İstanbulda bugüne kadar sayısız cami, kilise, kule, dikilitaş, hamam, çeşme, sebil, bina, köşk, yalı, müze, köprü, sur, kale, hisar,istasyon, iskele,çarşı, park, koru, kütüphane, mezarlık ve türbe gezdim yada gördüm. Her gidişimde de gezmeye ve görmeye devam ediyorum. Bu son gidişimde eğer yolum düşerse deyip Topkapıdaki Anıt Mezarları da listeme almıştım. Yolum aslında hep düşer, E-5 Kara yolundan çevre yoluna doğru araba ile giderseniz hep Turgut Özalın ve Menderesle arkadaşlarının Anıt mezarlarının yanından geçersiniz. Özalın anıt mezarının gökyüzüne saçayağı gibi yükselen sütunları ve tepesindeki devasa gülle, bir tepenin üzerinde size görünür. Ama araba o kadar hızlı geçer ki oraya giden yol neresidir, kapısı nerededir göremezsiniz.
Googledan bastığım haritadan Edirnekapıdaki Mihrimah Sultan Camiini gezdiğim gün ikinci durağımı Anıt mezarlar olarak belirledim. Edirnekapı surlarının Ulubatlı Hasan kapısından çıktım, tepeden aşağıya bakınca aşağıdaki vızır vızır işleyen karmakarışık karayollarının arkasındaki tepede anıt mezarların ikisi de gözüküyordu. Gidilecek yer yürüme mesafesinde idi ve ilk bakışta 10.Yıl caddesinden karşıya geçerek oradaki yollardan karşı tarafa yürüyeceğimi zannettim, ama yanılmışım. Bir noktada yaya kaldırımı bitiyordu, mecburen gerisin geriye geçerek Adnan Menderes Bulvarına kadar indim. Burada da biraz safça on dakika kadar karşıdan karşıya geçmek için bekledim. Ama ne gezer, trafik sanki yüz kilometre süratle nefes almadan akıyor. Buradan karşıya geçmek intihar sayılacağından en yakın yeraltı geçidini aradım ve sonunda Topkapı metro istasyonu durağına inip Adnan Menderes Caddesine geçtim. Dışarıdan bakınca Turgut Özalın Anıt Mezarının bulunduğu tepeye çıkan duvarın arkasında, yemyeşil çimler, çam ve selvi ağaçları içinde bir park görüntüsü var. Ama yol sonunda kıvrılıp tepeye varınca bir mezarlığa geldiğinizi anlıyorsunuz. Ben hep anıt mezarların başlı başına bir tepede olduğunu düşünmüştüm. Oysa iki Anıt Mezarda Topkapı mezarlığının sınırları içinde ve onun yamaçları üzerine inşa edilmiş.
Mezarlığın parke taşlı yolu ve etraftaki mezarlar son derece bakımlı ve intizamlı. Turgut Özalın Anıt mezarı ana yolun solunda mezarlığın hemen girişinde. Kapıda oldukça büyük bir güvenlik binası var. Güvenlik görevlisine bir Merhaba dedikten sonra merdivenlerden aşağıya inmeye başladım. Dik olmayan otuz kadar basamakla Anıtmezarın bulunduğu taş düzlüğe iniyorsunuz. Sol tarafta bir bayrak direği, anıtın etrafındada çam ağaçları var. Kahve rengi mor karışımı lahitin tepesinde cami kubbesine benzeyen asma bir dam görülüyor. Bu yarım küre şeklindeki çatı etrafındaki sekiz adet ayağa tuturulmuş. Ayaklar gök yüzüne doğru uzanıp tepede Osmanlı harp miğferine benzeyen bir ikinci damda birleşiyorlar. Bu damın altında koca bir atlas küre var. Aşağıdan yukarıya bakarsanız bu kürenin ay çiçeği şeklindeki bir tepsiye oturtulmuş olduğunu görüyorsunuz. Sekiz ayağın iç kısımında gök yüzüne doğru çevrilmiş projektörler konulmuş.
Anıta dışarıdan bir bütün olarak baktığımda, bana rengi ve boyutları hariç sanki Tahrandaki meşhur Azadi Anıtını anımsattı. Bir kaç kare resim çektikten ve gerekli taziye ve görevleri yerine getirdikten sonra merdivenlerden tekrar yukarıya çıkarak Topkapı mezarlığının ana yoluna çıktım.
Menderes ve Arkadaşlarının anıt mezarlarıda Özalın anıt mezarından birkaç yüz metre ötesinde ve yolun gene aynı tarafında. Giriş boydan boya arabaların durması için demirden, raylı bir parmaklıkla kapatılmış. Kapalı olan parmaklığın yanında açık olan küçük kapıdan bahçeye girdim. Anıt mezar tam karşınızda, büyük mermer taşlardan yapılmış bloklarla kaplı avlunun bitiminde. Avlunun solunda minaresi olmayan küçük bir cami yada mescit var. Anıt mezara dokuz mermer basamakla çıkılıyor, basamakların hemen yanında özürlüler için dik bir rampa yapılmış. Bizde bu tip rampaların standardı nedir bilemiyorum ama bana yerlerinin kaygan mermer olması ve dik açısı biraz ters geldi. Özalın anıt mezarında böyle bir rampa yok, herhalde bu rampa Adnan Menderesin oğlu Aydın Menderes düşünülerek yapıldı, ama ne güzel başka vatandaşlarda faydalanıyor, diye aklımdan geçiriyorum.
Yukarıya çıkılan merdivenlerin sağ tarafında iki tane bayrak direği ve üzerlerinde Ayyıldızlı bayrak var. Hemen altında mermer bir kaidenin üzerinde pirinç panellerin üzerinde 1960 darbesinden sonra yapılan Yassıada mahkemeleri sonucu talihsizce idam edilen Başbakan Adnan Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlunun hayat hikayeleri anlatılıyor. Bu Anıt Mezarın diğerine nazaran çok daha sade ve iddiasız bir görüntüsü var. Üç lahitin üzerindeki dam daha basık ama daha geniş bir alanı kaplıyor. Damın Topkapı Sarayındaki sivri külaha benzeyen Divan Kulesini andıran bir görüntüsü var. Bu, yanlara doğru hasır bir şapka gibi açılan sivri külah sekiz mermer sütunun üzerine oturtulmuş. Altında da üç tane kırçıllı mor mermerden yapılmış piramit şeklinde lahitler. Alttan birbirlerine bitişmiş, adeta el ele tutuşmuş bu lahitlerden en ortada, diğer ikisinden biraz daha cüsseli olanı Adnan Menderese, onun solundaki Fatin Rüştü Zorluya, sağındaki ise Hasan Polatkana ait. Başımı kaldırıp yukarıya külah damın içine bakıyorum. Güneş ışığının içeri sızdığı beyaz sisli camların üzerinde rengarenk laleler var: mor, kırmızı, mavi çiçekli ve yeşil yapraklı.
Lahitlerin arkasına geçiyorum mermer avlunun bir balkon gibi tepenin üzerindeki uzantısından aşağıdaki yeşilliğe, biraz alttaki trafiğe ve karşıdaki tepedeki Mimar Sinanın en güzel camilerinden biri olan Mihrimah Sultana bakıyorum. Buradan, manzara ne kadar güzel diye düşünüyorum. Sonra aklımdan on üç yaşında bir çocukken her gece radyoda dinlediğim Yassıada duruşmaları geçiyor: Sanıklar getirildiler, bağlı olmayarak yerlerine oturtuldular......... O gün Yassı Adada sanık sandalyesinde oturanlardan hepsi bir zaman sonra bütün acılara rağmen dışarı çıktılar, ailelerine, çocuklarına kavuştular, sonra iade-itibar edildiler hatta bazıları tekrar politikaya atıldılar. Darbenin bütün bedelini bu üç insan ve aileleri ödedi. Bu duygular içinde tekrar lahitlerin ön kısmına geçtim, kısa bir zaman sonrada merdivenlerden aşağıya indim. Giderken çıkışın sağındaki küçük mescit binasına girip burayı gezdim. Girişte küçücük bir namaz odası, bayırdan aşağıya inilen kattta burada çalışanlar için ayrılmış oda ve abdest alma yerleri. Sonra yukarıya çıktım mezarlığın dışına çıkarak gerisin geriye duvar kenarından yürüdüm ve Adnan Menderes caddesindeki Topkapı Metro istasyonuna indim. Bu şehr-i İstanbulun bir de altı vardı ve Tüneli saymazsak ben ilk defa şehrin altından geçen Metroya binecektim.