Istanbul gez gez bitmez bir şehir. Çok merak ederim acaba bu büyük Metropolün ondört milyon vatandaşından acaba kaçı adaları görmüşüur ? Kimbilir belki yüz binleri, belki bir milyonu ,ama eminim daha fazlası değil. Oysa adalarsız bir Istanbul düşünülebilirmi? Adalar , Marmara denizine serpiştirilmiş inci taneleridir adeta , gümüş bir kolye gibi süslerler Boğazın gerdanını. Çok eskilerde Papadonosia yada keşişlerin adaları denirmiş bu adalar denizine; kimbilir belki "Archipelago" terimide buradan doğmuş, sonra biz buna ;"Arşipel" demişiz. Bizans zamanından beride bu adalara "Prens adaları " denmeye başlanmış. Ne zaman tahtın varisi bir prens yada Patrikhanenin tehlikeli gördüğü bir papaz ortaya çıksa buraya sürgüne yollanırmış. Belki adaların toprağının kızılından, belkide kanlı tarihinden olacak Fetih'ten önce Osmanıilar buraya"kızıl adalar "dermiş. Sultan Mehmet emretmiş, Baltoğlu Süleyman, guzel bir bahar günü 17 Nisan 1453 de adaları fethetmiş , Istanbul'un alınmasından tam altı hafta önce.
Bu adalar tam on taneymis önceleri. Kimisi büyük, kimisi küçük. Kimisi tatlı su kuyuları olan yeşillik ve çamlık; kimisi kayalık, kurak ve susuz. En büyüğüne "Megale" dermiş Rumlar, yani Büyükada, sonra Heybeli, Burgaz (Panoromis yada Antigonos), Kınalı(Proti), Sedef, Tavşan, Kaşik, Sivri (Oxya), Yassı(Plate) ve de onuncusu Vordonosi. Osmanıilar bu adalarda yaşayan Rum ve Ermeni tebalarını serbest bırakmışlar yüzyıllarca. Ahalinin çoğu balıkçılıkla geçinir , manastır ve kiliselerinde ibadetlerini eder, mutlu bir hayat sürerlermiş . Adaların keçisi, tavşanı, yabani böğürrtlenleri, çam ağacları bol ; gideni geleni azmış hep . Ilk defa 1842 nin yazında vapur seferleri baslamış bu adalara ve bugünden sonra dokuz ada o çok sevdiği yalnızığından ve kendi kendine yeterliliğinden birşeyler kaybeder olmuş. Motorlu taşıtlar pek girememiş ama, o küçük balıkçı evlerinin yerini koca taş binalar , çamlik bölgelerin içini toprak yollar, plajlarını lokantalar, oteller doldurur olmuş. Ama genede güzelmiş adalar kendine mahsus atlı faytonları, bağları, bahçeleri, kilise, cami ve ibadet yerleri ile. Sonraları çok kuvvetli rüzgarlar esmeye başlamış bu adaların üzerinde. Bunlar yirminci yüzyılın getirdiği savaşların neden olduğu siyasi rüzgarlarmış ve bu rüzgarlardan en çok etkilenenler adaların sakinleri olmuş; teker teker terketmişler bu cok sevdikleri yerleri, ömür boyu özlemini duyacaklarını bile bile. Sonra 1960 larda Türkiye Cumhuriyeti , demokrasi denemesindeki ilk tökezlenmesini yaşamış. Bizanstan, Osmanlıya devam eden gelenek devam etmiş. Sabık iktidar tümüyle dokuz adadan birine sürülüp yargılanmış, aylarca. Sonra Yassıadada üç mezar kazılmış, "kansız ihtilal" kana bulanmış tarihteki adına uyarcasına.