Ben II. Osman, Osmanli hanedaninin 6ci Sultani idim. Babam Sultan I. Ahmed Han, annem Mahfiruz Hatice Sultan idi. 1604 senesinin lodoslu bir kiş günü Istanbulda doğmuşum. Sultan Babam beni günün birinde kendi yerine geçirmek için ince eleyip sık dokuyarak yetistirmis. Topkapi sarayinda özel mürebiyelerden , Arapça, Latince, Yunanca ve Italyanca dersi alip , bu lisanlari ögrenmis idim. Riyaziye ve cebir vede edebiyat en cok sevdigim ve tekamül gosterdigim alanlar idi. Üskudarli Mahmud Hudai Hoca hazretlerinden kuran ve din dersleri aldim. Derslerin yaninda iyi bir cengaver olarak da yetistirildim. Iyi ata biner, ok atar, güres tutardim. Genc yaşima rağmen , haremdeki cariyelerin en bas gözdesi idim. Güneş yüzlu, ak tenli, bahadir vücutlu, ince ve kibar bir şehzade olarak nam yapmistim.
Babamin yerine tahta gecen amcam I. Mustafa hasta bir adamdi. Kisa zamanda Saray ve Ulema kendisini degistirmenin geregini gördu. Beni 14 yasinda Osmanli tahtina padişah yaptilar. Yaparkende üvey kardesimi öldürmemin gerekli olduğunu , bunu Osmanli tebasinin bekasi icin elzem olduğunu söylediler. Bende kendisini öldürttum ama annesi Kösem Sultan bunu hiç unutmadi ve bana o günden itibaren diş bileyip mahvim icin bana tuzak kurdu. Padişah olur olmaz ilk isim Acemlerle sulh anlasmasi imzalamak oldu. Sağimi salime aldiktan sonra soldan Adriyatike açildim. Kaptan-i Deryam Halil Paşa önce iki Roma gemisini zaptetti sonra Manferodonia körfezine girip bu şehri ele gecirdi. Ama benim genç yaşta başa gecmemi firsat bilenlerde vardi. Bogdan Voyvodasi Gratiani önce isyan cikardi sonra pabucun pahali oldugunu görunce Lehistan devletine siğindi. Sonrada bir ordu toplayip Osmanli'ya saldirma curret ve cehaletini gosterdi. Tabii dersini aldi; Beylerbeyim Iskenderpaşa bu bedbahtin tüm ordusunu imha etti , düsmanin yüz küsur topu ve bir dolu ganimeti ile geri döndu. Ama ben kararimi vermistim, bu Lehistan deyyuzuna bir ders verme zamani gelmisti, burayi Osmanli toprağina katmak icin ordumu topladim.1621 yilinin Mayis ayinin 21 gunu Cuma namazini kildiktan sonra, önde Mehteran Lehistan fethine çiktim. Tam üc ay sonunda Lehistanta vardik ve Hotin kalesini kuşattik. Tam otuzbeş gun savaştik. Kale ha düstü ha düsecekti, ama bir türlu düşmedi. Yeniceriler yürekleri ile savasmiyor, isi oluruna birakiyordu. Kaybetmemistik ama kaleyide fethedememistik.
Dönuste cok düsündüm, bu yeniçeriyi, kapikullarını ihlas etmek gerekiyordu. Hesaplarini incelettim, devletten bedava para alan yeniceri isimlerine rastladim. Payitaht Istanbulda binbir milletten insan ve asker vardi. Bu böyle olmazdi, payitahtimi halis Türklerin oldugu yeşil Bursaya nakledecektim. Rahmetli büyük Osman Dedem ve Orhan Atam rüyalarima girip benim bu yolda teşvik ediyorlardi adeta. Kararami vermiştim, yeniceri ocagini dagitip yerine yenisini kuracaktim. Butün askerlerimide Anadolu, Suriye ve Misir eyaletlerindeki öz Turklerden seçecektim. Butun bu düsüncelerimi birazda toyca ulemaya ve sadrazam paşaya ve hocalara açtim. Açtigim başka bir fikirde , ilk defa bir Osmanli padisahinin hacca gitmesiydi. Iran fatihi Yavuz Sultan Selim dedem bile buna cesaret edememisti. Ama ben yapacaktim, bu Islamin bir farzi idi. Bu arada Istanbul'u vuran büyuk zelzele ve akabindeki yanginlar halki huzursuz etmis , fakirlik , ve açlik had safhaya varmıştı. Kimi iş bilmez kapikulu , Padisah için kurban kesmek istemis, öküz bulamayinca fakir halkin hayvanlarina yok pahasına el koymus, onlari mağdur etmisti. Sonra,benim islahat fikirlerimi duyan yeniceriler ve sipahiler, Padisahin hacca gitme istegini bahane ederek ayaklandilar. Padişah , payitaht-i birakip hacca gidemezdi, onun ne haddineydi hacca gitmek yüce Sultan Selim bile gitmemisti. Sarayin kapisina dayanan kapikullari beni bu fikirden vazgecirmek istediler. Koskoca Osmanli padisahi olan ben bu başibozuklarla konuşacak değildim. Tabii hepsini kovdum. Bu sefer Seyhül-Islam Esad Efendiden , hocalarimin, sadrazamimin ve daha nice akil hocamin kellesini isteyen bir fetva cikarip Topkapi sarayinin kapisina dayandilar. Bu fetvayi parça parça yirtip suratlarina firlattim ve hepsini def ettim. Sarayda hic bir ilave tedbir almaya lüzum görmemiştim. Böyle tehditler bana vız gelir, tırıs giderdi. Ama kisa zamanda durumun zannetiğimden çok daha ciddi olduğunu gördüm. Sabah kişladan çikan başibozuk yeniçeriler ve kapikullari, Fatih Camiinde namaz kilip, tekbir getire getire Aksaray, Sultan Ahmet Meydanı güzergahı ıle Dıvan yolundan Topkapi sarayina bir daha dayandilar. Yolda gelirken kalabalik iyice büyümüş tam bir isyan ve ihtilal haline gelmişti. Sabahin erken vaktinde üzerimde gecelik odamda dinleniyordum.
Yeniçeri agalari odama girerek beni gafil avladilar , karşi koymama rağmen beni yaka paça asagiya indirdiler. Beri taraftanda, haremde bir odada mahpus yaşayan amcam "Deli " Mustafayi tekrar padişah yapmak icin teşebbüse geçtiler. Bu başibozuklar bir padişaha reva görülmeyecek her hareketi bana yapiyorlardi. Üzerimde gecelik, basim çiplak, altimda seyeri çuldan bir sütcü beygiri ve halkin şaşkin bakislari arasinda beni yeniçerilerin kişlasinin yakinindaki Orta Camiine getirdiler. Bu caminin meydaninda yeniçeri agasinin da muafakati ile yeniçerilere hitap ettim ve dedimki; "Dün sabah padişah-i cihan idim , simdi üryan kaldim; merhamet edip halimden ibret alin; dünya size dahi kalmaz." Ama dinleyen kim ! Orta Camiinde anladimki boşnak devşirmesi Kara Davut sadrazamliga getirilmiş. Tabi bunlar Kösem Sultanin saman altindan yürütup yaptigi planlarin bir sonucu idi. Sonunda damadi sadrazam, deli oğlu ise padişah oluyordu. Gene son bir tesebbüsle halka hitap etmeye caliştim, maksadimin devlet ve tebama hizmet olduğunu, Osmanli hanedanin neslinin intikasina sebeb olacak , bu harekete son vermelerini istedim. Tam bu sirada Kara Davut'un emriyle Cebecibaşi, boynuma kementi geciriverdi. Ama ben çabuk davranip kementi boynumdan çikardim. Cebecibaşi bir daha denedi ama , yanimdaki birkac Ocakbaşi kementi yakaladigi gibi saldirgani püskürtüler. Yeniçerilerin çogu öldürülmememe karsi çikmisti. Kara Davut, halki ve yenicerileri etkiledigimden korkmuştu. Hemen orada yeniçerilere beni Yedikule zindanlarina mahpus gotürmelerini emretti. Bu sefer beni bir at arabasina bindirip, arkamizda ahali Yedikuleye getirdiler. Burada , hicbir Osmanli padişahina reva görülmeyen igrenç hakaret ve tecavüzleri size anlatip caninizi sikmayacagim.
Yedikule, zindanlarina girdigimizde hava kararmaya başlamişti.Kara Davut halka dağilmasini, Padisahin burada bir müddet mahpus kalacagini ama hayatinin emniyette olduğunu söyledi. Ahali dagilirken, beni büyük altin yaldızlı kapinin şimal tarafindaki kuleye götürdüler. Etrafimda sekiz cellat, arkamda Davut Paşa yukariya doğru merdivenleri tirmanmaya başladik. Elli kadar merdiven çiktik ve buradaki orta kata girdik. Burasi genişce bir alandi. Etrafi tahta korkuluklarla çevrilmisti. Duvarlarda birkac çira meşale yaniyor, etraf rutubet kokuyordu. Korkuluktan asağiya baktim, asaği katta üzerine loş bir işik düsmüş mermer bir kuyu gördüm. Kuyunun üzerindeki tahta kapak pis kızıl bir renkteydi. Avlunun bitiminde tahta merdivenlerle çikilan çekme bir kat vardi, burada birisinin pencerisinde mum yanan iki oda görülüyordu. Ben etrafima şaşkin şaşkin bakinirken, Kara Davut, Cebecibaşina başiyla "haydi " anlamina bir işaret yapti. Cebecibasi önümden, diger sekiz cellat yanlarimdan ve arkamdan bana saldirip kementi boynuma geçirmeye çalistilar. Bütün gücümü toplayip, "Allah ,Allah" diye haykirarak bu canilere saldirdim. Tekmelerimle, yumruklarimla, kafamla tekmilini birden püskürtmeyi başardim. "Tek tek gelsenize , Allahsizlar, şerefsizler " diye bagirdim. Tam bu sirada arkamdan sirtima balta ile ağir bir darbe aldim. Yere dogru düşerken gözlerimin karardiğini hissettim. Yerde biraz debelendim, yukarida mum işiginin olduğu pencerede bir kadin siluetini görür gibi oldum. "Galiba Kösem Sultan" di diye düsünuyordum ve gözlerim giderek kapaniyordu. Boynuma ve belimin alt kismina iki ayri kement geçirdiler. Kelime-i şahadet getirdim. Önce alttaki kementi siktilar, büyük bir aci hissettim. Sonra boynumdakini siktilar. Kisa bir aci. Sonra bir anda hür oldum.
Şimdi olayi yukardan izliyordum. Cebecibaşi cansiz vücudun nabzini tuttu ve Davut Paşaya Sultanın öldügünü bildirdi. Davut Paşa , çekme kattaki odaya çikti ve kapinin önüne çikmis Kösem Sultanin önce eteğini sonra elini öptü. O gece cansiz vücut gene at arabasi ile Saraya getirildi. Ertesi gün Sultan Ahmet Camiindeki öglen namazindan sonra hemen caminin yanindaki "Babacigi"nin türbesine yatirildi. Sultan Ahmet meydaninda halkin gözü yaşli idi. O gece , Anadoluda sipahiler yer yer ayaklanmalar çikarmaya başladilar. Kim bilir belki bukadar genç ve toy olarak Osmanli Padişahi olmasam ve akil hocalarimi daha iyi seçsem ve dört yil yerine bir on yil daha iktidarda kalsam, belkide tarihin akişi daha farkli olacakti. Benim zamanimda islah edilmiş bir ordu ile belki Osmanli Imparatorluğunun bekasi daha devamli ve daha uzun olacakti. Kimbilir ?