Beşiktaş bana göre Istanbulun en aydın ve aydınlık semtlerinden biri ve belkide birincisi. Bindokuzyüz seksenlerin "orta direk" tanımına en uygun insanların yaşadığı, hep ileriye bakan güzel semt. Kendine has çarşısıyla, çarşıdaki balıkçı meyhaneleriyle, meydanındaki tarihi iskelesi ve Barbaros heykeliyle, Fatih'in toplarıyla, Denizi Müzesiyle, Dolmabahçe ve Çırağan Sarayları ile, Güzel Sanatlar Akademisi ile, Heykel Müzesi ile, dünyanın en güzel stadı İnönüsü ile ve 1903 de kurulan ilk spor kulübu ile, eşsiz Yıldız Sarayı Parkı ve Köşkleri ile, Yahya Efendi Dergahı ile ve de en önemlisi Kurtuluş Savaşının ilk planlarının yapıldığı tarihi ev ile, benim gönlümde taht kuran tarihi belde.
Işte bu güzel Besiktaşta, bir Haziran günü önce Beşiktaş çarşısını ve çarşının içindeki dünyadaki mimari ve tasarım mecmualarında büyük sükse yapan yeni Balık Çarşısını gezdim, sonra Akaretler yokuşundaki tarihi binaların arasından Atatürk'ün annesi ile bir zamanlar yaşadığı evin önünden Beşiktaş Kulübünün 1903 yılında kurulduğundan beri kulüp binasının bulunduğu, şimdi yerini alan gökdelenlerin Beşiktaşın şampiyonluk bayrakları ile süslü meydanını gezdim ve resimler çektim.
Beşiktaş kulübünun tam karşında, bir park vardı ve parkın girişine efsane başkan Süleyman Seba'nın yeni konulan bronz heykeli görülüyordu. Heykelin resmini çekmek için parka girdim ve hiç beklemediğim hoş bir sürprizle karşılaştım. Burası Beşiktaş Belediyesinin, meşhur Vişnezade Parkının bir kesiti idi ve her köşesi eskiden bu civarda yasamış çoğu modern Türk şiirinin öncüleri olan şairlerin heykelleri ile adeta canlandırılmıştı.
Asağıda o gün çektiğim resimleri, bu öncü şairlerin sevdiğim şiirleri ile süsledim. O gün fotoğraf makinamın yanında elimde bir de şiir kitabi olmamasına hayıflandım. Ne güzel olurdu, burada bu güzel parkda, bir bankın üzerinde oturup bir şiir kitabı okumak. Ben yapamadım, yolunuz Beşiktaşa düşerse size tavsiye ederim.
Cem Özmeral
20, Ağustos 2009
Dublin, Ohio
NEYZEN TEVFIK 1879-1953
Dörtlük
Bî-namaz deyip beni Hak'dan uzak gören,
Sığmaz senin hayâline mihrâb ü mübrem.
Sen sade beş vakitte ararsın Allahını,
Ben her zaman onunla emîn ol beraberim.
NEYZEN TEVFIK
BİR EV BİR ÇOCUK
Gençten bir adamdı
Hikayesi gayet kısa.
Yıllar yılı tek başına yaşadı
Bir gün rastladı bir kıza
Düşündüler, birlikte yürüseler
Ömür geçiyor nasılsa.
Şimdi içine bir ev, bir de çocuk girer
Aşkları yazılsa.
BEHÇET NECATİGİL
ABBAS
Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.
CAHİT SITKI TARANCI
BEHCET NECATIGIL 1916-1979
CAHIT SITKI TARANCI 1910-1956
EMİNE
Abanoz'daki Emine
On yedisinde düştü
Afro'nun eline
Şimdi yaşı yirmi bir
Eridi gitti dört senede
İpek saçları, vücudu bozuldu
Ela gözlerinin ateşi söndü
Kalmadı eski neşesi
Alıştı zamanla küfre, tütüne
Zamanla etrafına uydu
Isındı evin âdetlerine
O içimizden birinin kızı
Birinin kardeşi
Âşık birine
NECATİ CUMALİ
AŞK
Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır,bir üşütür,bir ağlatır,bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.
ÖZDEMİR ASAF
"Zayıfça, avurtları hafif çökük, entelektüel ve bohem bir adamdı. Karısı içki yapmasına yardım eder, üst kattaki evlerinden asağıya inen küçük çocuğu bazen müşterilerin yanındaki kanepelerden birinde uyuya kalırdı."
Özlediğim Istanbul kitabından alıntı, Cem Özmeral
DÖNECEGIM
Dagitir saçlarini ve yalvarip uzaktan
Mavi bir iklim gibi çagirir beni sesin,
Tertemiz göklerinde dal dal erguvan açan
Rüyalarima isik ve özlem serpmektesin.
Bir mayis sabahini yasayacak böcekler
Cilgin karanfillerle dolacak yesil saksin,
Ve sen bir fidan gibi yesermis olacaksin,
Serin, çakil yollarda kuslar birikecekler..
MELİH CEVDET ANDAY
NECATI CUMALI 1921-2001
OZDEMIR ASAF 1923-1981
MELIH CEVDET ANDAY 1915-2002
ORHAN VELI KANIK 1914-1950, SAIR NIGAR 1862-1918,OKTAY RIFAT 1914-1988,SABAHATTIN KUDRET AKSAL1920-1993
DENİZİ ÖZLEYENLER İÇİN
Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler, damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret,
"Bakar bakar ağlarım."
Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,
Bir midye kabuğunun aralığından;
Suların yeşili, göklerin mavisi,
Lâpinaların en harelisi...
Hâlâ tuzlu akar kanım
İstiridyelerin kestiği yerden,
Neydi o deli gibi gidişimiz,
Bembeyaz köpüklerle açıklara!
Köpükler ki fena kalpli değil,
Köpükler ki dudaklara benzer;
Köpükler ki insanlarla
Zinaları ayıp değil.
Gemiler gecer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler, damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret.
ORHAN VELI KANIK
ISTANBUL TURKUSU
Kasımpaşa kıyıları tersane
Bir kız sevdim alimallah bir tane
Herdem sevdalıya kız mız bahane
Top çiçeğim deste gülüm
Canım İstanbullum
Aman aman bahane
Gittim baktım şıkır şıkır Balıkpazarı
Üç tek attım sarhoş oldum ayak üzeri
Üç doluya üç tanecik badem şekeri
Top çiçeğim deste gülüm
Canım İstanbullum
Aman aman badem şekeri
OKTAY RIFAT HOROZCU
DENIZE KARŞI
Adam oturmuş denize karşi
Elinde oltasi yildiz tutar
Çeker çikarir bir bir geceden
Çeker çikarir tadina bakar
Ardinda işik içinde çarşi
Bir kiz geçer arkadaki yoldan
Bir eda bir çalim akça pakça
Agzi yüzü bir delice türkü
Vurur kokusu uzaklaştikça
Öyle bir dişi ki beter gerçekten
Dalmiş gitmiş işine beriki
Viz gelir çarşi türkü viz gelir
Çocuksu bir bakiş gözlerinde
Bir başina rihtimda oturur
Ne geçer içinden bilinmez ki.
SABAHATTIN KUDRET AKSAL
SAFİYE SULTANZADELER HAZİRESİ
SAFİYE SULTANZADELER HAZİRESİ
Bilmem Akaretler’e gittiğinizde hiç dikkat ettiniz mi? Dolmabahçe’ye giden yoldan Akaretler yokuşuna sapınca, yol Süleyman Seba Caddesi ve Şair Nedim Caddesi diye ikiye ayrılır. Buradan itibaren şimdi restore edilmiş, bir zamanlar birinde Atatürk’ün annesi ile birlikte kaldıkları o ünlü sıra evler vardır. İşte tam burada iki yolun ayrıldığı yerde iki ev arasına sıkışmış parmaklıklar içinde üzerleri eski mezar taşları görürsünüz. Bu taşları İstanbulun çoğu cami köşelerinde olduğu gibi metruk ve bakımsız bir halde değildir. Tersine, mezar taşları temizlenmiş, üzerlerindeki yazılar altın yaldızla ortaya çıkarılmış, önündeki parmaklıklar boyanmıştır. Biraz yukarıdaki Şairler Sofası Parkında şairlerin heykelleri vardır; burada ise bir şair ve onun ailesi yatar.
Yazının başlığı ilk bakışta size buranın bir Hanım Sultanın mezarı olduğu algısını verebilir. Ama burada yatan Rezmi Mehmet adlı bir 17 yüzyıl şairidir. Osmanlı hanedanında Sultanların kız çocuklarından olan çocuklarına “Sultanzade”* denirmiş. Sultanzadeler, Şehzadelerin aksine, hiç bir zaman tahta çıkmak için hak iddia edemedikleri gibi eşleri ve çocuklarına da Ulema protokolünde yer verilmezmiş. Semiz Mehmet Paşa Sultanzadeler içinde Sadrazamlığa yükselen nadir kişilerden biri. İleriki dönemlerde bunların isimlerinin arkasına “Beyefendi” lakabı ekleniyor.
“Hazire”* tabirine gelince; cami, mescit, külliye gibi yerlerin bahçesine yada hemen yanı başına yapılan ve etrafı parmaklıklarla çevrili olan mezarlıklara verilen ad. Bu gibi ibadet ve eğitim yerlerini yapanlar genellikle öldükten sonra, yaptıkları eserlerin bahçesine kıble yönüne gömülüyorlar. Bunların genellikle bir türbesi yada açıkta bir sandukası oluyor. Daha sonra bu kişinin ailesinden ölenlerde, bu sandukanın yanına gömüldükçe burası bir mezarlık halini alıyor.
İşte Beşiktaş Sinan paşa mahallesindeki bu hazirede 1645 le 1650 yılları arasında doğduğu tahmin edilen Sultanzade Mehmet Rezmi ve onun ailesinin diğer on dokuz ferdi yatıyor. Mehmet Rezmi tam bir sanatkar; şiir yazıyor, resim yapıyor ve aynı zamanda musiki ile ilgileniyor. Tek bıraktığı eser olan Divanın da çeşitli formlarda tam 786 şiiri var. Lakabı, savaşçı anlamına gelen “Rezmi” olmasına rağmen, Sultanzade Mehmet Bey ince ruhlu bir şair. Şiirlerinde genellikle ailesi, bugün yattığı yerin bitişiğindeki köşkü ve çevresi ile ilgili temaları, aşk ve sevgi konularını işliyor. Kullandığı dilde Arapça ve Farsçadan ziyade Türkçe kelimeler ve günün halk değimleri çoğunlukta.
Sultanzade Mehmet Rezmi Beyefendi şiir yazmasındaki amaçlarını anlatırken, bunu insanların okudukça kendisine dua edecekleri bir eser bırakmak olduğunu söyler:
Geldi sahrâ-yı ´ademden bu vücûd-ı bî-vücûd Bana teshîl eyledi vâdî-i şi´ri ol Hudâ (G.6/2) Cihânda güft ü gûdan maksad-ı aksâ budur ancak Okındukça duâya eyleye tergîb ihvânı (T.1/5)
Bizde kendisinin bu arzusunu yerine getirerek, bu şairler dolu yoldan “Şairler Sofasına” doğru çıkmaya devam ettik.
Cem Özmeral 10 Şubat, 2012 Dublin, Ohio
*http://www.kahverengitabela.com *Zarif Bir İstanbul Efendisi: Safiye Sultanzade Mehmed Rezminin Divanı ve Edebi Kişiliği Okt. Mehmet Gürbüz Bozok Üniv.Türkçe Böl..