Belki önünden geçmişsinizdir ama bilmem bu küçük caminin hikayesini bilir misiniz ? Unkapanının dan Eminönü istikametine dönünce kıyıda karşınıza ilk çıkacak olan cami. Osmanlı devrinde Zindan Kapısı ile Ayazma kapısı arasında Unkapanı kapısında, Bizans devrindeki adıyla “Porta Platea” da 1484 yılında yapılan cami. Tabii günümüzde bu kapıların hiçbiri kalamamış, eskiden kıyı boyunca ağaçlı yoldaki kapıların çoğu 1950 ler de ki yol yapımında yıkılmış. Cami Evliya Çelebinin Unkapanın’da ki evine çok yakınmış ve ünlü seyyah namazlarını burada kılarmış. Caminin banisi ise Fatih Sultan Mehmet’in akıncılarında Yavuz Er Sinan.
Hikaye’ye göre Fatih İstanbul’u aldıktan sonra surlarının hepsini tamir ettirir ve bir zaman geceleri sur dışına giriş ve çıkışları yasaklar. Ama kendisi zaman zaman sur dışına çıkarak buradaki ormanlık arazide avlanırmış. Gene birgün avdan dönerken hava kararmış Unkapanındaki kapıdan şehre girmek ister. Padişah tebdili kıyafet dolaştığından kapıdaki muhafızlar kendisini tanıyamaz ve padişahın fermanı olduğunu, hava karardıktan sonra sur içine kimsenin sokulamayacağını söylerler. Genç Sultan kendisini içeri almayan askerlerin komutanı olan Yavuz Sinan adlı kişiye önce çok sinirlenir,ama sonra yanındaki hocalara içeri girmek için bir ferman yazdırır ve altına da mührünü bastırır ve kendisine verir. Durumu korkuyla kavrayan Yavuz Sinan hemen özür dileyerek kapıyı açar ve padişah şehre buyur eder. Fatih emirlerini harfiyen yerine getiren bu genç askeri çok takdir etmiştir. Kendisine “sen ne er bir kişiymişsin, dile benden ne dilersen” der. O günden sonra Yavuz Er Sinan diye anılan genç asker Sultan dan sur kapısının hemen yanına kapının muhafızları ile namaz kılabileceği küçük bir cami yaptırmasını rica eder ve Fatih de bu dileği yerine getirir. İleriki yıllarda sarayın Mehterhanesinin baş amirliğine kadar yükselen Yavuz Er Sinan ölünce de adını taşıyan caminin yanındaki açık türbeye gömülür.
Yavuz Er Sinan’ın yattığı türbe de bir başka kişinin de mezarı bulunur. Horoz Dede’ye ait olan bu mezar Yavuz Er Sinan dan önce buraya defnedilmiştir. Horoz Dede lakabıyla anılan Horasanlı Mehmet, Fatih Sultan Mehmet ’in İstanbul fethine katılmış akıncılarından biri. Her sabah güneş doğarken ve gün içinde namaz vakitlerinde horoz gibi öterek askerleri uyandırırmış. Horoz sesini taklidi bittikten sonra da gür sesiyle “Kumu ya eyyü hel gafilutun”, yani “ey gaflet uykusuna dalanalar uyanın” diye bağırırmış. İstanbul’un fethi sırasında elindeki kılıcı ile dövüşe dövüşe Unkapanı kapısı civarına kadar geliyor ve burada şehit düşüyor. Hemen oracıkta gömülen Horoz Baba’ya ileride bir türbe yaptırılıyor. Unkapanı kapısına da halk arasında Horoz Kapısı denmeye başlanıyor.
Evliya Çelebinin namazlarını kıldığı, haziresinde Horoz Baba ve Yavuz Er Sinan’ın mezarlarının bulunduğu bu küçük camiyi ben içine girip gezmedim. Ama hikayesini bildiğimden arkadaşım Selçuk Er Arslan’dan benim için gezerek birkaç fotoğraf çekmesini rica ettim. Bu resimlerden görüleceği gibi son derece sade küçük bir semt camii .Üç kubbeli, tek minareli, yol inşaatlarından yol seviyesinin altın da kalmış bir cami. İçindeki duvarları ve kubbesi bile beyaz ve süsten uzak. Dikkati çeken özelliği içinde bir kitaplığı bulunması. 1464 den 1862 ye kadar kaç kere yıkılmış, tamir görmüş bilinmez. Ama bildiğimiz kadarı ile 1862 de, 1905 de ve 1960 da üç esaslı restorasyon görmüş.Hemen yanındaki camiye ve çevreye adını veren iki yatırın mezarları ise demir parmaklıklarla çevrili olması dışında son derece bakımsız bir durum da. Caminin tek özelliği de herhalde yapımına gerekçe olan öyküsü.