ISTANBUL’LU OLMAK
Bana soruyorlar. Istanbul'lu olmak için, illaki Istanbuldamı doğmuş olmak gerekir? Haaşa! Ama bence en azından çocukluğunuz veya gençliğinizin büyük bir bölümunu İstanbulda geçirmiş olmanız gerekli. Yoksa sen gel kırkından sonra Istanbul'a yerleş," nerelisin?" deyince de , "Istanbulluyum" de. "Içindenmisin ? "diye sorarlar insana**
Muhakkak, Istanbullu olmak diye bir mecburiyet de yok. İstanbul vatandaşı olabilirsiniz, İstanbul sever olabilirsiniz, İstanbul hayranı olabilirsiniz. Ama Istanbullu deyince, ben dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, bu şehre, bir sevgiliyi sever gibi gönül ve his bağı ile bağlı olan kişiye derim. Ondan ayrı oldunmu devamlı hasretini çekersin. Eski büyüklerden birisine sormuşlar:" Ankaranın en çok nesini seversin?" diye. Yanıt; "Istanbul'a dönüşü" olmuş.
Lamartine bir Istanbullu değil, ama bir Istanbullu dan da güzel hislerini şöyle anlatmış:
"Istanbul'u görünce, gayri ihtiyari haykırdım ve Napoli körfezi ile onun bütün büyülerini ebediyen aklımdan çıkardım.Bu latif ve muhteşem bütünle herhangi bir şeyi mukayese etmeye kalkışmak, hakikate karşı bir hakaret olur"
. Evet, İstanbul işte insanı ilk bakışta büyüleyen bir şehir. Bana deselerki, sana bir turist vereceğiz. Bu turistin Istanbulda bir günü var, kendisini gezdir. Nerelere götürürsün?
Diyecekseniz ki ; Kapalıçarşı, Sultanahmet, Ayasofya, Süleymaniye, Topkapı Sarayı, Dolmabahçe v.s. Kesinlikle hayır! İkinci bir gün verirseniz, sizi buralara götürebilirim. Ama bir günümüz varsa, İstanbulu ençok sevdiğim üç tepeden göstermek isterim size. Bunlar sırasıyla Perada'ki Galata Kulesi, Eyüp sırtlarında'ki Pierre Loti kahvesi ve Anadolu yakasındaki Büyük Çamlıca tepesidir.
Yahya Kemalin bir şiirinde "Sana bir tepeden baktım bugün Aziz Istanbul" der. Bu tepelerden Istanbulu temaşa etmek ve hissetmek ne güzeldir. Pierre Loti'de içilecek demli bir çay ve yenecek sıcak bir simit, Galata Kulesinde öğlen vakti yüzlerce minareden gelen ve birbirine karışan bir ezan korosunu dinlemek, Çamıca tepesinde gurubu ve özelikle Altın Hançeri seyretmek ne güzel bir histir. Sizi bu tepeler götürürken muhakak Şehir Hatları vapurlarını tercih ederdim. Eger vaktimiz uygun olursa bir Boğaz seferi de yapmayıda ihmal etmezdik. Emirganda bir çay, Beykozda kızarmış mısır, Kanlıcada bir kase yoğurt, Anadolu kavağında bir çöp midye tava, Rumeli Fenerindeki Roke restoranda bir kadeh rakı ve tavada kızarmiş lüfer. Gerisi'de can sağlığı.
Geçenlerde, eşimle uçakla San Antonio'ya gidiyorduk. Okuduğum kitap bitince çıkardım kağıt kalemi biraz fikir cimnastiği yapayım dedim.Tabii bizim fikir jimnastiğimizin İstanbul ile ilgili olması şart. Konu; İstanbulun semt isimleri;
Taşlara olan tutkudan doğan isimler: Çemberlitaş, Kabataş Dikilitaş, Nişantasi, Beşiktaş, Taşkızak, Atlamataşı.
Eskiden köy olan semtler: Hasköy, Karaköy, Arnavutköy, Zekeriyaköy, Arnavutköy,Boyacıköy, Feriköy, Kadiköy,Yeşilköy, Mecidiyeköy, Ortaköy.
Fenere ilgili semt ve fenerler: Feneryolu, Fenerbahçe, Fener(Fanari), RumeliFeneri, Anadolu Feneri, Yeşilköy Feneri (Ayastefanos), Ahırkapı Feneri,
Bahçe ile ilgili semtler: Dolmabahçe, Paşabahce, Fenerbahçe, Bahçekapı, Bahçelievler.
Kule ile ilgili semtler ve Kuleler: Sulukule, Yedikule, Kuledibi, Galata Kulesi, Kız Kulesi, Beyazıt Kulesi, Dolmabahçe Saat Kulesi, Yildız Saat Kulesi, Kuleli Askeri Lisesi
Kapilarla ilgili semtler: Topkapi, Ayazkapi, Edirnekapi, Silivrikapi, Ahirkap;
Osmanlı Isimleri: Fatih, Beyazıt, Eyüp Sultan, Kocamustafapaşa, Haydarpaşa, Kasımpaşa, Ayazağa, Beylerbeyi, Şehremini, Osmanbey.
Rumca dan geçen semt isimleri: Psamtia (Samatya), Pera, Calcedon (Kadiköy), Skutari, (Üsküar), Moda, Levent, Tarabya, Balat, İstinye, Galata, Kalamış (Kalemici).
Bu değişik semtlerde yaşayan insanlar bir mozayıkın parçaları gibi ayri özeliklere ve kökenlere, fakat bir bütün olarakda Istanbul kültürüne sahip kişilermş. Zaten eskiden İstanbula girerken elinizde Mürür Tezkeresi olması şartmış. Yani Istanbul'a giriş izni. Anadoludan gerenler Bostancıbaşı Koprusünde, Rumelinden gelenlerde Küçük Çekmece Karakolunda tezkerelerini gösterdikten sonra çalışmak için bekar uşaklarının kaldığı yerlere yerleştirilirmiş. Geçen yüzyılın başlarıda bile İstanbulun değişik semtlerinde yaşayan insanları şivelerinden birbirinden ayırt etmek mümkünmüş. Ünlü yazar ve nesli tükenmiş rahmetli İstanbul Beyefendisi, Haldun Taner, bir yazısında şöyledemişti; "Ben eskiden kalıbına kiyafetine, bakışına, konuşma ve düşunce tarzına, el kol hareketine, yürüyüşüne bakıp; şu Nişantaşlı, su Edirnekapılı, şu Beykozlu, şu Anadoluhisarlı diye teşhisler koyardım. Yüzde seksende tutardı"
Şimdi bunların hiçbiri kalmadı. Aynen Istanbul'un yirmiyi aşkın içme suyunun kuruduğu gibi. Ama herşeye rağmen İstanbul gene güzel, gene büyüleyici ve artık bağrında yaşamayan sevenlerini kendini özletmeye devam ediyor.
Cem Özmeral
24, Nisan 2003
Columbus, Ohio.
|