The Cemetery of Crimean Heroes, Scutari Preziosi, Aloysius Rosarius Amadeus Raymondus Andreas,1865
Belki on yıldır gerçekleştirmeyi düşündüğüm ve bir türlü yapamadığım bir projem, yapılacaklar listemde yatar durur: Haydarpaşada’ki Kırım İngiliz Mezarlığını ziyaret etmek ve bu konuda tanıtıcı bir yazı yazmak. Gene yıllar önce sevgili aile dostumuz rahmetli Tahir Şaman’la bu isteğimi paylaşmış, o da bana burayı çok merak ettiğini söylemişti. Tahir uzun seneler Londra da yaşadıktan sonra eşi ile birlikte Türkiye’ye kesin dönüş yapmıştı. Bana “ İstanbul da mezarlıklar doldu, belki bizi bu mezarlığa kabul ederler”‘ diye şakalaştığını anımsıyorum. İşte birazda bu duygular içinde Kasım başında soğuk ve bulutlu bir gün Kadıköy İskele meydanından yola çıktım.
İstanbul un Kasım ayındaki havasını unutmuşum. Deniz kenarında rutubet yüklü rüzgar insanın ciğerine işliyor. Kıyı kıyı önce Haydarpaşa Garına yürüdüm, burada ilerideki yazılarıma konu olabilecek bir kaç resim çektikten sonra deniz kenarından uzun çifte minareli camiye doğru geriye döndüm. Camiyi geçtikten sonra, hemen sol taraftaki merdivenlerden Kadıköy’ü Üsküdar’a bağlayan yola çıkıyorsunuz. Trenlerin altından geçtiği köprü, fotoğraf meraklıları için ideal bir nokta. Amerika da Kodak’ın turistik yerlerde resim çekmen için ideal nokta diye işaretlediği yerler vardır, burasıda öyle. Resimlerde Haydarpaşa İstasyonu hep önden görüntülenir, oysa önden orası sadece bir Vapur İskelesidir. Tarihi iskeleye vapurlar yanaşır, etrafınızda martılar ve güvercinler uçuşur. Halbuki arkadan, köprü üstünden kuş bakışı Haydarpaşa ya bakarsanız tren istasyonunu görürsünüz: peronları, rayları, makasları, trenleri, raylar üzerinde gidip gelen lokomotifleri ile. Köprü üzerinden bu görüntülerden bir kaç kareyi çektikten sonra Üsküdar istikametine doğru yürümeye devam ediyorum, bir taraftan da Haydarpaşa Kırım mezarlığının nasıl ve neden kurulduğunu düşünüyorum.
Kırım Harbi 1853-1856 yılları arasında Ruslara karşı İngilizlerin Fransız ve Osmanlı ortaklığı ile başlattığı bir savaş. Bu devirde gerileme sürecindeki Osmanlı İmparatorluğunun nüfuz alanını paylaşmak için bir çok cephede birden savaşılıyor, ama savaşın en kanlı ve kesif bölümü Kırım yarımadasında oluyor. Kırım savaşının önemi tarihi sonuçları kadar Florence Nightingale adlı genç bir İngiliz kızının, asilzade ailesine karşı gelerek savaş meydanında İngiliz askerlerini tedavi etmeyi, ailesinin yanında yaşamaya tercih etmesi ve modern hastabakıcılığın bir yerde bu savaşta başlaması gibi bir sonucu da vardır. Florence Nightingale hem hijyene verdiği önem hemde topladığı istatistik bilgilerin ışığında sürdürdüğü tedavilerle bir taraftan yaralıların hayatını kurtarmaya çalışırken diğer taraftan da kolera salgını ile uğraşıyor. Harp sonunda uzun uğraşlardan sonra İngiliz hükumetini ikna ederek, Padişahında onayı ile Selimiye kışlasında bir hastane kuruyor. Burada kolera salgını ile amansız bir savaş veriliyor, ilk başlangıçta yetersiz şartlarda binlerce İngiliz askeri koleradan ölüyor. Her nekadar bir o kadarıda kurtulsa bile 6000 İngiliz askeri Selimiye kışlasında hayata veda ediyor. İngiliz hükümetinin ricası ile 1855 yılında, Padişahın yazlık köşkünün bulunduğu
HAYDARPASA KIRIM MEZARLIGI KROKISI*
sonradan Haydarpaşa İstasyonun kurulacağı yere yakın koru İngilizlere mezarlık olarak tahsis ediliyor.Selimiye kışlasında çoğu koleradan ölen 6000 İngiliz askeride buraya gömülüyor. Kraliçe Victoria Kırım harbinde ölen İngiliz askerlerinin anısına buraya tam 28 metre boyunda , kaidesinde melek heykelleri olan bir dikilitaş diktiriyor. Aradan bir yirmi yıl geçecek ve İngilizler gene Padişaha başvurarak mezarların bulunduğu tepenin hemen altındaki bayırdaki araziyi de satın alarak mezarlığı genişleteceklerdir. İleriki yıllarda bu bölümde ikiye ayrılacak, ve ilk bölüme İstanbulda ve Türkiyede yaşamış ve bu topraklarda hayata veda etmiş İngilizler, diğer bölüme ise I. ve II Dünya savaşlarında Türkiye toprakları yakınında ölen İngiliz ve Commenwealth askerleri gömülecektir.
Elimde Google’dan çıkardığım harita eski Tıbbiye Caddesinden yürüyerek tepedeki ağaçlardan mezarlığın olduğu yeri tahmin ediyorum Ne var ki oraya giden patika yol kapalı,önünde uzun bir demir kapı var, belli ki artık bu yol kullanılmıyor. Yolun karşısına geçerek oradaki büfe görevlisine soruyorum. “GATA’yı * geçip onun yanındaki yoldan aşağıya ineceksiniz “ diyor görevli. Aslında mezarlık GATA nın tam arkasında, kapıda kontrol var, hastanenin bütün binalarını geçip, eski Haydarpaşa Lisesi, şimdiki Marmara Üniversitesinin o heybetli binasının yanından aşağıya doğru iniyorum.
Duvarların bittiği ve yolun Harem’e doğru kıvrıldığı yerde GATA’nın alt giriş kapısı var. Bunun hemen yanından gene hastanenin duvarlarını takip ederek aşağıya doğru yüz metre kadar bir yol iniyor. Haydarpaşa Kırım mezarlığının kapısıda burada, açık kapıdan içeri giriyorum. Sağımdaki küçük bir bina, mezarlık görevlisinin oturduğu yer. Hemen karşısinda ki çınar ağacına zincirle bağlı koca bir köpek. Zannederim bir kurt köpeği belkide bir çoban köpeği. Beni görünce cinhıraş bir şekilde havlamaya başlıyor. Bekçi dışarı çıkacak diye ümit ediyorum ama ne gelen ne giden var. Birazda çekinerek kapıdan içeri giriyorum, deniz üstündeki tepeye doğru yürürken köpek havlamaya devam ediyor.
Sağ tarafta yemyeşil çimlik bir alan, çimlerin bittiği tepenin üzerinde sıra sıra servi ve kestane ağaçları ve altlarında da on on beş kadar beyaz mermerden mezar taşı ve haçlar. Oraya doğru yürüyorum ve alçak beyaz parmaklıkların arkasından tarihi yarımadaya bakıyorum. İstanbulu, Çamlıca tepesinden, Galata ve Beyazıt kulelerinden, Kız Kulesinden, Eyüp te Pier Loti’den ve Saray burnunda Gotlar sütunu civarından seyretmekten ne kadar zevk aldıysam, buradanda panoromayı seyretmekten ayrı bir haz alıyorum. Kırım savaşının talihsiz kurbanları, İngilterede kıyıda köşedeki eski bir kilise yanında yatacağına burada oldukları için talihliler diye düşünüyorum. Çimlerin çakıltaşlı yola yakın bölümünde lahit gibi kocaman, iki metre boyunda bir metre eninde mermerden iki mezar var. Selimiye kışlasında koleradan ölenlerin çoğu toplu olarak buraya gömülmüş.
Tepenin üzerinden soldaki yoldan aşağıya doğru yürüyorum . Gene yemyeşil bir düzlük ve
Kirim Savasi Mezarlari, 1.Bolge
Kralice Victoria Kirim Aniti
Kirim Aniti Kaidesi
yolun hemen yanında göğe doğru uzanan ve at meydanındaki Mısır Obeliskinden iki metre daha uzun olan Kırım Anıtı. Bu dikilitaşı 1857 yılında kraliçe Victoria diktirmiş. Anıtın kaidesinin dört köşesinde birer melek heykeli var. Hepsinin başında Osmanlı sarığına benzeyen başlıklar, koltuklarının altında, kanatları olduğunu tahmin ettiğim tüyler ve sol ellerinde birer küçük çelenk. Kaidenin dört tarafinda da bu anıtın 1854-1855 ve 1856 yıllarında Kırım savaşlarında ölen askerler için dikildiği yazıyor. Kırım savaşının başladığı tarihten tam yüzyıl sonra 1954 yılında İmparatorluk bayramında, anıtın denize bakan yüzüne, kaidenin alt bölümüne, Florence Nightingale in anısına bronz bir plaket takılmış. Plakette aynen şöyle yazıyor:
TO FLORENCE NIGHTINGALE, WHOSE WORK NEAR THE CEMETERY A CENTURY AGO RELIEVED MUCH HUMAN SUFFERING AND LAID THE FOUNDATIONS FOR THE NURSING PROFESSION
YÜZYIL ÖNCE MEZARLIĞIN YAKININDAKİ ÇABALARI İLE INSANOĞLUNUN AZABINI GEÇİRTEN VE HASTABAKICILIK MESLEĞİNİN TEMELLERİNİ ATAN FLORENCE NIGHTINGALE’E
Kırım dikilitaşınınn yanından aşağıya doğru yürürken ister istemez vapurla Haydarpaşa önünden İstanbula giderken bu anıta hiç dikkat etmediğimi düşünüyorum, aynen Sarayburnu önünden geçerken görmediğim Gotlar sütunu gibi. Simdi mezarlığın, çoğu sivil olan İngilizlerin yattığı ikinci bölümündeyim. Buraya girmeden önce, en çok dikkati çeken, ağaçların dibindeki yapı, mermerden yapılmış küçük bir sunak. Beyaz mermerden yapılmış taş binanın önünde eski Yunan mabetlerini andıran dört sütun ve ortasında demir bir kapı var. Kapalı kapıdan içeriye bakıyorum, uzun bir sehpa ve üzerinde bir incil. Sunakın damının kirişinin altında sunakın kimin anısına yapıldığı yazıyor Latince:
NICOLAUS RODERICUS O’CONNOR BRITANNIAE REGIS APUD OTTMANARUM IMPORETOREM LEGATUS PIE OBITT DIE IXI MARTII AD MDCCCXIII
Sir O’ Connor İngilterenin Osmanlı İmparatorluğu nezdindeki Büyükelçisi imiş ve 1898-1908 yılları arasında burada görev yapmış. Sivillerin mezarlığı yemyeşil çimler arasında, çoğu beyaz mermerden haçlar ve kırmızı granitden taşlarla kaplı 700 kadar mezartaşının yer aldığı bir alan. Burada yatan İngilizlerin çoğu İstanbulda yada Türkiye’de resmi görev yapmış İngilizler, kimide burada yaşamış ve bu toprakları şevmiş sıradan kişiler. Hatta iki yeni mezar gördüm ki bunlar hristiyan mezarlarının aksine, bizim mezarların aynısı, yerden yüksek ve dört tarafı mermerle duvarlanmış bir yatak şeklinde yapılmış.
Haydarpaşa mezarlığının beni en etkileyen bölümü ise üçüncü kısmı. Burası sivil mezarlarının
O'Connor Sunaki
O'Connor Sunak Onu
Sivil Mezarlar, 2.Bolge
tam karşısında hastanenin duvarlarına doğru yükselen tepeciğin hemen dibinde. Yarım bir futbol sahası düşünün etrafı incir yaprağına benzeyen yapraklardan oluşan yeşil bir çitle çevrilmiş. Çim sahanın ortasında yüzlerce kitap büyüklüğünde beyaz mermer den taşlar, Çanakkale deki şehitlerimizin yattığı mezarlıkları andırıyor. Burasi birinci ve ikinci dünya savaşlarında ölen İngiliz askerlerinin mezarları, kimisi Türkiyede, kimisi Türkiyenin sınırlarında, kimisi esir kamplarında ölmüş, çoğu er ve erat. Her beyaz mezar taşının yanında değişik bir çiçek dikilmiş, birinde kırmızı bir gül, birinde sari bir kasımpatı, kiminde kadife şarap rengi bir çiçek. Bazen de bodur bir çam ve minyatür bir nar ağacı. İnsan burada nerede olduğunu unutuyor, bir taraftan kitap gibi taşları okuyor, öbür yandan da hayranlıkla çiçekleri seyrediyor ve kokluyor.
Gene bu bölümde İngiltere İmparatorluğu için savaşırken ölen Hintli ve Sikh askerlerine ayrılmış bir bölüm var. Buradaki, anıtda bu askerlerin 1919 yılında öldükleri ve 1961 yılına kadar Maslak ve Osmaniye deki Hint mezarlıklarında gömülü oldukları ve bu tarihte bu mezarlıkların bakımının imkansız hale gelmesi nedeniyle buraya nakledildiği yazıyor. Bunların Hintli olanlarının ateşte yakılmış külleri bu mermer anıtın etrafına serpiştirilmiş, Müslüman olanlarda İslami adetlere göre buraya tekrar gömülmüş. Ben pembe mermerden yapılmış kitabeyi incelerken, mezar ligin koruma görevlisi yanıma yaklaştı ve okuduklarıma ve gördüklerime fazlaca bir ilavesi olmayan birkaç bilgi verdi ve yanımdan uzaklaştı.
Bende, yeşil çimlerin arasındaki yoldan, tekrar giriş kapısına doğru yöneldim. Yolun sağındaa sıra sıra kestane ağaçları, meyvalarını yerlere dökmüşlerdi. Kapıdan çıkarken bekçi köpeği beni havlaya havlaya GATA nın kapısına doğru uğurladı. Yokuşu tırmandım, Marmara Üniversitesinin önünden geçerek Florence Nightingale’in bir zamanlar hastalarına a baktığı Selimiye Kışlasına vardım. Oradaki küçücük müzeyi görmek isterdim ama burası askeri bölge olduğu için belkide önceden izin almak gerekirdi. Üsküdar’a doğru yoluma devam ettim, Çicekçide Karaca Ahmet’e uğrayacak ve burada 2006 yılında kaybettigim sevgili babamın kabristanını ziyaret edecektim.
Cem Özmeral 20 Kasım 2011 Dublin Ohio
Dunya Savaslari Mezarlari ,3.Bolge
Er ve Subay mezarlari
Dunya Savasi Icin Anit, Arkada GATA
*GATA: Askeri Hastane
*Haydarpasa Kirim Mezarligi Krokisini on yil once internetten basmistim. Maalesef siteyi aramama ragmen bulamadim. Turkce yazilari ben yerlestirdim.C.O.