Beşiktaş Barbaros meydanında dün gibi sevdan Derin bir nefes çektik Abbas Ağadan Bir umudum sensin anlıyormusun Hayat yaşanmıyor senle olmadan
Yukardaki dize Çarşının Beşiktaş marşından alınmış.Hani şu artık futbol ile ilgisi olmasa bile herkesin tanıdığı, New Yorker Magazinin hakkında altı sayfalık yazı yazdığı, yaratıcılıkta üstüne olmayan, ilerici, toplumcu, eski deyimle celali, Beşiktaş çarşısından adını alan taraftar gurubu. Böyle herkese ilham veren bir grubun tribünlerde söylediği marşta Abbas Ağadan bahsetmesi dikkat çekiciydi. Kimdi bu Abbas Ağa, bir kişimiydi, semtmiyidi yoksa bir sokakmıydı ve Beşiktaşla ilgisi neydi?
Ben Beşiktaşı yalnız siyah beyaz renkleri için değil semti içinde severim. Onun Akaretlerini severim, Sıra Evlerini severim, Atatürkün Evini severim, Şairler Sofasını severim, Süleyman Sebasını severim, Barbarosun Heykelini severim, Fatihin toplarını severim, Beşiktaşın Vapur iskelesini severim,Deniz Müzesini severimi Çarşısını severim, Kartal heykelini severim, Balıkçılarını severim, Turgutun Meyhanesini severim, Barbarosun yokuşunu severim, Yahya Efendi Türbesini severim, Çırağanınkapısını severim, Şeref Beyini severim, Yıldız korusunu severim, severim oğlu severim. Bütün bu sevdiklerim içinde Abbas Ağanın olmaması onu tanımamamdan , bilmememden kaynaklanıyordu. Araştırmaya başladım ve karşıma ilk olarak müzik grubu Baba Zula ve youtube daki Abbasağa Parkı parçaları çıktı. BaBa ZuLanın çevre ile duyarlığı parçalarına aynen yansımış, kendinizi kuş sesleri içinde eskiden mezarlık olan güzel bir parkta yürüyor buluyordunuz. Video da, müziğin orijinalliği yanında hem Abbas Ağa Parkını seyrediyor, hemde yürüyen yazılarla parkın tarihi hakkındaki bilgileri alıyordunuz. Onlarda Abbas Ağa Parkı ile ilgili bilgileri Reşat Ekrem Koçunun İstanbul Ansiklopedisinden almışlardı. Sonradan öğreniyordumki Çarşı burada maç önceleri toplanır nefeslerini açacak ilk tezahürat provalarını burada yapar ve sonra Barbaros bulvarından aşağıya Beşiktaşa inip oradanda Dolmabahçeye maça yürürmüş.
ABBAS AĞA VE ABBAS AĞA CAMİİ
Abbas Ağa kimdir ?derseniz: IV Mehmet zamanında, hamisi Valide Hatice Turhanın yardımı ile Darüsaade Ağalığı yapmış bir zat. Bilindiği gibi Hatice Turhan Sultan çok hayırsever birisi, hem Eminönündeki Yeni Camii (Valide Camii) hemde Mısır Çarşısı onun yardımı ile yaptırılıyor. Siyahi bir Harem Ağası olan Abbas Ağa 1668 yılında Kızlar ağalığına yükseliyor. O da hamisi gibi kazandığı servetle birçok hayır işlerine girişiyor. Bunlardan biri de Sinan Paşa mahallesindeki Abbas Ağa Camii. Cami 1665 yılında yaptırılmış ve 1834 yılında II. Mahmut zamanında büyük bir tadilat görmüş. Abbas Ağanın Kızlar Ağalığı dört yıl sürüyor ve 1872 yılında görevden alınıp kendisine ömür boyu maaş bağlanarak Mısıra yollanılıyor ve orada vefat ediyor.
CİHANNÜMA MAHALLESİ
Osmanlı zamanında bugün parkın bulunduğu yer, bir bölümü Ermenilere, diğer bölümüde Müslümanlara ayrılmış bir mezarlıkmış. 1940ların başlarında İstanbul Valisi Lütfü Kırdar buraya bir park yapmaya karar veriyor ve mezarlık istimlak ediliyor. Koca kabristanda mezarları bulunanlardan ancak iki yüzünün ailesi müracaat ediyor ve bu mezardakiler başka mezarlıklara naklediliyor. Geriye kalan kemikler parkın en aşağı kısmında açılan üç büyük çukura topluca gömülüyor. Tarihi kıymeti büyük, bir kısmı Osmanlı büyüklerine ait mezar taşlarıda kullanılması için kireçhaneye hibe ediliyor. Park o tarihteki adı ile Cihannüma mahallesi sınırları içindedir.Reşat Ekrem Koçu Parkın bu isimle anılması gerekirken, eski mezarlığın halk arasındaki adından dolayı Abbas Ağa Parkı diye adlandırıldığını söyler.Park yapıldığı zaman mezarlık havasından kurtulmak için selvi ağaçları kesiliyor, yerine fıstık çamları, at kestaneleri, mazı ve palmiye ağaçları dikiliyor. Yapılan yolların yanlarıda çiçek tarhları ve çim bahçeleri ile donatılıyor. Köşebaşlarına halkın oturması için banklar, kanapeler konuluyor ve parkın en alt bölümüne bir tuvalet yapılıyor. Buraya gelen mahalle sakinleride, hem çocuk bahçesinde çocuklarını oynatıyorlar, hemde kanapelerde oturup Beşiktaş iskelesinden kalkıp Üsküdara giden vapurları seyrediyorlar ve ağaçların arasında uçuşan ve serenat yapan kuşların seslerine kulak veriyorlar.
.
ABBAS AĞA PARKINDA NEFESLENDİM
Ekim sonu bir pazartesi günü. Bugünkü gezi planımda Yıldız Parkı, Büyük Mecidiye Camii, Yıldız Sarayı, Malta ve Çadır Köşkleri ve son olarak Yahya Efendi Türbesi var. Ama evdeki hesap çarşıya uymuyor, Pazartesi günleri müzeler kapalı, Yıldız sarayını gezemiyorum. Yahya efendi Türbesi de restorasyon nedeniyle kapalı. Çarşının hesabı bize uymadı ama biz gene Çarşıya gidelim diyorum ve Çırağan Sarayının önünden Barbaros Meydanına, oradan da Beşiktaş çarşısına giriyorum. Kalan vakti değerlendirip Abbas Ağa Parkını görmek niyetim.
Elimdeki Google haritasında sokak ismi yok, ama Çarşıya girince yokuşun sağdan ilk sokağa girip, sonra da yokuşun soldan ilk sokak la kesiştiği köşeye çıkınca Abbas Ağa Camiinin orada olması gerekiyor. Zaten yokuşun aşağısında bile caminin minaresi gözüküyor. Caminin dört bir tarafı yüksek duvarlarla kaplı, bir köşesinde taş duvarın içine gömülmüş kör çeşme var. Üzerindeki eski Türkçe kitabesi aşınmış okunmuyor, musluğu yok suyu akmıyor, cephesini yer yer küf kaplamış. Yolun sağında artık tarihlik olmuş ahşap İstanbul evlerini takip edip sola dönünce Cami bahçesinin kapısına geliyorsunuz. Biraz ileride ikinci bir kapının arkasında eski Hünkar Mahfili var, şimdilerde burası İmam odası olarak kullanılıyor. Caminin alt kısmı beyaz taştan üst kısımları ise bu civarda restorasyon görmüş cami ve surlardaki gibi beyaz içinde boydan boya kırmızı tuğla ile kaplanmış. Caminin içi küçük ama şirin. İçerde ve halılarda yeşil ve kırmızı renkleri hakim. Tavandaki tahta oymalardaki ince işçilik ve buradan sarkıtılmış zarif kristal avizeler bu camiye diğerlerinden değişik bir hava veriyor. Caminin arka avlusunda koca bir incir ağacı var.
Abbas Ağa camiinin bahçesinden dışarı çıktıktan sonra elimdeki haritadan gördüğüm bir ileriki sokağa doğru yürüdüm. Parkın alt kapısından içeri girdim ve yokuş yukarı tırmanmaya başladım. Park diyince akla düz ve geniş alanlar gelir. Ama Abbas Ağa parkı dik bir yokuş üzerinde eni dar boyu uzun bir park. Burası bir mahalle parkı, Barbaros Bulvarından inerken eğer nerede olduğunu bilmezseniz parkı göremezsiniz. Bu soğuk ekim günü parkta oturan tek bir kişi gördüm, diğerleri parkı sokaklar arası bir kestirme yol olarak kullanıyordu. Yollar kırmızı tuğla taşlarla döşenmiş etrafa kısa aralıklarla banklar ve mavi renkli çöp bidonları konulmuştu. Çam ağaçları hariç diğer ağaçların yaprakları sararmış, kuşlarda daha sıcak yerlere göç etmiş olacak ki etrafta en ufak bir cıvıltı kalmamıştı. Parkın üst bölgesine yaklaştığımda karşıma bir küçük amfi tiyatro çıktı. Yarım ay şeklinde meğilli arazi üzerinde altı sıra taştan oturma yeri ve altındaki düzlükte daire şeklinde bir sahne. Burada yaz geceleri bazı sanat etkinlikleri yapıldığını hatta Baba Zulanın burada konser verdiğini duymuştum. Muhakkak Çarşının maç öncesi nefes çekip marşlara ve tezahürata başladığı yerde burasıydı. Başımı kaldırıpYukarıdaki apartmandaki insanlar maç günleri acaba ne yapıyor ?diye düşünüyordum ki, ummadığım bir sürprizle karşılaştım. Yan yana dizilmiş on iki tunç insan heykeli amfi tiyatronun üst kısmından ileri doğru bakıyorlardı. Merdivenlerden yukarıya hızla çıktım ve ilk heykelin altındaki yazıyı okudum.
MUAMMER AKSOY HUKUK VE SIYASET BILIMCISI 1917-1990 31 OCAK GÜNÜ BAÇELİEVLERDEK EVİNİN ÖNÜNDE KURŞUNLARAK ÖLDÜRÜDÜ
Muammer Aksoy hunharca öldürülen hocamdı. Sonra diğer isimleri okudum, tek tek . Resimlerini çektim heykellerin, hüzünlendim. Sonra sevindim, Ne mutlu dedim, ne mutlu Beşiktaşın Belediyesine ve aydın insanına, Demokrasimizin şehitlerini burada sonsuza kadar yaşatıyorlar, aynen Akaretlerdeki Şair Sofasında şairlerimizi yaşattıkları gibi. Abbas Ağa parkının üst kapısından sokağa çıkarken derin bir nefes de ben çektim, İyiki gelmişim dedim kendi kendime.