MUSTAFA KIZILTAN VE BESIKTAŞ KARAKARTALLAR MECMUASI
Bir takımın taraftarı nasıl olunur ? Kimisi doğduğu semtten, kimisi aileden, arkadaşlardan, kimi de der ki doğuştan. Doğuştan nasıl olunur, babanız sizin haberiniz bile olmadan formayı giydirir üzerinize, siz de o renkleri sever ilerde o takımı tutarsınız.
Benimki öyle olmadı. Babam hayatı boyunca takım tutmadı, daha doğrusu futbola fazla ilgi duymadı . Ben küçük bir çocukken anneannemin evine giderdik, orada yaşayan iki dayım Galatasaray, biri de Fenerbahçeyi tutardı. Beş yaşında filan olmalıydım. Askılı kısa pantolunlardan bir değişiklik olsun diye olacak, babam bir gün bana bir kemer almış eve getirdi. Kırmızı plastik bir kemer, üzerinde siyah beyaz boydan boya iki şerit çizgi ve tokasında da kanatlarını açmış beyaz gagalı simsiyah bir kartal, hemen altında da üç büyük harf : BJK.
Babam “Bak oğlum” dedi “sana bir Beşiktaş kemeri aldım, bakalım sevecekmisin?” Sevmek ne kelime bayılmıştım. Hemen kemeri belime geçirdim ve dayımlarımı karşısına geçip, “ ben artık Beşiktaşlıyım, uzun pantolon giyiyorum” diye caka sattım. İlerde bu güzel tesadüfe hep şükredecek, iyi ki Beşiktaşlı olmuşum diyecektim. Beşiktaş halkın takımıydı, hakkın takımıydı, haklının takımı idi. Beşiktaşlı olmak dimdik ayakta durmak, dürüst olmak, bir duruşu olmaktı, kısacası iyi insan olmaktı. Futbol bir oyundu, ama Beşiktaşlılık bir hayat görüşü, bir felsefe ve bir inançtı.
Bana Beşiktaş'ı babam, akrabam, arkadaşım öğretmedi. Onu ilk defa tek bir kaynaktan öğrendim : Beşiktaş Karakartal Mecmuası. Kocamustafapaşa da anneannemin evinin köşesinde bir bakkal vardı. Bakkalın önüne her salı günü koşarak gider, o sabah çıkmış haftalık Hayat, Akbaba, Akis Yelpaze gibi mecmuaların yanında duran Beşiktaş mecmuasını 50 kuruş verir alırdım. Mecmua günlük gazetelerden biraz daha küçük, ama günümüzdeki dergilerden daha büyük siyah beyaz bir gazete idi. Mecmuadaki tek renk Beşiktaş’ın armasındaki Türk bayrağın kırmızısı ve kapağın üst kısmında kara kartalın altındaki kırmızı çerçeve idi. Mecmuayı Mustafa Kızıltan çıkarıyordu.
Derginin kapağında koca puntolarla “Quo Vadis Beşiktaş?” yazıyordu.Yıl 1957 idi, Galatasarayı yenen Beşiktaş Türkiye Federasyon Ligini Şampiyonlukla tamamlamış, Avrupa Şampiyon Kulüpler kupası'nda Türkiye'yi temsil hakkını kazanmıştı. Birde fotoğraf vardı kapakta: Büyük Ahmet ve Münir antrenör Remondini’yi omuzlarına almışlardı.
Dergide en çok Orhan Vedat Sevinçli’nin yazılarını seviyordum. Futbol takımının kurucusu Şeref Bey’i anlatıyordu. Refik Osman Top’un şiir gibi futbolu’ndan bahsediyordu. Baba Hüsnü’nün bir milli maçta ayyıldız yere gelmesin diye havada parende attığını, Voleci Şeref Görkey’in kendi attığı golünü beğenmeyip, hakeme “bu golü sayma” dediğini, Baba Hakkı’nın devre arasında 3-0 mağlup takıma, “bu maçı almazsanız tren biletlerinizi yırtarım, Ankaradan İstanbul’a yayan gidersiniz” dediğini yazıyordu. Orhan Vedat Sevinçli’nin derginin sayfalarında bazen başlık attığı bir sloganı da hala hatırlarım:
“Remzin* Karakartallar gibi manileri yen aş, layık bu vasıflar sana ey şanlı Beşiktaş”
Birde eski fotoğrafların altına yazdığı
“Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer!”
*rümuz, sembol
Dergide başka yazarlar da vardı, ama aklımda kalan tek kişi o zaman çok genç bir gazeteci olan Atilla Gökçe. Bir de televizyonun bile olmadığı bir devirde futbolcu ve maçları kalemi ile resimleyen biri vardı : Vala, ya da Vala Somalı. Koyu Beşiktaşlı olan karıkatürist Vala 1960 yılında Beşiktaş’ın İlk Milli Lig’in Şampiyonu oldugu yılda, Beşiktaş gazetesi sahibi Mustafa Kızıltan’ın çıkardığı Şampiyonluk Albümü adlı kitabın kapağını da çizmişti.
1960 Sampiyonluk Albumu Kapagi, Vala Somali cizimi
1960 yılı benim, Beşiktaş’ın ve Türkiye’nin tarihinde çok önemli bir yıl olarak tarihe geçti. 1959-1960 sezonunda bugünkü Süper lig’in statüsünde yapılan 18 takımlı, çift devreli ve puan sistemine dayanan ilk Milli Lig’in başladığı yıldır. O sezon Beşiktaş bir çok oyuncusunu satmış, çok genç bir kadro ile yola çıkmış, Şenol- Birol Gol sloganı ile şampiyon olmuştu. Ankara’da şampiyonluk kupasının alınmasından birkaç gün sonra da 27 Mayıs darbesi olmuştu. Bu şampiyonluğun benim için önemi ise başından sonuna maç maç takip ettiğim Beşiktaş’ın ilk şampiyonluğu olması idi. On üç yaşındaydım ve İstanbul’da ortaokulu leyli olarak Avusturya lisesinde okuyordum. Hafta içinde radyodan izlediğim maçları hafta sonu anneannemin evinde gazetelerden ve Beşiktaş mecmuasından takip ediyordum. Gazetelerden kestiğim resim ve yazıları özel defterlere yapıştırıyor altına notlar yazıyordum. Beşiktaş mecmuasını çıkaran Mustafa Kızıltan şampiyonluğa baştan beri çok inanmıştı. Her hafta mecmua ile birlikte tek tek futbolcuların kartpostal büyüklüğünde siyah beyaz fotoğraflarını veriyordu. Ben de bu resimleri özel bir albümde saklıyordum. Her maça çıkan kadro 3-4 yedek oyuncu dışında hep aynıydı :
Necmi
Bahattin Münir
Tuncay Sabahattin Kaya
Arif Nazmi Şenol Birol Küçük Ahmet
Beşiktaş ilk devreyi hem Fenerbahçe’yi hem Galatasaray'ı 1-0 yenip lider kapayınca Mustafa Kızıltan Beşiktaş 1960 Albümü adı altında kitap şeklinde özel bir şampiyonluk dergisi çıkarmaya karar verdi. Kısıtlı sayıda çıkacak bu kitap için okuyuculardan peşin para istiyordu. İki haftalık harçlığımı biriktirerek Şampiyonluk Albümü için yatırdım. Mayıs başında şampiyonluk gelince de Cağaloğlu yokuşunu tırmanarak Beşiktaş mecmuasının matbaasına gittim. Mustafa Kızıltan’ın yazıhanesi bir kitapçının bitişiğinde küçücük kutu kadar bir yerdi. Mustafa bey içerde yoktu, bana kalın bir dergiye benzeyen kitabı verdiler. Evde saatlerce şampiyonluk albümünü hatim edercesine inceledim, resimlerine baktım. Kitabın son bölümünde parasını peşin ödeyen taraftarları resimleri içinde benim de resmim vardı. Parayı öderken istedikleri vesikalık resmi koymuş ve altına ismimi yazmışlardı. Artık Beşiktaşlılığım tescil edilmiş kayıtlara geçmişti.
1960 yılından 1970 başlarına kadar çıkan her Beşiktaş Karakartallar mecmuasını aldım. Kendi hatıra defterime de çoğu zaman gittiğim maçların hikayesini yazıyor maçları anlatıyordum. Bir Beşiktaş Galatasaray maçından sonra çok sinirlenmiş sert bir yazı yazmıştım. Galatasaray’ın sağ beki “kasap” lakaplı Candemir(Berkman) maçta bir Beşiktaşlı oyuncuyu sakatlamış, maçtan sonra da bulduğu cam su şişesini tribüne Beşiktaş taraftarlarına fırlatmıştı. Yazıyı hatıra defterimden güzel bir kağıda geçirerek Beşiktaş mecmuasına yolladım. Mustafa Kızıltan yazıyı beğendi ve Beşiktaş mecmuasında ismimle yayınladı. Küçük çapta da olsa yazı hayatıma atılmam böyle oldu. Sonra 1960 ların ortasında Beşiktaş'ta en çok sevdiğim futbolcu kaleci Necmi Mutlu ile ilgili olarak yazdığım bir yazıyı Beşiktaş mecmuasına yollamış, onlarda gene yayınlamıştı. On yılda aldığım bütün Beşiktaş mecmualarını ciltletmiş, Şampiyonluk Albümü ve maçları anlattığım hatıra defterim ile birlikte kitaplığımın alt bölümünde saklıyordum.
1973 yılında Amerika’ya yüksek tahsil için gittim ve sonra orada kalarak yerleştim. 1980'lerde İstanbul'daki kitaplığımdaki bütün kitapları kuzenim bir çuvala koydu ve babamla annem yaptıkları bir gemi seyahati ile Amerika’ya getirdiler. Kitapların içinde Beşiktaş ciltleri, şampiyonluk albümü ve hatıra defterim yoktu. O zamanlar İstanbul'da yaşayan küçük kardeşime, kuzenime, babama herkese Beşiktaş mecmualarımı sordum, kimse bilmiyordu. Türkiye her gidişimde İstanbul’daki evin her köşesinde onları aradım. Bugün aradan geçen altmış yıl sonra internettte hala eski Beşiktaş mecmualarını, şampiyonluk albümünü arıyorum, belki yazdığım o iki yazıyı bulurum diye.
Televizyonun, cep telefonunun ve internetin olmadığı bir devirde bana Beşiktaş'ı anlatan, sevdiren, yazılarıma değer verip yayınlayan Beşiktaş Karakartallar mecmuasını çıkaran rahmetli Mustafa Kızıltan’a çok vefa borcum var. Bugün Beşiktaş sevgisini taşıyan, yaşatan ve başkalarına öğreten çok değerli kişiler var. Ama bir zamanlar bu sevgiyi bayrak yapan, yazılı medyada tarftarlara taşıyan Mustafa Kızıltan’ı tanıyan kimse yok. Saatlerce internette onunla ilgili bilgi aradım. Bütün bulduğum bir iki satırlık iki küçük yazı ve tek net olmayan vesikalık bir fotoğraf. İsterseniz bu bilgileri, kendi bildiklerim ve yaşadıklarımla harmanlayarak onu size anlatayım.
MUSTAFA KIZILTAN
MUSTAFA KIZILTAN
Mustafa Kızıltan 1911 yılında o zamanlar Osmanlı toprağı olan Midilli adasında doğmuş. Daha iki yaşında iken ada Yunanlılara geçiyor. Adada yaşayan Türk nüfus herhangi bir silah ile atmadan adayı teslim ediyorlar ama adaya giren Yunan askeri evleri basıp Türklere zulüm yapıyorlar. Mustafa‘nın annesi bu sırada ölüyor ve küçük Mustafa da bir Yunan süngüsünden nasibini alıyor. Ağzında hayatı boyunca iz bırakacak bir çarpıklık da böyle oluşuyor. Gençliğinde boksörlük yapan Kızıltan, yakın dostlarına annesinin ve yüzündeki izin intikamını almak ve Yunanlıları dövmek için boksa başladığını söylemiştir.
Henüz 15 yaşında Bıldırcın adlı bir dergide mizah yazmaya başlayan Kızıltan çizgi Roman konusunda uzmanlaşmış 1939'da Yeni Maceralar Dünyası, 1941'de Baytekin Maceralar Peşinde, 1950'de Yeni Afacan özel sayıları ve 101 Roman dergilerini yayınlamıştır. Ama onun asıl aşkı Beşiktaş için çıkardığı Beşiktaş Karakartallar mecmuası ve Beşiktaş Şampiyonluk Albümleri olmuştur.
Babıali'de Ankara Caddesinde Vilayet Binası karşısındaki küçücük yazıhanesi genç yazarların, futbolcuların ve taraftarların her gün uğradığı sohbet ettiği bir mekandı. Onu bir kere Mithatpaşa stadı önünde gördüm. Deniz tarafında Saat Kulelerinin önündeki merdivenlerin önünde karşılaştık. Üzerinde koyu renkte bir takım elbise ve siyah beyaz bir kravat vardı, siyah saçları arkaya doğru taranmıştı. “Merhaba Mustafa Kızıltan Bey” dedim. Şaşırdı, hani beni nereden tanıyorsun gibilerden. “Merhaba” dedi gülümseyerek. O zaman bilmiyordum ağzında bir problem olduğunu. Dudaklarının yarısı sabitdi , ağzının diğer tarafı ile gülümsemişti. Sonra aksi istikametlerde doğru ayrılarak stadyuma doğru yürüdük.
1970 li yılların sonlarına doğru bir Dolmabahçe’de bir Beşiktaş Altay maçında Beşiktaş mağlup durumda ve son dakika da bir gol kaçıyor. Numaralı tribünde maçı seyreden Mustafa Kızıltan heyecandan kalp krizi geçiriyor. Kısa süren tedavisinden sonra gene yazıhanesine dönüp Beşiktaş mecmuasını çıkartmak için çalışmalarına devam ediyor. Doktorlar kalbi dolayısı ile ona maçlar gitmeyi yasaklamışlardır. Ama Kızıltan onları dinlemez, Beşiktaş için ölmeye razıdır. Tekrar maçlara gitmeye devam eder. 1980 yılında bir Beşiktaş maçında gene bir kalp krizi geçirir. Tribündeki doktorlar ilk müdahaleyi yaparlar, ama onu kurtaramazlar. Beşiktaş sevgisini bayrak gibi kalbinde taşıyan ve o sevgi uğruna son nefesini veren adamın hayatı böyle sona ereri. Bugün Vodafone Park’ın tribünlerinde her maç çalınan, Birol Can’ın söylediği bir Beşiktaş marşı var. Sanki bu şarkı Mustafa Kızıltan’ın hayatının özetidir :
Senin her makalen hoştur, güzeldir. Ama bu makale değişik bir şekilde etkiledi beni.
Öncelikle şu cümlen beni beni çok üzdü: “Kitapların içinde Beşiktaş ciltleri, şampiyonluk albümü ve hatıra defterim yoktu.”
O kadar üzüldümki bilemezsin. Yazıyı okurken bu cümlene gelmeden saniyeler önce sevinç içindeydim. “ Beşiktaş ciltleri, şampiyonluk albümü ve hatıra defterim şu anda kitaplığımın baş köşesinde, ve arasıra onlara göz atıp bir burukluk içinde geçmişi anıyorum” diye yazacağını ve böylece benim de bu muhteşem eserlere ilk fırsatta bakıp senin yazılarını okuyacağımı düşünmüştüm. Senin yazdıklarını okuyunca bütün bu hayaller suya düştü. Beni bu kadar üzen bu durumun seni ne kadar etkilediğini ve üzdüğünü çok iyi tahmin ediyorum.
Bu üzüntüyle yazını okumaya devam ettim. Rahmetlik Mustafa kızıltan Bey ile İlgili anıların ve onun hayatını anlatan cümlelerin beni gerçekten çok etkiledi. Belki inanmazsın ama gözlerim yaşardı birkaç damla gözyaşı bile döküldü. Hiç tahmin etmiyordum böyle olacağını.
Neticede, senin yazılarınla zaten Beşiktaş’a olan sempatim vardı. Ama bu yazınla, Küçüklüğünde çok koyu bir fenerbahçeli olan, ama Amerika’ya geldiğinden beri hem futboldan hem de Fenerbahçe’den yavaş yavaş soğuyan bu arkadaşını sonunda bu yazınla Beşiktaş taraftarı yaptın. Bu başarından dolayı kutlarım seni.
E.Ö.
Ve Kasım 2022 de uzun zamandır aradığım 1960 Şampiyonluk Albümüne kazanma sevinci -İngilizce
Joy of finding a childhood book with my picture in it. In the 1959-1960 season I had followed Beşiktaş becoming the First National League Champions of Turkish league.
I had given my weekly allowance of 10₺ to Beşiktaş magazines special Championship booklet to be published in 1960.
Years passed and I had lost the book which was so important to me. I finally found a copy with a missing cover on the internet for 2000 ₺(over$ 100). I bargained and purchased it for 500TL. Next step was get the book binded with the original cover picture I found on the internet. And that was done in İstanbul at a book binding shop for a mere 50 ₺.
Also while in Beşiktaş Province in İstanbul the owner of a restaurant showed me some old Beşiktaş magazines with the same 1960 Championship booklet in it