SHOW ME BIG MONEY
Aslında aksilik Atatürk Havaalanında başladı. Paris'den kalkan Air France uçağıyla öğle üzere İstanbul' a vardık. Eşim bavulları beklerken ben önce dolar bozdurdum, sonra Türkcell'in satış servisini aramaya başladım. Motorala v 180'i sırf Türkiyede kullanmak için almıştım. Üç bantlı cep telefonum Amerikada da Simcard ile çalışıyor ama Türkiye'ye gelince buraya uyan bir "server" lazım. "En iyisi Türkcell" dedi herkes. Sonunda Türkcell'in masasını buldum. Temsilci "burada sim kart satmıyoruz" diyor. -Ee nereden bulacağız ? -Abi heryerde var, marketlerde bile satılıyor diyor. -İyi öyleyse deyip bavulları alıp bir taksiye atlıyoruz. Şöför, klasik, - Ciftehavuzlara nereden gideyim abi? diye soruyor. -Birinci köprüden git, Pazar günü trafik olmaz. -Ben sadece sordum, yanlış anlama abi , diyor ve ve basıyor gaza. Adam sanki taksi şöförü değil , Formula 1 pilotu. Uçuşa geçtik resmen, eşim kemerlerini bağlıyor arkada. Önünde hiç arabaya tahamülü yok pilotumuzun, zigzaglar çizerek herkesi hem solluyor hem sağlıyor. -Abi, bu adam şimdi ordu ile uğraşmaya başladı, sonu iyi değil, darağacına kadar gider. Baksana memleketi karış karış satıyor. Antalyada 25 bin Rus'a toprak satmış. Memleket elden gidiyor. - Ha öylemi ? diyorum. Eşim konu degistirmeye çalışıyor. -İstanbul hem yeşil hemde çok temiz, bu sefer . Galiba çok yağmur yağdı? -Evet abla yağmur çok yağdı. Temiz olmasına gelince, Belediyede çöpçüden bolu yok. Adamlar ordu gibi. Ben elime ne gelirse camı açıp dışarıya atıyorum. Boş durmasınlar, işleri ne ? Aslında ben doğa'ya ve çevreye çok duyarlı bir vatandaşım. Maksadım onlara iş çıkarmak. Sonra gene kızgın kızgın basıyor gaza. -Bugün at yarışı bileti alacaktım. Cumhurbaşkanlığı koşusu var, ama sizi karşıya geçirdiğim için alamayacağım. Köprünün üstünde olmasak, -Sen şurada dur biz inelim, sende geriye dön, Veli Efendiye mi?, Formula 1 pistine mi, nereye istersen sür Ferarini ! diyecegim..... Ertesi sabah, ilk işimiz eşimle Bağdat caddesine çıkıp Türkcell Simcard aramak. Kısa bir araştırma bize marketlerde Simcard satılmadığını yalnızca telefon kartları ve kontör satıldığını gösteriyor. Türkcell bayinin yerini bilende yok. Ben daha önceki gelişimizden, Şaşkınbakkal civarında bir cep telefonu bayii olduğunu hatırlıyorum. Çiftehavuzlardan onbeş dakikalık bir yürüyüş sonunda bayii elimle koymuş gibi buluyoruz. Sim kartda var. Açılış kartındaki 100 kontöre ilaveten 500 kontör daha alıyoruz.( Bu arada bilmeyenler için bunu çok araştırdım; "Kontör" kelimesi İngilizce "counter" yada sayan, sayaç , sayıcı anlamında). Bize yardım eden genç kız, kredi kartının yanında, hüviyetimizide istiyor. Bende çıkarıp Ohio şoför ehliyetini veriyorum. -Bu maalesef olmaz beyefendi, ya pasaport, yada nüfus cüzdanı lazım -Ee ne yapacaz , yanımda değil! Ne yapacağız, ben mecburen eve gidip nüfus cüzdanını getireceğim. Eşim beni dükkanda beklemeye karar veriyor, dışarısı sıcak, içerişi klimalı. Bağdat caddesinde bir dolmuşa atlıyorum, beş dakika sonra hüviyet cüzdanı cebimde dönüş yolundayım. Taksiye binsem, Bağdat caddesi tek yön, yukarıdan, yada aşağıdan Cemil Topuzludan gitsem, tam dükkanın yanına nasıl çıkacağım? İyisimi yürüyeyim, on dakikada alırım. Üzerimde beyaz bir keten pantolon, Paris den yeni aldığım makosen ayakkabılar ve renkli bir t-shirt, gözümde güneş gözlükleri. Yani anlayacağınız, hafif bir turist görüntümüz var. Birazda seri adımlarla yürüyorum.Tam bu sırada yürüdüğüm istikametin tersine siyah bir araba yanaşıyor kaldırıma .Binici mahallindeki kişi cami açmış bana sesleniyor. -One moment, one moment. İşim var, gücüm var. Yola devam etmek istiyorum, ama adam o kadar ısrarcı ki, belli ki yol soracak. -I am a tourist too, I don't know this area well, deyip geçiştirmeye çalışıyorum. Siyah ceketli, beyaz gömlekli, otuz yaşlarında gösteren adam bu sefer kırık bir Türkçe ile; -Gaz, gaz, benzin alacam. Banka, nerde? cüzdanındaki dolarları gösteriyor. Çatık ya, Bağdat caddesi adım başı banka dolu. -Nah şurda, aha burada , diye işaret ediyorum. Bu sefer cüzdanından 5 YTL çıkarıyor ve parayi göstererek -Big money, big money? -No, no that's little money. -Show me, show me big money for gas. Sol cebimde yüz lira kadar Türk parası var, çoğu yirmilik. Sağ cebimde cüzdan, içinde hüviyet ve birkaç yüz dolar. Artık, Simkartı filan unuttuk adama yardım ediyoruz. Sol cebimden bir 20 YTL çıkardım, gösteriyorum. Adam "bakim" deyip , 20 ye elini uzatıyor. Yok öyle yağma, 20 yi geri çekiyorum. Arap'a benzeyen adam bunun üzerine cebinden cüzdanını çıkarıyor, içi tomarla 100 dolarlık dolu. -Ben müslüman, ben müslüman deyip cüzdanını elime vermeye çalışıyor. Yok, yok deyip geri cekiliyorum. Bu sefer arabanın içinden bir not defteri çıkarıyor bizim arap. Eski Türkçe yada arapça yazılmış bir sayfayı bana göstererek; -Show me big money , deyip elime bir kurşun kalem vermek istiyor Sayfanın bir ucunda romen rakamları ile 100 yazılmış. -Işte bu, big money, diyorum. Bu sefer bizim akıllı sahte Arap, sağ cebimdeki şişkinliği işaret ederek, -show me big money ! diyor. Zaten adamdan başdan beri şüphelenmişim, ama herifin cüzdanımın nerede olduğunu işaret etmesi bu üç dört dakikalık show'u kesmeme neden oluyor. Seri adımlarla yoluma devam ediyorum. Hadi,Lan, yermi İstanbul Çocuğu ! O da, arkamdan bir şeyler söylüyor, duymuyorum bile. Ayni günün akşamı bizim Can dostlar (Avusturya Lisesinden arkadaşlarım) Fenerbahçe Yelken Kulüpde bizi çok güzel bir yemekle ağırlıyorlar. Yukardaki olayı anlatmaya başlıyorum. Daha hikayeye başlarken sevgili Doğan, -Aman bunlara dikkat Bağdat caddesinde bunlar çok kişinin parasını tokatlamıştır, diye bizim içimizde kalan en ufak bir şüpheyi bile gideriyor.
Bu arada, Türkcell'in Simkardı çok işe yaradı. Günde beş defa Amerikadaki çocukları ve dostları aradığımızdan bir 250 kontör daha almak zorunda kaldık. On iki gün sonra hava alanından ayrılırken, herkesi aramamıza rağmen elimizde 98 kontör kaldı Altı ay içinde kullanmazsam hepsi yanacak, ne yapalım sağlık olsun.
Cem Özmeral 13 Temmuz 2006 Columbus, Ohio Not : Bu yazıyı yazdıktan üç hafta sonra, Avusturya Liseli sevgili dostum ve okurum, Selçuk Eraslan dan aşağıdaki maili aldım. Selçuk haklı, biz ucuz kurtulmuşuz meğer..Bu adamların şakası yok, aman dikkat.! -------Original Message------- From: Selcuk Erarslan Date: 07/27/06 06:59:56 To: cozmeral@columbus.rr.com Subject: show me big money-cem abi sen ucuz kurtulmussun Cem abi, Bugünkü Hürriyet gazetesinde çıkan haberi okuyunca senin show me big money hikayen aklıma geldi. Zannedersem aynı kişiler birini gaspetmiş. Haberi aynen aktarıyorum: Otomobilden ya hacı diye seslenip gasp ettiler. Bankadan çıktıktan sonra iş yerine dönen 47 yaşındaki Ergun Aslanın paraları,bir otomobilin içerisinden kendisine ya hacı diye seslenerek yardım isteyen 2 kişi tarafından silahla gasp edildi. Kadıköyde yaş meyve sebze ihracatı yapan Ergun Aslan, önceki gün bir banka şubesinden para çektikten sonra iş yerine dönmek için yola çıktı. Aslana yanında duran otomobildeki 2 kişi ya hacı diye seslendi. Otomobildeki kişileri savaştan kacan Lübnanlı zanneden Aslan, aracın camına doğru eğildi. Belindeki tabancayı çıkartan zanlılardan biri,cüzdanını aldığı Aslanın 900.-YTLsini gasp edip kaçtı. Aslan,savaştan kaçtılar sanıp yardım etmek istedim ama onlar gaspçıymış dedi. Sana tekrar geçmiş olsun diyorum. Selam ve sevgiler, s.erarslan
|