1963 yılıydı, tam elli yıl önce Beşiktaş Fenerbahçe maçını genç bir Beşiktaş taraftarı olarak “yeni açık”tan seyrediyorum. Hakem maçı bitirmek için düdüğünü ağzına götürmüştü. Eski Beşiktaşlı o zaman Fenerbahçeli Şenol Birol onsekiz çizgisine yakın bir yerde “Hoca” Sabahattin’i geçti ve topa olanca gücüyle vurdu. Topun o zaman Beşlktaş kalesini koruyan eski Fenerbahçeli kaleci Özcan Arkoç’un ellerinin yanından geçtiğini gördüm ve gözlerimi kapadım, ağlara gidişini seyredemedim. Gözlerimi tekrar açtığımda on Fenerbahçeli futbolcunun Şenol’un üstünde küme küme olduğunu gördüm. Hakem santrayı gösterdi ve soyunma odasına koştu. Fenerbahçe maçı 1-0 kazanmıştı. Gençtim, ağlamaklı olmuştum, akşam eve dönerken vapurda nasıl perişan ve üzgün olduğumu hatırlıyorum.
Yıl 2013, üçüncü ayın,üçüncü günü, tam elli yıl geçmiş aradan. Benimle aynı yıl doğan İnönü stadı yıkılmadan önce Fenerbahçe ile Beşiktaş son derbiyi oynayacak.Columbus Ohio’daki evimde lig TV’yı açtım, üzerimde FEDA t-shirti ve Beşiktaş eşofmanı. Evde yalnız olunca heyecandan maçı seyredemiyorum. Giyindim dışarı çıktım, futbolcular 11 -12 km koşacaklarsa bende 6-7 km yürürüm dedim. Hava soğuk, kar serpiştiriyor. 45 dakika sonra eve geldim, half time da skor 1-1. Kendime bir kahve yaptım, içtikten sonra ikinci devre için gene dışarı çıktım, bir kırk beş dakika daha yürüdüm ve eve geri geldim. Televizyonu açtım. Şansal Büyüka Olcay’ın son saniyede attığı golü anlatıyor ve belki de bir derbide atılan ve santrası yapılmayan tek gol diyordu. Ama yanılıyordu. Çok, ama çok sevindim. Eminim benim elli yıl önce üzüldüğüm gibi kendini kahreden genç Fenerli taraftarlar vardı. O günü düşündüm içimde buruk bir sevinç vardı.
Sosyal medyada ilk tebrikler Fenerli dostlarımdan geldi. Futbol da önemli olan dostluktu, uzun vadede sonuçlar eşitleniyor, tarih hep tekerrür ediyordu. Ben hep o Metinli, Lefterli, Necmi’li yılları, Mithatpaşa stadında üç büyüklerin taraftarlarının yan yana seyrettiği maçları düşünüyordum. Akşama oturup yemekle beraber maçı seyredeceğim.