VATMAN ALI BEY
Vatman Ali Beyle Üsküdarda iskele kenarindaki Haci Baba lokantasinda tanismistim. 1970 li yillarin baslari olmaliydi. O zamanlar bir bankada calisan genc bir mufettis yardimcisi idim. Hacibaba universite yillarinda amca oglum Bulent ile hafta sonlari sikca mekan edindigimiz ickili bir lokanta idi.Uskudar iskelesi yaninda iki katli bir bina. Hemen yanindan , Besiktas motorlari kalkiyor. Bir lirayim verdinmi, bes dakikada Besiktas!
O yillarda bizim Uskudarda gittigimiz iki lokanta var. Biri, Atlamatasinda , carsi icindeki Cakmak lokantasi , digeri ise iskele yanindaki Hacibaba. Cakmak daha cok carsi esnafinin ragbet ettigi , oglen yemeklerinde dolup tasan bir lokanta." Restaurant" tabiri, ozelikle Anadolu yakasindaki lokantalarda henuz kullanilmiyor. Lahmacun kulturu , kebapla raki icme adeti henuz Istanbula gelmemis. Aslinda Cakmak , Osmanli mutfagi ile unlu, ickisiz bir lokanta. Hunkar begendisi, ic pilavi, kuzu oturtmasi, arnavut cigeri, zerdesi, ekmek kadayifi en cok ragbet edilen yemeklerinden. Ama biz daha cok sahildeki Haci Baba'yi tercih ediyoruz.
Haci Baba lokantisinin alt kismi dort tarafi camekanli pencere ile kapli bir kahvehane. Salonun bir kosesinde bir cay ocagi var. Ocagin ustu , Osmanli usulu bakir bir baca ile kapli. Garsonlar ellerindeki tepsiler ile ari gibi masalara cay ve kahve servisi yapiyorlar. Kirmizi beyaz kareli ortulerle kapli masalarda oturanlarin cogu Uskudarin yerlisi: emekli memurlar, issizler, carsi esnafi .Kimisi bezik oynuyor, kimi tavla atiyor, kimi nargilesini fokurdatiyor. Salonun diger kosesinde yesil cuhali bir bilardo masasi hemen yaninda bir langirt ve iki tilt makinasi.Burasi daha cok genclerin ve ogrencilerin ragbet ettigi bir kose. Genclerin uzerlerinde genis yakali gomlekler, Ispanyol pacali , moda pantalonlar var. Bunlarin cogunun agzinin kenarinda , James Dean vari bir sigara, ceplerinde zippo cakmaklar ellerinde istakalar: bilardo toplarina menzile bakar gibi uzun uzun bakip, nisan aliyorlar.
Salonun tam ortasindan tahta dosemeli bir merdivenle yukariya ikinci kata cikiyorsunuz. Burasi Haci Babanin lokanta kismi. Musterileri de asagi kattaki gibi cesitli kesimlerden olusuyor. Ama cogunun ortak bir yani var ; aksam yemeginin yaninda bir iki tek atmaktan hoslaniyorlar. Burada salonun yola bakan geri kisminda mutfak var. On kismi ise beyaz ortulu masalarin bulundugu yemek salonu. Salonun iki yani boydan boya camekan pencerelerle kapali . Denize nazir bir masada oturdunuzmu, Besiktas vapurunun gelisini, insanlarin aksam telasi icinde akin akin motorlara kosusunu seyretmek mumkun.
Bir hafta sonu olmaliydi. Mithatpasa stadyomunda oynanan bir mactan sonra Bulent ile motorla Uskudara gectik. Niyetimiz Haci Babada birseyler atistirip birazda demlenmekti. Her Hafta sonu oldugu gibi Haci Babanin lokanta kismi oldukca kalabalikti. Istanbulda o zamanlar cogu lokantada masayi hic tanimadiginiz birisi ile paylasmaniz adetdendi. Bizde salonun on kisminda denize bakan bir masada tek basina oturan orta yasli bir musteriden masasina oturmak icin izin istedik.
Isminin Ali oldugunu sonradan ogrendigimiz ellibes - altmis yaslarinda gosteren bu zat buyuk bir nezaketle:
-Rica ederim efendim, seref verirsiniz dedi ve bize eliyle yer gosterdi.
Ali beyin onunde , cok kucuk kristal bir raki kadehi . Gene kucuk bir tabak icinde biraz sakiz leblebisi ve yaninda biraz beyaz peynir. Birazdan garson geldi ve bize once ne icecegimizi, sonra da hangi mezelerden istedigimizi sordu. Bizde birer duble kulup rakisi ve birkac soguk meze ismarladik.Garson gittikten sonra , Ali Bey :
-Efendim eskiden garson iceceginiz ickiye gore mezenizi getirir veya tercihlerini sunardi
diye soze girdi.
- Rakinin mezesi ayri , sarabinki ayridir. Ben bu , su bardagi ile raki icme adetine bir turlu alisamadim gitti . Bakin bu gordugunuz kadeh , bana baba yadigaridir. Buraya her gelisimde getiririm.Zaten benim ictigim bir, iki, tek .Isten cikinca buraya ugrayip, biraz gunun yorgunlugunu atamak eskiden kalma bir aliskanlik. Gerci vatmanlik'tan emekli olali neredeyse on yil oldu ama bu aliskanlik devam ediyor hala . Eve gitmeden hem gunun yorgunlugunu atmak, hemde hanimin yaptigi yemeklere bir altlik yapip, biraz keyiflenmek. Efendim bilirsiniz, eskiden halkin Fahrettin Kerim dedigi kucucuk raki siseleri vardi.Simdiki gibi kiloluk rakilar yoktu.Eskiden her sey tadinda, kivaminda birakilirdi.
Ali bey onundeki bir iki leblebiyi bir kadeh rakisina meze ederek bir Istanbul efendisi uslubuyla konusmasina devam edip bizi daha once ne yaptigi konusunda meraka dusuruyordu. Sonunda ben dayanamadim sordum:
-Ali bey ,on senedir emekliyim diyorsunuz, herhalde bayagi erken emekli oldunuz!
-Efendim bilirsiniz altmisli yillarin basinda once avrupa yakasinda, sonrada Uskudar ve Kadikoy taraflarinda Tramvaylar kaldirildi. Bizde yirmi kusur senelik vatmanlik yasantimizdan sonra isssiz kaldik. Tabii sonralari IETT de otobus soforlugu dahil cesitli gorevlerde bulundum ama hicbiri tramvaylarin yerini tutmadi. Sonunda temelli olarak tekaut olduk.
Vatman Ali Bey, bir iki defa onumuzdeki mezelerden ikram ettik . O her seferinde bize nazikce tesekkur etti ve istegimizi geri cevirdi. Ama konu tramvaydan acilinca bu defa bizi kirmadi, fincan buyuklugundeki kristal kadehini yarisina kadar doldurdu ve onumuzdeki kavundan bir dilim aldi ve soze devam etti.
-Efendim , Istanbul yakasinda olsun Uskudar ve Kadikoy tarafinda olsun hemen hemen her hatta calistim. Ilk basladigim hat 1 numarali Uskudar Kadikoy hatti idi, sonralari bir muddet 2 nolu Kisikli hattinda calstim. Sonrada 4 nolu Bostanci ve 20 nolu Moda tramvayi .O zamanlar tramvaylar trenler gibi birinci ve ikinci mevki diye ikiye ayrilirdi .Birinci mevkilerin rengi sari , ikinci mevkilerin rengi yesil olurdu. Kirmizi renkli tramvaylar daha sonralari cikmistir ve genelikle karsi yakada kullanilmistir.
-Bu tramvaylarin onunde ve arkasinda sahanlik denilen kisim vardirki biz burada calisirdik. Sahanlik ' in kapi kismi genelikle acik olur ozelikle kis aylarinda soguktan donardik.Tramvaylarin sahanlik kismi ile yolcularin oturdugu ic kisim , koyu mavi renkte kalin cam pencereler ile kapali olurdu. Iceride oturacak 20, ayakta 28 kisilik yer bulunurdu.Ikinci mevki deki siralar kahverengi vernikli , siralardan olusurdu. Bu siralarin ortadaki kisimda olanlari , otobuslerdeki gibi arka arkaya siralanmisti. Hemen giris ve cikislarda olanlar ise duvar kenarinda, kullanilmadigi zaman yukariya kaldiralacak sekilde portatif olarak yapilmisti. Birinci mevkideki koltuklar ise visne curugu rengi Italyan derisinden yapilmisti. Zemin , ince tahta raylarin birbiri ile birlesmesinden mutesekkil etmisti. Bu tahta dosemeler, karli havalarda hem kaymayi onler hemde ayakta duran musterilerin rahatligini saglardi. Kanepelerin uzerinde ayakta duranlarin tutunmasi icin mesin tutacaklar bulunurdu.
Bu sirada gelen garsona kahvelerimizi ismarladik. Radyoda, bir TRT sanatcisi , Yesari Arif Ersoy'un Akasyalar Acarken sarkisini soyluyordu. Iskele basindaki kalabalik oldukca azalmis cogu insan evlerine gitmisti bile. Motor iskelesinin yaninda bir sandalda, siyah onluklu motorcu tezgahinin uzerindeki ampulunu yakmis , gazete kagidina sardigi balik ekmekleri kirmizi soganla birlikte gelen musterilere veriyordu.
-Ah efendim
diye devam etti Vatman Ali Bey;
-Kokusu bile icime islemistir tramvaylarin. Bazen bir yere giderim, a burasi bizim tramvay gibi kokuyor derim. Bu koku acik kapi dolayisi ile gelen rutubetin kokusumudur, deri koltuklarinmidir bilmem? Yaz aylarinda ozelikle Moda ve Bostanci hatlarina acik tramvaylar konurdu. Bunlar asil tramvaya baglanan romorklerdi ve pencere kisimlari acikti. Sahanlik kisimlarindada vatmanlarin kumanda ettigi, sofradaki sicak yemeklerin altina konan eski nehalelere benzeyen acilip kapanan demirden parmakliklar bulunurdu. Tramvaylarin uzerindeki tabelanin rengi uzaktan vasitanin hangi hatta seyir ettigini gosterirdi. Mesela, Bostanci Tramvayi kirmizi, Hasanpasa tramvayi kahve rengi tabelaliydi. Dort numarali ,yazlik Bostanci tramvayinda yolculuk yapmak cogu Kadikoylu icin bir hafta sonu megalesi idi . Bu yazlik romork tramvaylar genelikle yalniz birinci sinif olurdu. Yaz aylarinda beyaz keten tayyorlu sik hanimlar, Panama sapkali beyler, cocuklarinin ellerinden tutar Bostanciya bir dondurma yemege giderlerdi.Bazende sabahdan vapurla adalara giderler, aksamada Bostancidan tramvayla Kadikoy'e geriye donerlerdi. Beyaz kosklerin ve yesil camlarin arasindan gecen tramvay yolu belkide manzara bakimindan en guzel hatti.
-Iki numarali Uskudar Kisikli tramvayina hic bir zaman yazlik romork takilmazdi. Bunun bir sebebi kivrilaran bir yokustan Baglarbasina ve oradanda Camlica tepesine cikilan yolun romork cekimine elverisli olmamasi idi. Kis aylarinda cogu zaman iki nolu tramvayin bir viraji alamayip raydan ciktigi cok olurdu. Bir ikinci nedende , 1950 lerde on bes kurus olan birinci mevki romorklerin Uskudarin orta halli ahalisine pahali gelmesi olmaliydi.
Garson kahvelerimizi getirmis biz Ali beyle tramvay sohbetine devam ediyorduk.
-Efendim eskiden Istanbulda adap vardi, muaseret vardi.Insanlar birbirini sayar ve severdi. Bizim "zevati mutade"dedigimiz devamli musterilerimizle cok guzel iliskilerimiz olurdu. Beyler, sahanliga cikinca ellerini sapkalarinin siperlerine goturur, hanimlar tebessum eder: " sabah serifleriniz hayir olsun" yada "gunaydin " der ve yerlerini alirlardi. Yasli bir beye, genc olsun yasli olsun bir hanima, yer vermek bir vatandaslik goreviydi. Ozelikle , Tunel -Taksim hattinda, Lion Magazasi, Japon Oyuncakcisi, Pars Kurk Evi, Markiz Pastahanesi yakinindaki durakta boyle mustesna ve zarif giyimli musteriler cogunlukdaydi.
-Birde gece Sifir Uc Tramvayi vardi ki onuda anlatip ben musadenizi isteyeyim ,
diye devam etti emekli vatman.
-Bunlar aslinda yesil renkli iki tramvaydi. Sirkeci garinin karsisinda , Babialiye cikan yokusun onunde gece saat tam uce bes kala kalkarlardi. Bir Edirnekapiya kadar uzanir oradan Aksaraydaki depoya giderdi. Digeri ise Galata koprusunden gecip, Bankalar Caddesi, Tepebasi yoluyla Taksime cikar oradan Sislideki depoya giderdi. Bu tramvaylarin tabelalarinda ne yazdigi onemli degildi. Musteriler bunu bilirdi. Zaten bu tramvaylarin duragida yoktu. Bir el hareketi ile durur, cogu evlerine giden : vatman, otobus soforu, vapur biletcisi, salepci, calgici gibi yolculari iceri alirdi. Bu gece hattinda senede bir ay sureyle calisir sonrada baska hatlara girerdim. Bu , "Son Tramvay " da denilen tramvayda calismak hem zevkli hemde gucdu. Zaman , zaman bir polis memuru yada idari amir gibi davranmak zorunda kalirdiniz. AzmI, cakir keyif yada sarhos musteri tasimistik? Ama bazende calgicilar biner, cok alcak sesle darbuka calip sarkilar soylenirdi. Soguk kis gecelerinde, salepcilerin sahanliktaki gugumlerinden bol tahinli salep, yada bozacinin leblebili bozasindan bir fincan tatmak "Son tramvay"in bir ayricaligiydi. Anlayacaginiz son tramvay, hur bir tramvaydi. Istedigi yerde durur, istedigi makasdan karsidaki raylara girer, ama yoldaki mustereilere ayricalik tanimadan, hepsine dururdu. O gunler , insanlarin birbirine karsilik beklemeden yardim ettigi zamanlardi. Son tramvayda bu guzelligin son halkasiydi. Efendim cok memnun oldum tanistigimiza size hayirli geceler
diyerek musade istedi ve kalkti Vatman Ali Bey.
Bizde Bulentle hesabi odeyip kalktik. Valide Sultan Caminin onunden kalkan eski tramvay duraginin civarindaki dolmus duragina dogru yoneldik. Burada Istanbulun simdi gecmiste kalan, koca koca siyah Amerikan arabalarindan olusan Kadikoy dolmuslarindan birine atladik.
Cem Ozmeral
5 Ocak 2005
Columbus, Ohio
|