1970 li yıllarda Cerrah Paşa’da Tıp Fakültesine devam ettiğim günlerdi. Kadının adını bile bilmiyorum. Cerrah paşa Tıp Fakültesinin Kadın Doğum Kliniğinin Kütüphanesinde görevliydi. Yetmiş yaşlarında gösteren bir deri, bir kemik, naif bedenli, beyaz saçları başının üstünde tiftik yünü gibi kıvır kıvır bir topak olmuş, gözlerinin üstünde o güne kadar gördüğüm en yüksek dereceli miyop gözlüğü olan bir hanım. Bir yazının başlığını okumak için burnunu neredeyse kitaba değecek kadar yaklaştırırdı. Ama bu güçlüğe banamasın demez, iki metre yüksekliğindeki merdivene tırmanır; Almanca , Fransızca, İngilizce ve Türkçe yazılmış koca koca ciltli Tıp mecmualarını alır, merdivenden aşağıya iner ve kütüphaneyi adeta tek başına idare ederdi. Sonra da ciltli mecmuaları sayfalarının içine dalar, doktorların ve klinik personelinin aradığı makaleleri bulur, bulduğu sayfanın arasına bir kağıt parçası koyar ve istenilen yere teslim ederdi. Her gün yürüye yürüye Kocamustafapaşa tarafında olduğunu tahmin ettiğim evinden işine gelirdi. Çoğu zamanda işini koca deri çantasının içinde evine taşır ertesi sabah tamamlamış olarak geri getirdi.
Çalışkanlığı ile beni hep hayrete düşüren bu kadının çok iyi bir eğitim gördüğünü ve birkaç dil bildiğini tahmin ediyordum . Pek kimseyle konuşmazdı, onu ya kitapların içinde kaybolmuş ya da merdiven üstünde rafları karıştırırken görürdüm hep. Çoğu kimse onu eksantrik bulurdu, ama bence o olağan dışı bir kişilikti. Hani derler ya bazı fıçılar vardı, büyüktür ama ses çıkarmak için vardır, içleri boştur. Onun ise sesi çıkmazdı ama içi doluydu. Allah’ın rahmetine kavuştuktan sonra Cerrah Paşa Kadın Doğum Kliniği onun hatırasını yaşatmak için bir şeyler yaptı mı, bilemiyorum? Ama bence o bizim Tıp Fakültesinin gizli kalmış ikonlarından biriydi. Hem de o zamanlar müdavimi olduğumuz ve hiç unutamadığım, İkizler Kıraathanesi ve Ali Titiz Ustanın İskoç Köftecisi nin de çok üstünde bir yerlerde olan ikona.
M.P.
BALIKÇI "TOMA"
Köfteci ve yemekten açılmışken birde Samatya da’ki Balıkçı "Toma" aklıma gelir. Hani tren köprüsünün altından geçip çarşıya girersiniz, yukarıya doğru tırmanırken solunuzda hala bir balıkçı var ya, işte orası "Toma"’nın dükkanıydı. Askerden yeni döndüğü günleri hatırlıyorum, kayığına tek başına biner küreklere asılır Marmara’ya açılırdı. Lüfer ya da Rumca adıyla “Lufarakya” sezonu açılınca bütün gününü denizde geçirir, akşam üstü de mavi tablaların üstüne serdiği taze lüferleri müşterilerine satışa sunardı. Onun kayığının içinde misinasını dişlerinin arasına sıkıştırmış Marmara’nın sularında kürek çekerken ki hali hala gözlerimin önündedir.
M.P.
2002 yılında Kocamustafapaşa’dan Samatya’ya indiğim’de çarşıda birkaç resim çekmişim. Resimlerin birinde o zamanki adıyla Balıkçı Saadettin aslında Toma’nın Balıkçısı imiş. Yanında da Bizim Ev diye salaş bir restoran var. Midye tava, hamsi tava, balık ızgara, kokoreç filan satıyor. Dükkanın önünde birkaç tabure, içerde birkaç masa, etrafta bol bol bira reklamları , ve arnavut kaldırımları yer yer sökülmüş bir sokak ve sokak da boylu boyuna yatan köpekler. Belli ki balıkçı ve lokanta bir ortaklık içinde , belki Saadettin Bey, Küçük Ev lokantasının sahibi, Toma ile ortak olmuşlar, kim bilir?
Sonra 2011 de Samatya çarşısından bir kere daha geçiyorum. Aradan on sene geçmiş, sokaklar yapılmış, evlerin dış yapıları onarılmış, reklam kirlilikleri ortadan kalkmış. Küçük Ev ve Toma’nın balıkçısı birleşmiş tek bir yapı olmuş, tertemiz. Lokanta mavi beyaz döşenmiş, balıkçının çinakop ve uskumru dolu tablaları kıp kırmızı. Balıkçı dükkanın önünde beyaz saçlı, pos bıyıklı, blucinli, altmışlarında bir adam müşterisi bir kadınla konuşuyor. Bu adam dostum Masis’in bahsettiği yıllar önce misinayı dişlerinin arasına alıp küreklere asılan Toma’dan başkası değil. Ama tabii benim o gün bundan haberim yok.
C.Ö.
BALIKÇI SADETTIN VE KUCUK EV 2002
BALIKÇI TOMA VE KUCUK EV 2011
TATAR ORHAN
Birde Toma’nın balıkçısını yakında Tatar Orhanın bol kepçe lokantasını hatırlarım. Çoğu hafta sonları bütçemize uygun bu lokanta ya giderdik. Yağmurlardan sonra tren yolu köprüsünün altını sel basardı. Tatar Osman pantolonun paçalarını sıvar, dükkanından tren istasyonuna gidecek müşterilerini sırtına alır teker teker köprünün altındaki suların içinden tren istasyonuna taşırdı. Bazen onları yukarı kattaki tavan arasına çıkarır oradan da direkt olarak tren raylarının üzerinden geçirerek istasyon a götürürdü.
M.P.
“Alt geçitten yürüyerek çarşı içine girdim. Solda, eski balıkçı yerli yerinde duruyor. Çinakop’un tam mevsimi, mavi tablaların üzerine dağ gibi yığılmış. Balıkçının yanına birde balık lokantası açılmış, balığı yanda seç, gel bende ye diyor. Hem de kömürde ızgara. Roman’ a benzeyen üç kız geçiyor balıkçının önünden, ikisi blucinli, biri fırfır uzun etekli. Bu balıkçı, bu pazar yeri, bu kızlar, belki aynen aynı yerde Arcadius’un zamanında da vardı diye düşünüyorum.”
Böyle yazmışım bir hikayemde, 2011 yılın da Samatya Çarşısından geçtikten sonra. Ve gene bir fotoğraf çekmişim kızların balıkçı lokantasının önünden geçtiği. Balıkçı lokantasının ismi Cihanı Derya. İki katlı bir bina ve üzerinde kubbeli bir tavan arası var. Buradan demir merdivenlerle surların üzerinden tren yoluna çıkılıyor sanki . Acaba Tatar Orhanın müşterilerini demir yoluna çıkardığı merdivenler bunlar mı, kimbilir?
C.Ö.
Sevgili Üstat, yolladığın resimlerden gördüğüm kadarı ile eskilerin deyimi ile Samatya” ihya” olmuş. Duyduğuma göre Mr Biden bile İstanbul’a geldiğinde Samatya da Nazar Şarküterisine uğrayıp mezelik almış. Ama benim hayallerimde hep eski Samatya ve onun insanları var. Güneşin doğuşunu ve Samatya sahillerinden Yeni Kapı açıklarına kadar uykuya yatmış onlarca gemiyi ençok bizim hastanenin beşinci katındaki Lösemi Hastaları Kliniğin balkonundan seyretmeyi severdim. Sevgili “onbaşı” mızın yaptığı demli çayı yudumlayarak güneşin doğuşunu seyretmek çoğu hastaya da bir nevi terapi olurdu.
M.P.
Not: Bu yazıyı şimdi Kanada’da yaşayan ve benim gibi eski İstanbullu sevgili dostum Dr. Masis Perk’in bana İngilizce olarak yazdığı maillerden tercüme ederek ve küçük ilaveler yaparak ve kendi anılarımı da yazıya ekleyerek yazdım. Eski bir Kocamustafapaşalı olarak kendisine teşekkür ediyorum.