Group portrait of the Australian 11th (Western Australia) Battalion, 3rd Infantry Brigade, Australian Imperial Force posing on the Great Pyramid of Giza on 10 January 1915, prior to the landing at Gallipoli. The 11th Battalion did much of their war training in Egypt and would be amongst the first to land at Anzac Cove on April 25 1915. In the five days following the landing, the battalion suffered 378 casualties, over one third of its strength.
Bu resimdeki adamlar neredeler ve onlara daha sonra ne oldu ?
Chicago'da yaşayan değerli bir arkadaşım* yukardaki resmi iki yil önce bana yollamış ve bu adamlar bu resimde neredeler ve onlara ne oldu ? diye sormuştu. E -mailin konu bölümünde: " A sad footnote to history", yani "tarihin acıklı bir dip notu" deniyordu. O gün, kendisine bunu araştıracağımı ve belkide bu konuda bir yazı yazacagımı ilettim. Aradan yaklaşık iki yıl geçti. Kismet bugünlerde imiş; resimdeki ANZAC askerlerinin akibetini araştırdım ve sonunda aşağıda yazacağım bilgilere ulaştım.
Evet, Avusturalyadan Mısıra getirilen ve orada Gizzedeki Büyük Piramitte kısa bir eğitim gören bu ANZAC askerleri, 25 Mayis 1915 de Ariburnu Koyundan Çanakkale topraklarina çıkıyorlar ve ilk beş gün içinde güçlerinin yaklaşık üçte birini yani 378ini kaybediyorlar. Askerlerin üzerinde hatıra resimi çektirdiği piramit, Gizze (El Giza) Piramitleri denilen üç piramitin en en eski ve en büyüğü olan Keops (Khufu) primatidir. Millattan önce 2500 yılında yapılan bu piramitin benim ilgimi çeken diğer bir yanıda Babamın Ikinci Dunya Savaşı sırasında 1944 yılında Boston M.I.T. Üniversitesine giderken bu piramit civarında çektirdiği resimlerinin olması. Amerikaya, Türkiyeden Mısır yoluyla neden gidilir ? derseniz, o zaman Hitlerin denizaltıları Atlantik okyanusunda cirit attıklarından, burs kazanan Deniz Harp Okulu öğrencileri, Mısır, Hartum,Kongo, Natal, Brezilya yoluyla , Amerika kıtasına gitmişler. Ama bu ayrı bir hikaye.
ANZAC askerlerinin resimine dikkatli bakın, hepsinin başında kendilerine mahsus, Ingilizlerinkine benzemeyen, Kovboy şapkasını andıran, siperliğinin sol tarafı yukarı kıvrılmış sapkalar var. Yakalarındaki yaldızlı armada Australia yazıyor. Bu askerlerin coğunu gönüllü gençler oluşturuyor. Avusturalya ve Yeni Zelandanın vahşi doğasında yetişmiş, pek disiplinli olmayan, otorite dinlemeyen barlarda hep kavga çıkaran, kabadayı , cesur ve yiğit kişiler. Postalları ve diğer teçhizatları tam. Silahları dakikada onbeş devir ateş gücünde tüfekler. Ayrıca her taburda ikişer tane Maxim yada Vickers marka makinalı tüfekleri var. İngizler tarafından beyinleri yıkanmış bu imparatorluk askerleri Türkleri başka bir ırktan olan barbar yaratıklar olarak bilmektedirler. Bu nedenle içlerinde belirsizlikten ve neyle kaşılasacaklarını bilmemekten doğan bir korku vardır.
Gizze Piramitleri 2010
GIZZE 1944
Türk askerlerin büyük bir bölümü Redif denilen, harp zamanında muazzaflara ilave olarak askere cağrılan yedeklerden oluşuyordu. Bunlar içinde Anadoludan askere alınanlar çoğunlukta olup, Imparatorluğun topraklarında yaşayan Arap askerleride vardır. O zamanlar onsekiz yaşında askere alınan bu genç Anadolu çocuklarının mecburi askerlik süresi iki ile beş yil arasında değişsede , babalarından ve dedelerinden seferberlik nedeniyle yirmibeş yıl süreyle askerlik yapmaya alışmıştırlar.
Çanakkalede savaşacak Türk askerleri ise hem teçhizat hemde silah bakımından ANZAClara göre çok fakir durumdadır. Türkiyedeki Alman misyonunun komutanı Otto Liman Von Sanders hatıralarında, o kadar az düzgün uniforma vardi ki bunlar teftiş sırasında birlikler arasında hep el değiştirirdi demiştir. Kitaba göre, örneğin Piyade askerinin elbisesi 1909 da kabul edilen Alman tipi haki renkte üniformalardır. Başlarında Enver Paşanın İtalyanlardan esinlenerek çizdiği, içi hasır, gri, haki karışımı renkli bez kalpaklar olması gerekir. Söylentiye göre Enveriye denilen bu kalpakların patent hakkından Enver Paşa bolca nasiplenmiştir ama, günün fakir Osmanlı ordusunda askere cağrılan Rediflere verilecek ne kalpak nede postal vardır. Bu askerler coğu zaman çuvaldan yamalı uniformalar, basit külaha benzeyen bez takkeler ve köyden getirdikleri çoban sandaletlerini giyerler. Siperlere konulmak icin getirilen kum torbalarının kesilip uniformalara yama yapılmaması için kesin emirler çıkarılmıştır. ANZACLlara başka bir ırktan yaratıklar diye tanıtılan bu saf, fakir Anadolu çocukları belkide dünyanın en kahraman ama ayni zamanda en temiz yürekli savaşçılarıdır.
Sonunda takvimlerin 25 Nisan1915i gösterdiği gün, Avusturalya kıtasından gelen Digger** ler ile Anadolunun Johnny Turk*** leri kaderin bir oyunu yada politikacıların dolduruşu sonucu karşı karşıya gelirler.
ANZACların planı Kabatepe deki sahile çıkarma yapmaktadır, ama kıyı akıntıları nedeniyle daha kuzeyde Arıburnu sahillerine süreklenirler ve buradan kıyıya çıkarlar. Amaç tepelerdeki Türk Taburuna erişip buradan gelen batarya ve top atışlarını durdurmak ve tepeyi ele geçirmektir. Ama hesaplamadıkları bir arazi ile karşılaşırlar. Tepeye erişmek icin kayalık birbiri içine girmiş vadilerden olusan yollardan yukarıya tırmanmak zorunda kalırlar. Kayalıklar arasından, sağdan, soldan ve yukarıdan Türk birliklerinin yaylım ateşi altında kalır ve ağır zaiyatlar vererek duraklamak ve gerisin geriye Arıburnu sahiline çekilmek zorunda kalırlar. Bu sırada çok kayıp veren Türk birlikleride geriye çekilirler.
Beklemedikleri bir direnişle karşılaşan ANZAC Birlikleri yardım isterlerler ve Arıburnu sahiline biri tabur asker daha yollanır ve yavaş yavaş sayıca ve donanım olarak kendilerinden çok daha zayıf olan Türk birliklerini yarıp bazı tepeleri ele geçirirler. Türk birlikleri geri çekilmekte ağır kayıplar vermektedirler. Conk Bayırı denilen bölgede bir Türk takımı kahramanca çarpışmakta ve Anzacların ilerlemsesini geciktirmektedir.
Bu sırada Çanakkale savaşını, belkide tarihin akışını ve resimdeki birçok Anzac askerinin coğunun sonunu hazırlayacak bir gelişme olur. 9.Tümen Komutanı Albay Halil Sami Bey, Anzacların bir tabur askerinin Arıburnunda Koca Çimen bölgesine hızla ilerlemekte olduğunu ve bir tabur Türk askerini derhal bu bölgeye yollamasını 19. Tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemale bildiririr. Mustafa Kemal, bir tabur askerin yeterli olmayacağını düşunerek, Albay Sami Beye danışmadan 57. Alayin tamamını bu bölgeye sevk eder.
57 Alay Kocaçimen bölgesine doğru hemen hareket eder, Kocatepe yakınlarına gelindiğinde mola verilir. Bundan sonrasını tarih kitaplarının coğuna geçmiş enstanteneyi Atatürkün ağzından dinleyelim:
Niçin kaçıyorsunuz ? dedim. Efendim, Düşman dediler. Nerede? Işte diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.Filhakika düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve kemali sebebiyetle ileri doğru yürüyordu. Düşmandan kaçılmazdedim. Cephanemiz kalmadı dediler. Cephaneniz yoksa süngünüz var. dedim ve bağırarak süngü takdırdım, yere yatırdım. Kazandığımız an bu andır
Nitekim Mustafa Kemal 57. Alayın bir taburunu bu bölgeye çeker ve bu tabura şimdi tarih olmuş şu emri verir:
Ben size taaruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Siz ölünceye kadar geçecek sürede yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir.
Evet gerisi tarihtir ve talihin Türkler icin güzel bir cilvesidir. Savaşın gereklerini kendisinden yüksek rütbeli komutanlardan daha iyi bilen, Türk askerini en zor koşullarda motive eden ve gene o kahraman Türk askerinin fedakarlıkları sonucu Anzaclar durdurulmuş, savaşın kaderinin belkide daha baslangıçta işgal kuvvetlerinin zaferi ile sonuçlanması önlenmiştir.
Şüphesiz, Mustafa Kemalin 1915 in Nisan ayı sonunda tarih sahnesinde zuhuru, Giza Piramitinde üç ay önce resim çektiren bu Anzac Bölüğününde en büyük şansızlığı ve büyük ölçüde sonu olmuştur.
Cem Özmeral
11 Eylül, 2010 Dublin Ohio
TURKISH SOLDIERS IN CANAKKALE
* Ercan, Alp, Naperville Il. **Digger( Kazıcı: Anzac askerlerine verilen ad. Siper kazmaktan yada bazi Anzacların maden işcisi olmasından kaynaklanıyor olmalı. ***Johnny Turk, Anzacların Turk askerlerini kendilerine yakin hissetikleri icin kendi aralarinda onlara verdikleri ad.
KAYNAKÇA
Gallipoli 1915, Philip Haythornethwaite.Oxford:Osprey 1991 Gallipoli, Alan Moorhead.Hamish Hamilton Ltd.1967. Canakkale Savaslari, Murat Ufuk Kara Canakkale 2005.
Reader Comments
Sevgili Cem:
ANZAC'larla ilgili hikayen çok ilgimi çekti. Sağol.
Sana bu defa daha değişik bir "footnote" gönderecğim. Çanakkale savaşinda ölen çok önemli bir bilim adamı vardi, ve eğer 27 yaşinda ölmese, mutlaka Nöbel Fizik odülü alacağına kesin gözüyle bakılıyordu.
Hatta bu kişi, Henry Moseley, savaşa dahil olunca meşhur fizikçi Rutherford, özel bir çaba göstererek gitmesini engellemek istemiş, olmayınca da Mısır'a gitmesini sağlamıştı. Ne yazık ki gemisi yoldayken, yeni bir emir gelmiş ve Gelibolu'ya yönlendirilmişlerdi. Burada muhabere subayı iken çarpışmada ölmüş, ve oraya gömülmüştür. Bu savaşdan sonra Ingiltere'de Moseley yasası çikmış ve aktif bilim adamlarının "combat duty" almaları yasaklanmıştır. Canakkale'de ölen başka bilim adamları da vardır.
Biz bilim adamının anısına (125. doğüm yIlı) bu sene ben Türkiye'de 10 günlük bir yaz okulu düzenledim. Bu kişinin adı Henry Moseley idi. Okulun açılış konuşmasını, büyük babası Moseley'den iki gün sonra aynı yerde ölen, ünlü Ingiliz fizikçisi Michael Hart yapacak.
Okulun bir posterini, ve bu konuda çok değerli bir kitapçık hazırlamış olan NIST'de Distinguished Fellow olarak çalışan değerli bilim adamı Miral Dizdaroğlü'nun eserini de ekliyorum. Kendisi de gelip bir konuşma yapacak.
Eğer başarılı olursak, ilerde Moseley'i "honorary Turkish Citizen" yapmayı deneyecğiz. Bakalım
KRIS ALDEMIR, a reader and a good friend from Columbus, Ohio had commented on the article about the ANZACS.The comments are very appropriate not only it sheds light to the unfortunate war from an Aussie perspective as well as the Turkish view, but also since the comments are written in English, they are presenting the English reader at least a summary what was told in the article. C.Ö.
hi, Cem, the Aussies and the Kiwis came and were told that they were fighting the Krauts. They did not know that they were fighting the Turks. Most of these are young men from rural parts of Australia and New Zealander. A lot of them were underage and were not even 18 of age. This war was about the lost innocence of both sides. The Turkish were advised and trained by the Germans. Before the age of cell phone and radar, the Germans advisors had asked them to dig in to fight the invaders. The Aussies and the Kiwis were told that this war would end in 3 days. They were also ill advised. Kemal Ataturk was at the forefront and had seen the Anzac coming in different directions. He did not have time to send information back to the German Commandant Otto, he told his troops to change locations and to meet them head-on. He had leadership, he had the loyalty of his troops and they were willing to die for him. He became famous because of this battle. The German commander was so impressed with Kemal Ataturk even though he was not a well know officer at this period. This war was the beginning of the other famous battles. Thank you for putting this up for us all Cem. I love this period. The Aussies and the Kiwis still come to Gallipoli for the DAWN SERVCE every year to commemorate the dead at 6 a.m. every year. This battle every Turkish officer should study and learn well. It is not the strength of an army or a navy but the strategies combined with pure convictions and beliefs that can turn a battle from a turning tide. I love this article and thank you again. Cem. Kris
Comments from my "long lost but happily discovered cousin" : BÜLENT ATALAY:
Dear Extended Family and friends,
At the outset, I wish you all a New Year, abounding in good health and happiness.
I have at home the photo of my grandfather, Ismail Hakki, signed (in old Turkish) on the reverse side, "To my dear aunt, I have survived this battle [eight-months] and will soon leave to fight in the Southeastern Provinces (+date)." Of course, Ismail Hakki died in the town of Silvan in the Province of Diyarbakir sometime in 1916, fighting against, what he described as "the Arabs and their recalcitrant English leader," (who turned out to be Lawrence of Arabia). The second photo shows Ismail Hakki's bridgade, it shot in 1915 during a break in the skirmish. Much of this, I wrote in the essay, "A Love Story Lent a Helping Hand by Kemal Ataturk," http://www.bulentatalay.com/about_kemal_atalay.htm This was meant to be tribute to Gulseren and my father, Kemal Atalay, right after I saw Ataturk's birthplace in Thessalonica (Selanik) in 2006. Our grandfather and Ataturk were "mahalle arkadaslari," ("street buddies"), born in the same year in 1881, and living on the same street. They attended school together, they kicked around a soccer ball together. No doubt, this is familiar to most of you in some measure. And although there may be some flaws in the exact story, they are chronicled as I know them. Cem, my long-lost and happily rediscovered cousin, brought an extraordinary photo to my attention, and I integrated it in my tribute essay. It shows several hundred ANZACs (Australian and New Zealand Army Corps members) in a group portrait taken in 1915 on the steps of the Great Pyramid (Cheops) in the Valley of Gizeh, Egypt, shortly before they were shipped off to Gallipoli. Now here is the part that none of us knew about and that has been evolving during the past two years. In October of 2008, Bob Kerr, an artist in Wellington, New Zealand, contacted me. He was painting a diorama of the landing area on the southeastern tip Gallipoli, and asked me for some information about Ismail Hakki. He had discovered a quote from him that he wanted to include in his diorama. A passage from Mr. Kerr's email to me read, "I am an artist working in Wellington New Zealand. I am currently painting a large ten panel painting about Gallipoli. My painting includes quotes from the Gallipoli diary of Alfred Cameron, a New Zealand trooper and these words from your Grandfather, Ismail Hakki;
'I do not know these british soldiers and they do not know me, what can I say to those who made us come here and kill each other without reason?' These words run along the top of the painting. I came across this quote on the soundtrack of the film by Tolga Ornek; The frontline experience - Gallipoli. I also found the information about Ismail Hakki on your web site very useful. "
Yesterday, on Dec. 31, 2010, I received a long and narrow package from New Zealand, a scaled down painting, a miniature version of the 3-meter long diorama. Photos #3, #4 and #5 shows Mr. Kerr working in his studio, the actual panorama, and finally the 9th panel, where Ismail Hakki's name appears. I thought this was part of an extraordinarily poignant story. The accepted figures for the dead in the Gallipoli Campaign are 250,000 deaths on the ANZAC side and 250,000 on the Turkish. Ismail Hakki was 35 years old when he died in, and I have now reached twice that age. His photo was dated January 1, 1916, ninety-four years ago today.
Let us all hope that 2011 will be a peaceful year.