Sankt Georg circa 1890. Kiz Tarafi, Kilise ve Erkek Tarafi
Ceneviz Surlarının İzleriyazısında, 1960 ların ilk yarısında Galata’da Sankt Georg Avusturya Lisesinde yedi yıl yatılı öğrenci olarak yaşamama rağmen okul ile Galata kulesinin sokağındaki St. Peter ve Paul Kilisesi arasındaki eski taş binaların arasında Cenevizliler den kalma surların burçlarından birinin dimdik ayakta olduğunu, ama bunu benim o zamanlar bilmediğimi yazmıştım. Genç bir lise öğrencisi için etraftaki tarihi kalıntılar, İlber Ortaylı* gibi geleceğin ünlü bir tarihçisi olmak gibi hedefleriniz olmadığı sürece galiba hiç de önemli değildi. 1882 de Avusturyalı Lazaristler tarafından kurulan lisenin binaları birbirinden demir parmaklıklarla ve kapılarla ayrılmış içinde yasak bölgeler olan gizemli bir kutular topluluğu idi sanki. Sınıfların yanındaki merdivenlerin birinci katındaki alçak demir kapı “Kız Tarafı”na açılırdı, ama hep kilitli olan bu kapıdan ancak Schwesterler, öğretmenler ve kız öğrenciler geçebilirlerdi. Erkek Tarafı binası ile Kız Tarafı binası arasında gene biz öğrencilere kapalı olan bir şapel vardı. Bir seferinde üçüncü kattaki Leyliler Müdürü ve Tabiat Hocası Herr Pruczsinsky' nin odasının yanındaki koridordan bir arkadaşımla korkarak yürümüş, labirent gibi merdivenlerden gizlice küçük kiliseye kadar gitmiştik. Koşa koşa geri dönerken de tahta merdivenlerin yanındaki kapalı kapılar arkasında kim bilir ne gizemli şeyler var diye düşünmüştük. Aslında Galata‘da gizemli şeyler, bilinmeyen şapeller ve saklı kalmış Ceneviz kuleleri yalnız Sankt Georg ve St. Pietro kiliseleri civarına özel değil . 1960 larda benden üç dört yıl sonra aynı bölgedeki St Benoit Fransız lisesine devam etmiş olan Parisli dostum Ara Kebapçıoğlu da birkaç hafta önce böyle eski bir şapeli ve Cenevizlerden kalma bir sur burcunu keşfetmiş. Hemde yıllarca okuduğu lisede. Bakın nasıl anlatıyor:
2014 Mayıs ayında İstanbul’a gitmeden önce neler gezip görebileceğimizi araştırırken mezunu olduğum Saint Benoît Fransız lisesinde ressam Bedri Baykam’ın bir sergisinin yapılacağını not ettim. Eşim bu okul binasını içinden görmemişti, fırsat bu fırsat diyerek İstanbullu bir arkadaşımızla birlikte gitmeye karar verdik. Spor salonunda sunulan sergiyi gördükten sonra koridorları arşınlarken yaşlıca bir bey « bonjour » diyerek yanımızdan geçti. İkimiz de geriye dönüp bir şey daha söylemek istedik. İlk o konuştu. Okulda ne yaptığımızı sordu. « sergiyi gezmeye geldik » dedik. Peki, dedi, şapeli gezdiniz mi ? Lise binasının bitişiğindeki ufak kiliseyi kastediyordu. Uzun lafın kısası, gidip odasından anahtarları alıp geldi ve bize hem şapeli, hem de civarlarını gezdirdi. Ortaçağdan kalma taş avlusunu, sütun ve başlıklarını teker teker izah etti ve şapelin içindeki süsleme ve değişik mezar taşlarını da anlattı. Fotoğraftaki mermer kitabe orada gömülü bir rahibenin mezar taşıymış. Fakirlere yardım amacıyla bir dernek veya vakıf kurmuş, metni yazanlar Tanrıdan merhamet dilemişler ve anısına kutsal kitaplardan bir dörtlü zikretmişler. Bu kitabe gibi daha bir çokları var şapelde, bilhassa tanınmış Fransız ressamı Jean-Baptiste Vanmour orada gömülü, bir de bir Macar hükümdarı... Maalesef ayin vs yok, cemaat yok, gelen giden yok. Biz çok ayrıcalıklıydık ve şapeli gezebildik.
Şapelin avlusundaki taşlardan biri güneş saatiymiş. Bazı sütün başlıkları dört değişik motifle süslenmiş. Bazı sütun başlıkları sütunun üst başına konacağına alt ucuna kaide olarak kullanılmış. Yani onarımlarda bazı konumlar değişmiş. Rehberimiz 75 yaşlarında, Lazaristler cemaatinden ve ismi Père Lazare, bir yıldan fazladır İstanbul’da, lise binasında yaşıyormuş. Tüm vaktini binanın tarihçesini incelemekle geçiriyormuş. Şapelden sonra bizi okulun avlusuna götürdü ve Cenevizlilerden kalma surların bir kulesini gösterdi ve o kulenin eskiden ne işe yaradığını da anlattı. Meğerse Ortaçağda lisemizin yerinde 100m uzunluğunda bir sarnıç varmış ve o kulenin içindeki kapıdan halk gelip kovayla sarnıçtan su çekebiliyormuş. Kapının üzerindeki pencereden ise kuleye, kuşatma gibi durumlarda savunma amacıyla girilirmiş. 1960’ların sonunda üç sene boyunca St. Benoît Lisesinde okumama rağmen ne şapeli görmüştüm, ne de o zamanlar kız bölümünde bulunan Ceneviz’lilerden kalma kuleyi. Bundan böyle karşılaştığım insanlara sadece « merhaba » demek yok, ufak bir cümle daha konuşmak nelere yol açabiliyor…
Ara’nın bulguları ile benimkiler ne kadar örtüşüyor. Birimiz Fransız, diğerimiz Avusturya Lisesinde de okumuşuz Galata’da Lazaristler birer şapel yapmışlar okulların yanına, hemen berisinde de yüzyıllarca saklı kalan burçlar, kuleler, mezarlar varmış. Buraları kız tarafı gibi bize saklı kalmış hep. Yıllar sonra bunları keşfedince de bahçemizde oyuncak bulmuş çocuklar gibi seviniyoruz.
Cem Özmeral
29 Mayıs 2014
Dublin, Ohio
*Ünlü tarihçi İlber Oratylı da 1958 yılında Avusturya Lisesinde leyli bir öğrenci idi. O zamanlar etraftaki tarihi yapılarla ilgilenirdi bilemem ama, leyli mektebe başladığım ilk akşam avluda etrafında öğrencilerden bir çember oluşturmuş bir sinema filimini baştan sona sahne sahne anlatıyor, herkesde ağzı açık onu dinliyordu.
Fotoğraflar, Ara Kebapçıooğlu, Kartpostal İstanbullite koleksiyonu.