar vazosu ve içlerindeki taze yaseminlerin kokusunu hala duyuyor gibiyim. Annemin arkasındaki iki büyük ipekli süs yastığıda Amerikadan gelmiş, üzerlerinde Washington, D.C. nin, Capitol binasının ve kiraz ağaçlarının resimleri var. Acaba, bu yastıklar bu resmin çekildiğinden yirmi altı yıl sonra benim Amerikaya gideceğimin ve orada yerleşeceğimin bir belirtesimi? Kim bilir?
Gölcükte, geçirdiğim o ilk beş yıldan neleri hatırlıyorum? Bahçe içinde, arka bahçesi tahta parmaklıklarla çevrili küçücük evimiz. Evin ,önünden denize inen yol. Deniz kıyısında gitmekten çok hoşlandığım subay mahfeli. Hafta sonları gittiğimiz, kır çiçekleri topladığımız” Bayraklı Tepe”. Evlerimizin arkasında ilk çocukluk arkadaşım Pamir’le birbirimize tenis topu attığımız kırmızı topraklı tenis kortu. İzmit’e giderken bindiğimiz sala benzer dört tarafı açık deniz vasıtası, bu salın üzerinden denizin mavi sularına düşürdüğüm düdüklü oyuncak. Yarımcada tırmandığım kiraz ağaçları, uzun sopaların üzerinde pijama pantolonları ile yürüyen cambazlar, harp gemileri, çevire çevire peşinden koştuğum çemberim, emir eri Muhittin, gece yatak odamda yanan yeşil ışık ve sonra hiç unutamadığım bir olay; kamyonun’un arkasında çekilen ve sokaklardan geçen altında tekerlekler olan koca bir ev.
Çocukluktan kalan en belirgin anılar aslında renkler ve kokular, birde bir anda bir kameranın karesi gibi belleğinize yer eden flaş bir olay. Koca bir evin tekerlek üzerinde bir yerden bir yere nakledilmesi, dört ve beş yaşındaki bir çocuk için gerçekten unutulmayan olağanüstü bir olay olabiliyor.
2006 nın Haziranında İstanbul ziyaretimde geçirdiğim on beş gün, annem ve babamı birlikte olarak son görüşüm olacaktı. Babamın sağlığı giderek kötüleşmiş, hem o, hemde ben bunun bilincinde olduğumuz için sanki bu beraberliğin bitmesini hiç istemiyor gibiydik. Beşiktaşdaki Deniz Müzesi çok sevdiğim ve defalarca gezdiğim bir müzedir.İşte bu seyahatte oraya bir kere daha uğramış ve hediye bölümünden babama küçük bir hediye almıştım: Türkiye Cumhuriyeti Deniz Kuvvetlerini Komutanlığının çıkardığı : Gölcük Tersanesi Komutanlığı Tarihçesi 1926-1999 adlı bir kitap. Kitabı eve getirdim ve babama verdim. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme belirdi. Sayfalar arasında parmaklarını dolaştırdı, sanki, “ bunlar artık çok geride kaldı” der gibi bir hali vardı. Kitabı yavaşça elinden aldım, “ şimdi dinlenmene bak “ dedim.
Golcuk, circa 1952. Evimizin arka bahcesinde. Annem Babam ve kardesim Cenan sol basta, ben ortada kepli.
Babam, Hamza Ozmeral , Haziran 2006.
Kitabi kendim karıştırmaya başladım. O günlerden tanıdığım ve sonra Gölcük Tersanesi Komutanlığı yapan babamın arkadaşlarının resimlerini tek tek inceledim, Yük .Müh. Albay Cevdet Mutuk, bizim eve yemeğe gelir kahkahası ile evi çınlatırdı, her gelişinde bana güzel paketli çikolatalar getirirdi diye düşündüm.Tuğamiral Kerim Olcay, oğlu Mıstık sonradan Ankarada beraber olacağımız çocukluk arkadaşım.
Kitabın bir başka sayfasında , tıpkı bizim oturduğumuz evlere benzeyen, bahçesi parmaklıkla çevrilmiş bazı ev resimleri.Resmin altındaki yazıyı okuyunca, çocukluğumda gördüğüm ve hiç unutamadığım römork üzerinde taşınan evlerin sırrı da bir anda seneler sonra ortaya çıkmıştı. Evet bunlar Gölcük tersanesinde 1940 li yıllarda tersanenin yapımı sırasında , Fransız isçiler için kazıklar üzerine yapılmış , sonrada onların işi bitince , topçuların CKD traktörü ile tersane dışına çıkarılmıştı. Benim o gün gördüğüm evde işte böyle taşınan bir evdi.
YAVUZ HAVUZ DAVASI
Birinci dünya savaşını takip eden yıllarda Haliç tersanesi faal bir durumda olmasına ragmen, gerek Lozan anlaşmasının getirdiği kısıtlamalar, gerekse buranın bir yüzer havuza elverişli olmaması nedeniyle Deniz Kuvvetleri tarafından gerekli şekilde kulanılamamaktadır. Yavuz gemisi 1918 yılında İmroz adası yakınlarında Midilli ile birlikte İngiliz gemileriyle bir çarpışmaya girer. Midilli bu çarpışmadan kazasız belasız kurtulur, ama Yavuz mayınlara çarparak üç yerinden yaralanmış ve İstanbula dönmeye çalışırken Çanakkale boğazında karaya oturmuştur. Burada, Yavuzu yaralı olarak yakalayan İngiliz uçakları, onun uzerine tam 270 sorti yaparlar ve attıkları iki bomba ile isabet sağlarlar. Mütareke yıllarında İstinye koyuna çekilen Yavuz daha sonra Tuzla ile Adalar arasında bir yere çekilir ve burada atıl bir halde yatmaktadır.
Türk donanmasının yeniden yapılanması için donanmanın İstanbul dışında yeni bir tersaneye, Yavuz gemisininse tamir için bir yüzer havuza ihtiyacı vardır. Aslında 1912 yılında , Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerinde Marmara bölgesinde yapılan incelemeler sonunda Gölcük limanı bir tersane için en uygun bölge olarak seçilmiş fakat harbin çıkması ile bu konuda fazla bir ilerleme kaydedilmemiştir.
Mustafa Kemal, Bursaya giderken Yavuzu ziyaret eder ve Donanma komutanına şöyle der: Bu gemiyi büyük Türk milletinin ihtiyacı olduğu sağlam ve kuvvetli bir zırhlı şekline sokacağız. Atatürkün de ilgilenmesi ile bu proje tekrar ele alınmış, tersane ve yüzer havuzun yapılması için açılan ihaleyi Alman Flander şirketi kazanmıştır. 1924 yılında başlanan projede: fabrika ve genel müdürlük binası, güverte müdürlüğü binası, büyük kreyn, mayın fabrikası, vapur iskelesi ve ambarlar, kantin ve gazino binası (mahfil), dizel kuvvet santrali ve yüzer havuz,1926 yılında tamamlanır ve tüm bu tesisler Türk hükumetine teslim edilir.
Yüzer havuzun tamamlanması üzerine, bu defa Yavuzun tamiri için açılan ihaleyi Fransız Saint Nazaire şirketi kazanmış ve 1926 yılının sonbaharında Yavuz yedeklenerek Golcüğe getirilmiş ve yeni yapılan havuza alınmaya çalışılmıştır. İşte bu sırada beklenmedik bir olay olmuş ve havuzun bir kısmı çökmüştür. Aşağıda Gölcük Tersanesi Komutanlığının tarihçesi kitabından alıntı yaptığım resim ve alt yazılar o gün yaşanan olayı gözler önüne sermektedir. Havuz'un tamiri tam yedi ay sürmüş ve 1927 ylıında Yavuz tamir için tekrar havuz'a alınmıştır.
DENIZ KUVVETLERI, GOLCUK TERSANESI KITABINDAN ALINTI. SAYFA 13.
Ayni Kitaptan , Sayfa 11.
İşte benim çocukken gördüğüm Fransız evleri, gitmekten çok hoşlandığım subay mahfeli ve babamın kitabımda bahsetmemi istediği Yavuz Havuz davası o günlerden kalmadır.
Yavuz -Havuz davasının davalısı eski Bahriye Nazırı Üsküdar İcadiyeli Ihsan Beydir. Dava bizzat zamanın başbakanı İsmet İnönü tarafından T.B.M.M. Baskanlığına , eski bakanı aleyhine verdiği şu önerge sonucu açılmıştı:
Eski Bahriye Bakanı İhsan Beyin bakanlığının son günlerinde, Yavuzun tamiri sözleşmesinin değiştirilmesi meselesinde güven sarsıcı bir biçimde ve Bakanlar kurulu kararına aykırı olarak, ayrıca kanuni yetkisinide aşarak hareket ettiği ve hazine yararına karşıi dikkatsizlik gösterdiği anlaşılmıştır. Bu hareket kendisinin yüce divana sevkini gerektirir. Kendisi hakkında gerekli soruşturmanın yapılmasını talep ve rica ederim.
İsmet İnönünün bu suçlamasını eski Bahriye vekili Ihsan ( Eryavuz) reddediyor, soruşturmayı İnkilabın bir gereği saydığını söyleyerek kendini şöyle savunuyordu:
''Rica ediyorum. Kanun icabatına göre tahkikat yapılmalıdır. Ve yapılacaktır. Sevgili liderim, beni bildiği halde hakkımda bu tahkikatı yaptığından dolayı Türkiye'de tunçtan heykeli rekz edilecek, dikilecek, Türkiye'nin en büyük hükümet adamıdır. Bu hadiseyi Türkiye'nin düşmanı olan dahildeki ve hariçteki hainler görsünler de Türkiye'nin vaziyeti, adamlarının ahlakı nedir anlasınlar, korksunlar!'' Tahkikat Encümeni raporu 26 Ocak 1928 tarihinde TBMM'de görüşüldü. İhsan Bey, ''masum veya mücrim (suçlu) olup olmadığının cumhuriyet adliyesinden sadir olacak (çıkacak) bir kararla halledilmesini'' istiyordu: ''Evet, Divanı Âli'den (Yüce Divan) sadir olacak karardır ki, bendenizin hüviyetime indirilen bu irtikâp (rüşvet) damgasının hak ve adle mukarin (ulaşmış, yaklaşmış) olup olmadığını tespit edecektir. (...) Evet arkadaşlar, bunların birbirlerine isnat ettikleri zahirî sebepler bazen o kadar dalgalanır. O kadar bulanır ki, buna söyleyen dahi inanmaya başlar. Ben Yavuz ve havuzun ihalesinden irtikâp ile değil, Yavuz'un toplarını çalıp satmış olmakla itham edilmiş olsaydım bile buna siz de, ben de inanacaktım. Kendini anladığı bir günden beri inkılap ve ihtilâl mücadeleleri içinde ömrünü geçirmiş olan İhsan, en namuskâr bir hükümet olan Cumhuriyet kabinesinde hırsızlıkla itham edilmemeli idi.'' İhsan Bey ''elinde inkılap bayrağı, cebinde banknot destesi taşıyanlardan olmadığını'' savunurken ''senede 20 bin liraya yakın para aldığını, hayatında sefahat namına bir şey yapmış bir adam olmadığını'' da ekliyordu. İhsan Bey, sözlerini şöyle noktalıyordu: ''Ağır bir itham ile kalbim paralandı, bundan da çok müteessirim. Meclisi Âlinizden Divana sevkimi samimiyetle istiyorum. Çünkü ok yayından çıkmıştır. Benim tebriye-i zimmetim (zimmetinde hükümet parası olmadığını ispat etmek) ancak Cumhuriyet hâkimlerinin kararı ile mümkündür. Meşhuru âlem olan Türk hâkimlerinin adaletinden hiç endişe etmiyorum. Türk hâkiminin irfan ve iman ile meşbu (dolu) olan vicdanları benim masumiyetimi ilân etmekte bir an tereddüt etmez.(...) Artık gönderiniz arkadaşlar, hiç düşünmeden, tereddüt etmeden, gönderiniz, vicdanlarınız müteezzi olmadan gönderiniz. Çünkü son bir nişanei sadakat (sadakat izi, belirtisi) olmak üzere bunu sizden ben istiyorum.
IHSAN BEY VE DIGER SANIKLAR
IHSAN BEY ANKARA CEZA EVINDEN CIKIYOR
Bu konusmadan sonra Basbakan Ismet Inonu , kursuye cikti ve eski Bahriye Vekilini su cumlelrle agir bir sekilde elestirdi:
''Efendilerim; Büyük Millet Meclisi encümenin tevcih ettiği irtikâp zannı, kanaati vicdaniyemizle söylüyoruz, bihakkın hedefine matuftur, zararlar büyüktür. Devletin büyük zararlarından maada şahsen şereflerimiz taarruza duçar (uğramış) olmuştur. Kendilerini bu vaziyete düşürenlerin haleti ruhiyelerini, mesnetlerini aramak için ben çok çalıştım. İstidatlarını bir dereceye kadar zabıtlardaki harbi umumi hikâyelerinden öğrendim. Fakat cüretlerinin sebebini anlayamadım. Vardığım netice; bu adamlar, böyle Meclis huzurunda hesap sorulacağına, Divani Âli teşkil olunacağına, onun karşısında muhakeme edileceğine itikat etmemişlerdir. Teşkilatı Esasiye'ye inanmamışlardır. Vaktiyle bizim çocukluğumuzda bulunan mürtekipler (kötü, yakışıksız iş yapan, rüşvet alan), nasıl sayei şaheneye (hükümdar koruması) iltica ederler idi ise, zamanın mürtekipleri de 'inkilap bitmedi' teranesini siper yapmış. Vah vah. (Alkışlar)  Tıynet aynı, hareket aynıdır. Her iki halde de gördüğümüz vicdanı sızlamayan mürtekiplerin başlarını yem torbasına sokup, kaba tezahüratta bulunmalarıdır. Divanı Âli'nin karşısına gideceğiz. Vatanın müdafaası, Cumhuriyetin kanunları, şereflerimiz suikaste maruz kalmıştır. Büyük mahkemeden siyanet, müdafaa isteyeceğiz. Hükümetlerinden adalet, ibret bekleriz.
Başbakanın bu suçlamalarından sonra oylamaya geçildi ve oylama sonucu Ihsan Beyin Yüce Divana sevkine karar verildi. Yüce Divan , Ihsan Beyin dokunulmazlığını kaldırdı ve kendisini tutukladı. İki buçuk ay süren mahkeme sırasında olayla ilgisi görülen bir çok kişi daha tutuklandı. Sonunda mahkeme Ihsan (Eryavuz) Beyin , Flander havuz olayında vazife-i memuriyetini suistimal etmiş olduğuna ve Yavuz olayına fesat karıştırmak nedeniyle rüşvete teşebbüs eylemekten, şiddetli sebeplerle suçluluğuna karar vererek iki yıl agır hapis ve memuriyetten men cezasına çarptırdı. Suça ortak olduğu anlaşılan Sapancalı Hakkı Bey 1 yıl, Bilecik milletvekili Dr. Fikret Bey ise 4 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Babamın 2000lerin başında bana yazmamı istediği Yavuz Havuz davasının kısaca hikayesi böyleydi. Babam bu konuya neden bu kadar önem vermişti? Birkaç nedeni olabilir. İhsan Bey, Üsküdar semtinde yaşamış, önemli devlet büyüklerindendi. Üsküdar semtini ve orada yaşamış ve çoğu Karaca Ahmetde yatan kişileri anlatırken, ondanda bahsetmemi istemiş olabilir. Ama bence asıl nedeni, dürüstlükten sapan devlet büyüklerinin eskiden nasıl kendi parti liderleri tarafından mahkemeye verilebileceğini ve suçluysa cezalarını çekeceğini göstermesi bakımından, istemiş olmasıdır. Deniz Feneri olayı, zannederim o günler daha ortaya çıkmamıştı. Çok partili döneme geçtiğimizden beri, deniz feneri yada benzeri olaylarla, devlette nüfus sahibi nice kişilerin adları birçok yolsuzluk olayına karıştı.. Ama ben bu devirde dokunulmazlığı kaldırılıp yolsuzluk nedeniyle mahkemeye sevk edilen hiçbir milletvekilini hatırlamıyorum.
Aşağıda babamın albümünden aldığım birkaç Gölcük ve Yavuz resmi ile, onun bu arzusunu yıllar sonrada olsa yerine getirmenin mutluluğu ile, yazıma son veriyorum.
Cem Özmeral
4 Mayıs, 2011
YAVUZ HAVUZDA
YAVUZ KASIMPASA TERSANESINDE
H. OZMERAL'E VERILEN GOLCUK TERSANESI HIZMET ANISI 1945-1952
YAVUZUN MAKETI, HEYBELI DENIZ LISESI, 1936.
KAYNAKCA: Gölcük Tersanesi Komutanlığı Tarihçcesi 1926 1999.Türkiye Cumhuriyeti Deniz kuvvetleri Komutanlığı.
50 Yıllık Yaşantımız 1923 1933 Millıyet Yayınları.