Minyaturde Bahariye adalari bir balik gibi gorunuyor.
Halic ve Birinci Bahariye Adasi
BAHARİYE ADALARINA ÇIKARMA
“Bahariye Adalarında Bir Gezi” diye de başlık atabilirim bu yazıya, ama bilerek atmadım. Nedeni de bu adacıkları yakından görmek kadar üzerlerine çıkıp “bu adalara ayak bastım” demekti niyetim. İzah edeyim.
İstanbul’a her gelişimde şehri karış karış gezer, fotoğraflar çeker sonra da anılarımı gezdiğim yerlerin tarihi ile harmanlayıp birkaç satır yazarım. Ama bu gezdiğim yerler turistlerin gezdiği, bilinen yerlerden çok, az bilinen ya da hiç bilinmeyen yerlerdir genellikle. Bu yerler yerin altında da olur, yerin üstünde de, denizin altında da olur, tepenin zirvesinde de. On yıl kadar oluyor, Kaybolan ada Vordonisi’yi yazdım, hani çoğu İstanbullunun pek bilmediği onuncu Prens Adasını. Geçenlerde birkaç arkadaş ve okurdan bir tebrik maili aldım. “Yahu senin yazdığın, Bostancıdaki Çakır Feneri’nin altındaki göçmüş adayı İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Deniz Altı Turizmi ne açıyormuş” diye. İnternet ’e baktım bütün gazetelerde Vordonisi yeni bir keşif gibi resim ve makaleler le tanıtılıyor. Gene aynı şekilde Pargalının Canfeda Çıkmazındaki mezarını araştırıp, iz sürüp, fotoğraflarını çekip Selçuk Erarslan arkadaşımla internet de ilk defa biz tanıtmadık mı ?. Sonra “Tarihin Arka Odası”* da oraya gidip, çitlembik ağacının önünde dua edip TV de halka tanıtmadı mı?. Sonra da oraya Pargalı İbrahim Paşanın mezarı diye levha asıldı.
Bahariye Adaları’da böyle pek bilinmeyeni anlatma isteğinden doğdu. Oraya gidecek, görecek ve üzerine çıkıp ayağımı basacaktım. Bahariye adaları deyince değme İstanbullu’dan bu adaların nerede olduğunu bilene rastlamadım. Herkes Kadıköy’deki Bahariye semtini biliyordu ama Bahariye adalarını hiç duymamıştı. Ben de zaten bu adalara gideni ve üzerine çıkanı hiç duymamıştım. Oysa bu adaları İstanbullular biliyordu, hatta tarihe meraklı, Eyüp’ giden yabancı turistler bile biliyordu. Bunlar eski Haliç minyatürlerinde bile görülen halk arasında “Haliç adaları” ya da “Çöp adaları” denilen adalardı.Kimbilir Pier Loti’den belki siz bile çayınızı yudumlarken seyretmişsinizdir bu adaları.
*Murat Bardakçının sunduğu TV programı.
Ikinci Bahariye Adasi 2008
Pier Loti'den Bahariye adasina bakis 2008
Bahariye Kadıköy’de olduğu gibi bir semt ismi Haliçte Sütlüce karşısındaki Eyüp ile Silahtarağa arasındaki semt. Bu semtin hemen karşısında ki deniz seviyesindeki iki küçük adacığa da fetihthen itibaren Bahariye adaları adı verilmiş. Bizans devrinde Eyüp ve civarı ormanlık ve fundalık bir alanmış ve burayı imparatorlar daha çok avlanmak için kullanırlarmış. Aynı zamanda bu bölge manastırları ile de tanınıyor. Bugün Eyüp mezarlığı olan bölge de Kosmos ve Damionas adlı iki azizin adına yaptırılan bir manastır varmış. Osmanlı zamnında Bahariye denilen bu bölgeye de bu nedenle o zamnalar Kosmodion, adalara da Kozmodion Adaları deniyormuş. Aslında Kosmos ve Damianos hastaları iyileştirmekte çok yetenekli olan iki hekimmiş. İnsanlar onların şifasına o kadar inanmışlar ki bu iki doktor öldükten sonra önce dini alim sonra da aziz olarak kabul edilir olmuş.
İstanbulun fethinden sonra burası bahar mevsiminde ağaçların ve çiçeklerin güzelliğinden dolayı Bahariye diye anılmaya başlanıyor. Alibeyköy ve Kağıthane derelerinin Haliç’e indiği yerler çamurdan arındırılıyor, iskeleler yapılıyor ve insanlar buralarda sandallar ile kürek çekip Bahariye adalarına kadar dolaşıyorlar. Bahariye semti ise yalılar ve konaklarla donatılmış bir sayfiye şehri görünümüne bürünüyor. Bizans’tan kalma manastırların yerlerini de zamanla mevlevi tekkeleri alıyor. Bunların en ünlüsü de Bahariye semtinde bugün yıkılmış olan Beşiktaş tekkesi. Lale devrinde en güzel günlerini yaşayan semt Patrona Halil isyanı ile büyük bir katliam ve yıkıma sahne oluyor. Zamanla önemini kaybeden semt ve adaların etrafında çevredeki kirlenmeden dolayı çöpler birikmeye başlıyor ve adalara bu nedenle çöp adaları tabiri yakıştırılıyor. 1980 ler den sonra Haliç’in temizlenmesi ile adalar tekrar doğal bir park haline dönüştürülüyor. Günümüzde Haliç ve civarında ki semtlerin parklarla çevrilmesi ve eski yapıların tekrar ihya edilmesiyle ve Eyüp semtinin tarihi ve turistik önemi dolayısı ile Bahariye adaları bir kere daha önem kazanıyor.
Bundan iki yıl kadar önce gene bir Ekim günü Selçuk arkadaşımla Balat civarında Theodosius surlarını gezdikten sonra Bahariye’ye doğru yürüyüp adaları gezmeye niyetlenmiş ama aniden başlayan yağmur dolayısı ile bu planımızı ertelemek zorunda kalmıştık. Kısmet 2015 yılının bu defa güneşli bir Ekim gününe nasip oldu. Eminönün’den dilenci vapuruna* bindik ve o kıyı senin bu kıyı benim, fotoğraf çeke çeke yirmi dakika sonra Sütlüce’ye vardık. Burada Osmanlı zamanında mezbaha olarak kullanılan ve son yıllarda Haliç Kongre Meclisine dönüştürülen tesislerin önünde kayıkçıların olduğunu biliyordum. Nitekim kayıkhaneye gelince burada yapılan iskelelerde irili ufaklı sandalların ve eski saltanat kayıklarına benzeyen kayıkların olduğunu gördük ve iskelelerde çalışan bir kayıkçı ile bizi her iki adaya da götürmesi için 80 TL ye anlaştık.
Motorumuzun kaptanı önce bize adaların üzerine çıkmanın yasak olduğunu söyledi. Nedenini sorunca, “orası tek doğal alan, o da bize kalsın diye kestirip attı. Ama Selçuk, “bak abim taa Amerika’dan bu adaların üzerine çıkmak için geldi !”deyince kayıkçı adaların batıya bakan arka kısmından karaya çıkmamıza razı oldu. İstanbul tarafına yakın olan ilk ada ikincisine oranla çok daha yeşil ve ağaçlıklı bir bitki örtüsü ile kaplı. Adanın etrafında ördekler yüzüyor, üzerinde ise kazlar, karabataklar uçuşuyordu. Tek bir balıkçıl kuşu ise bir demir çubuğun üzerine türemiş dinlenip etrafı seyrediyordu. Adanın Bahariye‘ye bakan yüzü sapsarı tomurcuklu lila renginde yabani yıldız patıları ile kaplı idi. Kayıkçı motoru sahile yaklaştırdı ve bağlanacak bir yer olmadığı için ikimizde sandaldan atlayarak karaya çıktık. Kara deniz seviyesinden ancak yarım metre yüksekliğinde killi toprakla başlıyor, içeriye doğru gittikçe yeşilleniyor. Bitki örtüsünün olmadığı yerler martıların atıkları ile beyaz bir halı gibi görünümündeydi. Adalara çıktığımızı kanıtlayan birkaç fotoğraf çektikten sonra kıyıdaki toprağa saplanmış motora önce ben atladım, sonra Selçuk. Ama kayık toprağa saplandığı için bir türlü geri geri gidemiyordu. Benden daha civan olan Selçuk tekrar karaya çıktı ve kayığı iterek kıyıdan kurtardı ve çevik bir hamle ile tekrar içine atladı. Böylece bir projemizi daha başarı ile sonuçlandırmıştık.
Kıyıya çıktıktan sonra, Haliç Kongre Merkezini ve orada I.B.B tarafından yenilenmiş Elif Efendi Mevlevihanesini gezmek istedik ama kapıdaki güvenlik elemanları içeriye girmenin yasak olduğunu söylediler. Bizde Sütlüce iskelesinin yanında birer ıhlamur içerek bizi tekrar Eminönü’ne götürecek vapuru beklemeye koyulduk.
Cem Özmeral
19 Kasım 2015
Dublin, Ohio
*Dilenci vapuru Üsküdardan kalkıp , Eminönü ve Karaköyden başlayarak Haliçin her iki kıyısındaki tüm iskelelere uğrayarak Eyüp'e giden vapura halk arasında verilen isim.