İstanbul yaz yaz bitmez bir şehir. Ama benim gibi İstanbul’u yılda bir kez, o da ancak en fazla iki hafta görüp gezen bir yazar için semtler ve konular bir yerde tıkanır. O zaman da tanıdıklar imdadıma yetişir. Bazen onların yolladıkları bir e- posta, ya da paylaştıkları bir fotoğraf bana ilham verir ve yeni bir yazı konusu ortaya çıkar. Bu ilham perileri içinde de en başta gelen şüphesiz Parisli dostum, eski Bostancılı Ara Kebapçıoğlu dur. Ara İstanbul’a yılda en az iki kez gelir ve eşiyle semt semt şehri gezer. O bu semtlerin çoğu İstanbullu’nun gezmek için gitmeyeceği Sulukule,Yeldeğirmeni, Sultanhamam, Fener, Fatih gibi tarihi dokusu zengin olan yerlerdir. Ünlü fotoğrafçı Güler’le aynı ilk adı paylaşan Ara, çektiği fotoğraflarla da sanki onunla yarışır. Kitapçı vitrininde bir sokak kedisi, sokak köşesinde tezgah kurmuş yaşlı bir bıçak bileyicisi, sahil yolunda balonlara tüfekle nişan aldıran bir baloncu, Samatya gazhanelerinden arta kalmış bir gazometre ya da Şehzade camiinde avizelerden birinin içine yerleştirilmiş bir devekuşu yumurtası onun fotoğraf makinesine giren sıra dışı karelerdir.
İşte gene böyle bir ilham tutulması yaşadığım sırada Ara’dan e posta ile bir dolu İstanbul karesi geldi. İçlerinden en ilgimi çekeni de Büyük Çekmece de Sancaklar Camii ile ilgili fotoğraflar oldu. Kırsal bir alanda, ana yollardan uzakta olan bu cami mimarı yapısı ve tasarımı ile gerçekten alışagelmiş camilerin hiç birine benzemiyordu. Hemen bu camiyi ilk gelecek İstanbul seyahatimde “görülecekler listesi”ne aldım ve bu çok değişik yapı ile ilgili bilgi toplamaya başladım.
SANCAKLAR CAMİİ
Sancaklar camii yeni yapılmış bir cami. Büyük Çekmece de Fatih Kolejine yakın, ana yollardan uzakta, toplu taşıma araçlarının ulaşmadığı bir kırsal alanda yapılmış. Caminin mimarı Emre Aralot. Tasarım Singapur’da yapılan Dünya Mimarlık Kongresinde dini yapılar kategorisinde birincilik kazanmış. Dışarıdan bakıldığında bu yapının bir cami olduğunu anlamıyorsunuz. Minare yerine minare kulesi diyebileceğiniz bir taş kule var üstünde. Uzaktan bakınca caminin binasını hiç göremiyorsunuz. Bir kule, önünde iki taş duvar, duvar renginde gri parke taşları ile basamak basamak meyilli arazide taş merdivenlerden aşağıya doğru iniliyor. Parke taşlarının aralarında yeşil yabani otlar ve tabii bir çim örtüsü var. Doğa ile insan yapısı tam bir uyum içinde birbirini tamamlamış. İlk izlenimde Ege’nin bir kıyısında antik çağdan kalma taşlar arasında bir kırlık alandasınız.
Ancak taş duvarlara gelince bir camiye yaklaştığınızı fark ediyorsunuz.. Giriş bölümündeki duvara belli belirsiz bir “Sancaklar Camii” yazısı yontulmuş. Minare kulesinin tepesinde de altın yaldızla çok güzel bir hat çekilmiş, Allah-u Ekber sözcüğünü içeren. Bitki örtüsü içindeki taş merdivenlerden yerin altı metre altına iniyorsunuz. Tabanı çakıl taşları ile döşenmiş tabii bir havuzun içindeki taşlara basarak yürüyorsunuz. Havuzun derinliği o kadar az ki sanki yağmur suları çakıl taşları içinde birikmiş izlenimi uyandırıyor sizde.Sonra dar bir geçitten yer altındaki caminin içine giriyorsunuz. Burası bir mağara şeklinde tasarlanmış. İnsanı dış dünyadan koparan, inziva’ya götüren, ruhunu arıtan, ibadet edeceğin, inandığın ile baş başa kalacağın bir yer. Mimar Emre Aralot, dünyadan kendini soyutlayacağın bu alanı Hz. Muhammet’in Hira vadisinde kendisine ilk vahi geldiği mağaradan esinlenerek tasarlamış. İçerde insan yapısı bir aydınlatma yok. Mihrabın üstünden içeriye giren güneş ışığı bir hat halinde hocanın önünde secdeye yatanların ilk iki sıralık bölümünü aydınlatıyor. Arka bölüm ise loş bir karanlık içinde. Caminin içinde ne bir işaret, ne bir saat, ne bir dev şamdan var. Sadece boydan boya siyah cam duvar üstünde beyaz yazıyla bir hat şaheseri. Bu “vav “ harfi ile başlayan zikir ayeti. Zikir ayeti Allah’ın Vahid ismini ve birliğini simgeliyor. Vav harfi hattatlara ilk öğretilen harf. Altı rakamını dolayısı ile İslamın altı şartını simgeliyor. Kimine göre insanın secdedeki halinin bir temsili, alnını yere dayamış huşu içinde bir insanın. Kimine göre de daha doğmamış bir ceninin ana karnındaki hali. Acaba Ara Güler bizim Ara’nın yakaladığı, vav harfi içinde secdeye yatmış gerçek kişiyi gösteren siyah beyaz kareyi görse, kim bilir ne yapardı?
Camiinin banileri Sancaklar ailesi. Mimar Emre Aralot 1200 metrekarelik alana yayılan ibadethaneyi 650 kişiyi alacak şekilde tasarlamış. Ve yalnız bir camii olarak değili aynı zamanda bir yaşam alanı olarak da. Tesisin bir de kütüphanesi var. İslam dininin sadeliğini ön plana çıkaran, doğayı yakıp yıkmadan insan eliyle harmanlayan bu camiyi inşallah ilk fırsatta gezeceğim. Yazıya da o zaman edineceğim izlenimleri eklenecek.
Cem Özmeral
3 Aralık, 2013
Dublin, Ohio
SANCAKLAR CAMİİ GEZİSİ EKIM 2015
SANCAKLAR CAMİSİ GEZİSİ
Ekim ayında parçalı bulutlu bir gün Dolmabahçe’de inşaatı süren Vodafone arenanın önünde istanbullite muhabirimiz Selçuk’la buluştuk. Bugunkü istikametimiz Büyükçekmece. Burada uzun zamandır görmek istediğim Sancaklar Camisi ni görmeye gideceğiz.Selçuk herzaman ki gibi yolun keşfini yapmış, iki ay önce eşiyle giderek yolları öğrenmiş ve camii gezmiş. “Trafik olmazsa bir saati bulmaz abi” diyor Selçuk. Ataşehiri geçerek TEM otoyolu na çıkıyoruz. Trafik oldukça açık, yollar da mükemmel. Daha önce hiç görmediğim, ama adını sıkça işittiğim Avrupa yakasının yeni semtlerinden geçiyoruz : Sultangazi, Başakşehir, Esenkent, Hadımköy. Hayretle TEM Karayolu nun iki tarafındaki gökdelenleri , AVM leri ve rezidansları seyrediyorum. Yapılar o kadar büyük ve inanılmaz boyut ve şekillerde ki, uzayda başka bir gezegende miyiz, Katar’damıyız, Chicago’damıyız bilemiyorum.
Sonunda Büyükçekmece gölünün kuzeyindeki tepelerde Hadımköy yakınlarında Sancaklar camiinin bir saat kulesine benzeyen tek minaresi göründü.Caminin hemen karşısında Fatih Üniversitesinin kampüs kapısı var. Yavaş yavaş çiselemeyen başlayan yağmur altında arabadan indik, başıma parkamın kapüşonunu geçirdim. Arabaların park edildiği düzlük parke taşlarıyla döşenmiş, bu taşlar ile aynı gri renkte iki duvar ve yanından aşağıya doğru inilen taş merdivenler. Taş merdivenlerin arası yonca yaprakları ve çimlerle kaplanmış.Tepeden bakınca aşağıda yapılaşmanın çok seyrek olduğu yemyeşil bir ova görülüyor, yer yer uçları püsküllü sazlar rüzgarla bir yöne bel vermiş, yabani bir kaz sürüsü çimlerin üzerinden havalandı, aşağıya göle doğru uçuyor.
Merdivenlerden yavaş yavaş inerek eski sandıklara benzer musalla taşlarının olduğu bir avludan geçiyor ve tepenin alt bölümündeki küçük kapıdan yer altındaki camiye giriyoruz. Caminin içinde de tek bir renk hakim o da gri. Düz zemin yerine, basamak basamak kademe kademe aşağıya doğru inilen bir
cami. Basamaklar ve zemin gri halı ile duvardan duvara döşenmiş. İçerden ne bir avize , ne bir dev şamdan. En alt bölümde namaz kılınacak düz bir alan var. Namaz alanının tam ortasında duvar sanki ikiye yarılmış, buraya tavandan gün ışığı bir hüzme halinde iniyor.Kıble yönündeki bu boşluk imamın cemaat önünde namaza durduğu mihrap. Mihrabın birkaç metre sağında yarım daire şeklinde üst üst altı basamakla çıkılan bir podyum var. Tepeden gene gün ışığı ile aydınlanan bu platform hocanın vaaz verdiği minber.Caminin tavanı da tabanı gibi gri renkte iç içe geçirilmiş geometrik kayığa benzeyen kabartmalarla bezenmiş. Sol taraftaki duvar boydan boya siyah bir camla kapatılmış, üzerinde hat yazısı olan bu cam siyah bir ayna gibi caminin sağ tarafını aynen yansıtıyor.
Birazdan beyaz cübbesi içinde caminin imamı içeri geliyor ve mihrabın önüne geçerek namaza duruyor. Perşembe günü öğle namazında arkasındaki cemaat yalnızca altı kişi. Selçuk Cuma namazlarını kılan bir arkadaşım. Bana dönüp , “abi burada dağ başında böyle bir cami yapmaya gerek varmıydı ?”diye soruyor.Sancaklar Camii mimarisi, tasarımı, sadeliği ve olağan dışılığı ile gerçekten çok güzel bir yapı. Ama burada cami olarak işlev görmesinden çok mimarı güzelliği ile burayı duyarak uzaktan geleceklerin ilgisini çekeceği muhakkak.
Sancaklar camisinden İstanbul’a dönüşümüzün en güzel bölümü Selçuk’un beni götürdüğü et lokantası ve orada yediğimiz et yemekleri ve lahmacunlardı. Ama sonrası yağmur altında adım adım giden trafikte Ataşehir’e tam beş saat süren stres dolu bir yolculuk. Oradan da Bağdat Caddesine çıkan yolu kaçırdığımızdan Kadıköy’de maç trafiğine girişimiz ve lokantadan çıkışımızdan tam altı saat sonra Çiftehavuzlardaki evime gelişimiz. Size önerim eğer Sancaklar camiini görmek istiyorsanız ya toplu taşıma araçlarını kullanın ya da arabayla çok erken yola çıkıp öğlen olunca da geriye dönün.
Cem Özmeral
2 Kasım 2015
Dublin, Ohio
Ara Kebapçıoğlu'nun yazıya yorumu:
Sevgili Cem,
Sancaklar Camii'nin sadeligine yakisacak sade bir dille yolladigim birkaç resim ve satirin "ambalaj"ini yapmisin. Tesekkürler. Bir de beni adasim üstad Ara Güler'le karsilastirip mahçup etmeseydin daha iyi olurdu. Hadi neyse, cömertligine veriyorum.
Baharda görüsmek umuduyla, sevgiler
Ara
Ve benim ona yanıtım:
Sevgili Ara, bit'-tab Ara Güler büyük üstad. Ama sen de onun yetişmiş bir öğrencisi gibisin. Çoğu kimse bütünü kareye sokamaz. Ve de Ara'nın gördüğüne bakar ama onu göremez. Aşağıda ki Ara Güler'in Allah yazısı altındaki kızlar karesi ile senin vav harfi içinde secde eden adam fotoğrafın bu usta çırak ilişkisine bir örnek. İnşallah gönlünü aldım. Sevgiler.