istanbullite.com

NOSTALGIC WRITINGS BY AN ISTANBULITE © Since 2002

HOME ↓

ABOUT US/BIZ KIMIZ ?

ISTANBUL&TURKEY TRAVEL

TIPS FOR TOURISTS

ISTANBUL TRANSPORTATION

ISTANBUL 360 PANOROMIC

LIVE TURKISH TV AND MEDIA

NEWS FROM COLUMBUS,OHIO

LINKS

CONTACT US/İLETIŞİM

ISTANBUL SUR-ICI ↓

YEDI KULE ZINDANLARI

KAYBOLAN KIR TEPEBAG

SEHZADEBASI DIREKLERARASI

LALELI BABA

MIHRIMAH CAMILERI

CEVIZAGACI- GOTLAR SUTUNU

TEKFUR SARAYI

ISTANBULUN ALTI 1,2

ISTANBULUN ALTI 3,4

HALICTE BIR VAPUR GEZISI

SUMBUL EFENDI

MILION TASI

BALIK UZERINE LAKIRDI

BOSTANCIDAKI BEYAZ KOSK

GOKSU DERESI

SAHIL YOLUNDA SABAH

BIR TEPE, BIR KALE

CARPISAN KAYALAR

KANDILLIDE BIR GECE

ISTANBULLU OLMAK

KOCAMUSTAFAPASADAKI KOSK

AHMET SARACBASI EFENDI

SHOW ME BIG MONEY

ISTANBUL DERETEPE

HARBIYE NEZARETI

BEYAZIT KULESI

ARCADIUS'UN SUTUNU

6 MERMER 23 TILSIMLI TAS

SULEYMANIYEDE BIR GEZI

PARGALI SARAYI VE MEZARI

ULUBATLI VE MIHRIMAHCAMII

TOPKAPI ANIT MEZARLARI

HALICTE BIR SEMT: FENER

YILDIZ KORUSU

HUNKAR'A GIDELIM

ABBAS AGA PARKI

HAYDARPASA KIRIM MEZARL.

HAYDARPASANIN ÖYKÜSÜ

DOGANCILAR PARKI

OSMANLI EFSANELERI

USKUDARLI GUZEL BALIKCI

BIZANS VE KURULUS MITLERI

YAHYA EFENDI DERGAHI

ISTANBUL SEYYAHI

TARIHI YARIMADA VE SURLAR

FLORYA DENIZ KOSKU

SEPETCILER KASRI

KADIRGA'DA SOKAKLAR

AT MEYDANI

EVLIYA CELEBI RUYASI

GALATADA GEZINTILER

PERA PASTANELERI

PERA PALASIN GIZEMLERI

ABDULHAMITIN YILDIZ CAMII

IHLAMUR KASIRLARI

SAIRLER SOFASI

KUCUKYALI VE SATYROS

1960 DA ISTANBUL TIPLERI

AKSAMCILAR VE MEYHANELER

MACKA SIRTLARI

ISTANBUL PARKLARI

OZLENEN ESKI ISTANBULMU?

LULU'YU ARAYIS

ISTANBUL EVVEL ZAMAN

KIRIK MINARE

SULTAN SELIM CAMII

5.TEPEDEN HALICE

KUZGUNCUK

BIR SAMATYA GEZISI

BIRKAC ESKI SAMATYALI

UC ESKI ISTANBULITE

MARMARAY VE TAKSIM

BEZMI ALEM VALIDE SULTAN

MECIDIYEKOY LIKOR FABRIK

YILDIZ SARAYLARI

KARAKOYDE YIKILAN CAMI

IST. VIDEO

ISTANBUL VIDEOS

ISTANBUL TURBELERI/TOMBS

ISTANBUL PANOROMA

7 TEPE 700 CAMI ISTANBUL

1CE UPON A TIME ISTANBUL

HIKAYELI RESIMLER

ARA GULER'S ISTANBUL

TARIHTEN KAPAKLAR

CHICAGO DA II. ABDULHAMIT

HEYBELIADA DENIZ LISESI

INONU DENIZ LISESINDE1934

INONU HARPOKULUNDA ,1942

ANLATILMAYAN ISMET INONU

VEKILLER VE RESMIGECITLER

BU ANZACLAR NEREDE?

RUYA

CANAKKALE, TRUVA

BOSTANCIDA BIR NIŞAN

JAPONLARIN 1934 ZIYARETI

GOLCUK VE YAVUZ-HAVUZ

GAZOZ KAPAKLARI

1942 DE EN UZUN YOLCULUK

BIZANSLI VE BEYAZITLI

KADIKOY, ISKELEDE SABAH

ARMONIKA CALAN KIZ

1975 DE BIR ASK HIKAYESI

METEOR CUKURU

MINIBUS SOFORU ZEYNEL

ANTIPHELLUS BALIKCISI

BIR EGE DILBERI

BIR RUYA

ASOSDA BIR GUN

TWILIGHT ZONE

BEN SERVISCIYIM ABI

VATMAN ALI BEY

ADAM

BIR KARANFILLI ADAM

BAHARIYEDE SINEMALAR

KINDER HEIM

ZULAL

GENC OSMAN MONOLOGU

DENIZ YILDIZININ OYKUSU

CESITLI KAPAKLAR

JOEPA BIR AMERIKAN IKONU

BIT PAZARINA NUR YAGDI

MUZE EV

MUZIK VE BEN

ANNEMIN SANDIGINDAN

PARIS GOZLENIMLERI

YESIL KAPI

MAHMEDET HOCA

SOLUK MAVI NOKTA

OSMANLI TOKATI VE HIGH 5

HIZIR ILYAS

29 TESRIN

GAZOZ KAPAGI (ORIJINAL)

COLA TURCA

HARICTEN GAZEL

BJK ŞEREF STADI

CHAMPION BESIKTAS

BESIKTAS STADIUM & FANS

A VISIT TO INONU, 2011

RICARDO ICIN

WITH BJK PLAYERS OF 2011

BJK NEVZATDEMIR FACILITY

BESIKTAS'S USA TOURS

SAMPIYONLUKLAR MIMARI

Q7,GUTI&IVERSON

KAYA VE NAZMI KAPTANLAR

DR. VEDII TOSUNCUK

BJK VE CIRAGAN SARAYI

1964 ALI SAMI YEN ACILISI

ELLI YIL SONRA PRATER'DE

PANTER KALECI

SANTRASI YAPILMAYAN GOL

ESKI BIR MILLI MAC

KARANFILLI ADAM

BIR YASAM TARZI

TEMİZ FUTBOL

BERLIN PANTERI

SARI LACIVERT

INSIDE FENER STADIUM

YUSUF ILE SANLI

PASKAL VE BJK FORMASI

KUCUK AHMET

KONAK KADIN FUTBOL TAKIMI

DEMIROREN'E ACIK MEKTUP

GUVEN ONUT

BABA BOSQUE

HELE HELE SERGEN KAPTAN

TAKSM KIŞLASI CIRCA 1925

GELINCİK TARLALARI

CAPS IN ENGLISH ↓

2014 BERLIN LETTERS

1937 BERLIN LETTERS

LORI MY ASSISTANT

OUR OLYMPIAN IN OUR HEART

MY TRIP ON THE MEGABUS

LYCIAN CITIES OF TURKEY

SULTAN SULEIMAN

TURKEY&THANKSGIVING

EINSTEIN'S PLEA TO TURKEY

TURKISH HELP TO IRISH

PRESIDENT OBAMA'S TRIP

USA MILITARY IN TURKEY

FLAG RAISING CEREMONY

RENAISSANCE MAN

"NOAH'S ARK" OR IS IT ?

STORY OF SANTA CLAUS

STORY TELLER OF ANATOLIA

TURKISH COFFEE

DOWN CAFE

ECEVIT IN NEWYORK 2002

SUKI, OUR CAT

HERR WAMLEK

ISTANBUL STORIES ↓

RAIMONDO D'ARONCO

HAMAM(OLD TURKISH BATH)

IN SEARCH OF LULU

TRANSFORMING OF SS SOLACE

ZEYREK MOSQUE& MONASTERY

COLUMN OF THE MARCIANUS

TRUE CROSS IN ISTANBUL ?

ISTANBUL MYTHS IN ENGLISH

LEGEND OF LEANDER'S TOWER

77 NAMES OF ISTANBUL

7HILLS 700MOSQUES ISTANB.

7 Churches of Anatolia

PANAROMIC TOURS/SANAL TUR

ATATURK

ATATURK ALBUMU

ATATURK-ROOSEVELT LETTERS

1953 DE ANIT KABIR

ATATURK'E MECLISTE KOMPLO

ATATURK'UN BINMEDIGI UCAK

ATATURK TBMM KONUSMASI

ATATURKUN EVI VE MEKTEBI

10 KASIM 1938

ATATURK'U ANLAMAK

STATUE OF ATATUTURK IN DC

ATATURK VE CINAR AGACI

ATATURK VE DIN

ATATURK'UN AKARETLER EVI

ATATURK MUZE KOSKU

CARTE POSTALE NOSTALGIA↓

KARTPOSTAL TURKIYE32-1944

MY MOTHERS ISTANBUL YEARS

MY FATHER'S BERLIN 1937

GERMAN WEHRMACHT 1937

POSTCARDS USA 1944

CARTOLINA POSTALE ITALIA

C.POSTALE EUROPA 1937-946

POST-CARD EGYPT 1942

POSTCARD, MIDDLE EAST

DIYARBAKIR 1955

SOUTH EASTERN TURKEY 1955

ANKARA&ISTANBUL 1956

PARIS 1956

JUKE BOX NOSTALGIA ↓

1957-1960 POP

1960-1970 POP

1970-1980 POP

1980-1990 POP

FATHER OF ANADOLU POP

TURKISH MUSIC PORTAL

NESET ERTAS USTA

VARDAR OVASI

PLAY FOR THE NATURE

TENCERE

TURKIYE PHOTOS ↓

PANAROMIC BOSPORUS

ADALAR/PRINCE ISLANDS

ISTANBUL PICTURES

ISTANBUL GATES&DOORS

ISTANBUL TOP TEN MUST SEE

ISTANBUL FERRY LANDINGS

ISTANBUL BAZAARS

BOSPHORUS, ISTANBUL

A GOLDENHORN FERRY TRIP

BURSA

BEYOGLU PICS

BODRUM

CAPPADOCIA

KAS,KALKAN,DEMRE

ALANYA

DALYAN VIDEO

DALYAN, GOCEK, FETHIYE

ANKARA

TWIN BEAUTIES/IKIZGUZELLE

PHOTOS USA & WORLD ↓

DUSSELDORF 1956

WALKING THE TRAIL

LAS VEGAS

LAKE MEAD,NEVADA

PHILADELPHIA

PARIS

BOSTON

CHICAGO

INDIANAPOLIS

ITALIA

LONDON 1967

INDIA/NEPAL

CARIBBEAN ISLANDS

DARFUR/SUDAN

SANFRANSISCO AND MONTERY

SAN ANTONIO, TEXAS

San Diego

NEW ORLEANS

NEW YORK

PENNSTATE

PRESIDENTS & KINGS TOMBS

FLAG RAISING IN COLUMBUS

ISLAND OF KOS VIDEO

FAMILY BLOG

ESRA'S WEDDING ALBUMS

BRIDE'S DAD'S SPEECH

ESRA'S BRIDAL SHOWERS

ESRA PINAR FILES

OZMERAL PATERNAL F.TREE

OZMERAL MATERNAL F. TREE

DURUPINAR PATERNAL F.TREE

DURUPINAR MATERNAL F.TREE

LAMIA&HAMZA VIDEO 1999

BABY MADISON FABLE

BABY TAYLOR FABLE

TAYLOR BABY&TODDLER YEARS

WEILS' WEDDING AND HOUSE

ASLI'S SHOWERS 2008-2009

FAMILY HOLIDAY PICTURES

ANNEM

MY MOTHER LAMIA

ANNEMIZ LAMIA

LAMIA HAMINNE AND TAYLOR

DOGUM GUNU,ANNELER GUNU

"EVIM/HOME"

NOSTALJI TRENI

LIFE OF MY FATHER

REUNITED/ONLAR KAVUSTULAR

SON CINAR BULENTSARACOGLU

I-FOOD

ISTANBULLITE'S FOOD

STREET FOOD

GOLDEN CORRAL COLUMBUS

ANNE'S COOK BOOK

CAFE ISTANBUL

Translate
Bookmark and Share
 
MARMARAY, TAKSİM VE "DİLEN" GEZİ
 
YENIKAPI DA ARKEOLOJIK BULGULARIN SINIFLANDIRILISI
 

MARMARAY, TAKSİM VE  GEZİ PARKI

İstanbul’dan Columbus’a döneli tam bir hafta olmuş. “Rüya Şehir” de geçirdiğim 14 yoğun gün, uçak yolculuğunun yorgunluğu ve  orada kaptığım soğuk algınlığından sonra bugün ilk defa biraz kendime geldim ve hemen yazmaya koyuldum. “2013 ün Kasımında İstanbul’da en çok neyi beğendim ve en fazla neyi sevmedim?”. İsterseniz önce sevdiklerimizden başlayalım.

Öyle güzel şeyler sıkıştırdım ki on dört güne: Kumkapı’da ve Bebek’de yenilen yemekler, Samatya’da ve Haliç tepelerinde geziler, Kuzguncuk’da ve Yıldız Teknik Üniversitesi yerleşkesinde geçirilen saatler, Ortaköy ve Kız Kulesinde içilen çaylar, sabahları apartman görevlisinin getirdiği gazete ve sıcak simitle uyanışlar, gezilen camiler, türbeler, müzeler, liseden arkadaşlarla buluşmalar, üç kardeş beraber geçirilen özel zamanlar, dostlarla Yalova ve Bursa’ya yapılan bir yolculuk ve belki de en güzeli yeni okurlarla tanışıp onlarla yapılan sohbetler ve imzalanan kitaplar.

2013 Kasımın’da İstanbul’da ki en önemli olumlu değişiklik nedir derseniz, tek kelimeyle “Marmaray” derim. Katılırsınız, katılmazsınız ama ben İstanbul’un altını da çok severim. Orada her karış toprağın altında  Neolitik dönem den, Roma ve Bizans’a, Osmanlı dan, Cumhuriyet Türkiyesine, yalnız ev sahibi medeniyetlerin değil, şehri fetih etmeye çalışan Gotlar’dan Araplar'a ya da talan eden Haçlılar'a kadar tam 8000 yıllık bir tarihin ayak izleri yatar. Marmaranın altındaki onuncu Prens adası: Vardonisi , Küçükyalıda’ki Arkeolojik kalıntılar, Karaköydeki Tünel, Yerabatan ve Binbir Direk sarnıçları, İstanbulun deniz altındaki zincirleri, Rumeli Fenerindeki mitolojik  “Çarpışan Kayalar” gibi çok bilinmeyenleri araştırıp bulmak ve yazmak en çok zevk aldığım konulardır. Kim bilir kaç kişi uzaya gitmek ister; ben ise Haliçteki Bahariye adasına çıkıp bu adalara ayak bastım demek isterim. Ne yazık ki bu son yolculuğumda yağmurlu hava, bir kayık kiralayıp Sütlüce’den bu eski çöp  adalarına gitme projemi engelledi. Ama Marmaray ile denizin altından tarihi yarımada dan Üsküdar’a geçme planımı İstanbul’a indiğim ikinci gün gerçekleştirdim.

Evet 29 Ekim 2013 de açılan Marmaray’dan 14 Kasım’da geçerek bu yolculuğu yapan ilk Columbus, Ohio’lu olma şerefine eriştim :). İleriki günlerde vapurla iki yaka arasında en az on kere gittimse de, en az yedi kez Marmaray’ı kullandım, özellikle Kumkapı, Samatya gibi yerlerde yediğimiz güzel akşam yemeklerinden sonra Çiftehavuzlardaki apartımanıma dönerken. “Beş dakika da Beşiktaş” derler ya artık on iki dakika da Yenikapı’dan , Ayrılıkçeşme’ye gidiyorsunuz. “Ayrılık Çeşme neresi ?”diyeceksiniz, bu ismi İstanbul’da bilene rastlamadım. Altunizade ile Hasanpaşa  arasında, Carrefeur’un olduğu yer. Benim bildiğim kadarı ile eskiden hacca gidecekler burada çeşme başında toplanır ve kervanlarla Mekke’ye doğru yola çıkarlarmış.

 
MARMARAY ISTASYONLARI
RECEP BAYAR VE MOTORSIKLETI
 

İstanbul’da ikinci gecem,  İstanbullite muhabiri arkadaşım Selçuk’la tarihi yarımada’da yaptığımız gezilerden sonra Kadırga’dan kıyı kıyı giderek Kumkapı’da Neyzen Restoran’da soluğu aldık.  Burada onun ikramı balığımızı yedik, iki kadeh içeceğimizi içtik, akşam saat dokuz civarı, Yenikapı’ya kadar yürüyerek Marmaray istasyonunda evimize gitmek üzere birbirimizden  ayrıldık. O Cihangir’e gidecek ben ise Çiftehavuzlara.

Yürüyen merdivenlerden yerin altına indim, turnikelerden İstanbul kartımı geçirdim, turnike pencersin de kart dan 1,35 TL düşüldüğü yazdı. Kart, Karaköy’de Tünel’in yanından aldığım, üzerinde fotoğrafım olan benim gibi “seniorlar” için “İndirimli Taşıma kartı”. Sonra yürüyen merdivenle daha da aşağıya inerek peronlara geldim. Trenler on dakika da bir geliyor; sağ taraf taki peron dan Sirkeci, Üsküdar, Ayrılıkçeşme istikametine, soldan da Kazlıçeşmeye gidiyorsunuz. İçerde Karaköy Tünelin’e benzer hafif  bir nem ve rutubet kokusu var. Birkaç dakika sonra Marmaray’ın Kadıköy istikametine giden treni geldi, turkuaz mavisi koltuklarda kendime bir yer buldum ve oturdum. İstanbullular sanki kırk yıldır treni kullanıyor gibi oturmuşlar, olağan bir görüntüdeler. Eskiden herkes gazete açıp okurdu, şimdi ise i- phone ları ile text atıyor, internet de dolaşıyor ya da  kulaklıkla müzik dinliyorlar. Birkaç dakika sonra tren biraz yavaşlıyor, henüz kullanıma açılmamış olan Sirkeci İstasyonun dan geçiyoruz, dört dakika sonra da Üsküdar dayız. Hani Üsküdarlı Azîz Mahmûd Hüdâyî Efendinin efsanevi hikayesi vardır, denizin kabardığı en fırtınalı bir günde müritleri ile kayığa atlarlar, o denizi süt liman yapar ve bir kaç dakikada Üsküdar’dan Saray burnuna geçerler. Biz de denizin üstündeki  bu “Hüdai Yolu”nun altından Üsküdar’a geçtik sanki. Bir dört dakika daha sonra da Ayrılıkçeşmedeyiz. Aynı İstasyondan metroya binip Göztepe’ye gitmek var, ama ben “bakalım Ayrılıkçeşme neresiymiş?” diye tekrar yeryüzüne çıkıyorum. Capitol AVM sinin önündeyim şimdi. Buradan bir dolmuş ya da otobüsle Çiftehavuzlar tarafına giderim diye düşünüyorum, sonra bütün vasıtaların Üsküdar tarafına gittiğini görünce, karşıya geçiyorum.

Dolmuş ve otobüsler gelip geçiyor ama sahil yoluna giden pek vasıta yok. Trafik ışığının kırmızı olmasından yararlanarak, ışıkta bekleyen motosikletli bir kurye’ye Bağdat caddesi civarına giden vasıtaları soruyorum. “Abi burası oldukça sapa, istersen ben sana bir kıyak yapayım, atla arkaya” diyor. Maceramı istiyorsun, al işte sana macera!. Sol bacağımı kaldırıp çocuğun arkasına oturmaya çalışıyorum, ama bacak bir kütük, mecburen kurye bacağımı tutup motosikletin öbür tarafına geçiriyor. Bu defa iki ayağımı yukarıya  kaldırıp ayak yerine koyacağım, ama karanlıkta bir türlü ayakları yerleştiremiyorum. Bir pedala basıyorum, frene basmış ya da vites değiştirir gibi sesler çıkıp motor yavaşlıyor. Sonunda ayağımızı da yerleştiriyoruz ve motosiklet  yolculuğumuz başlıyor. Genç arkadaş motoru vasıtaların arasından zig-zaglar yaparak kullanıyor, saçlarım hava da uçuşuyor, ama ben hayatımdan memnunum. Sonunda Bağdat caddesinin üst sokaklarında bir yerde beni bırakıyor. Recep Bayar isimli özel okullara kuryelik yapan gencin fotoğrafını çekerek kendisine  teşekkür ediyorum ve Bağdat caddesine doğru yürüyorum.

 
 

İleriki günlerde İstanbullu arkadaş ve akrabalardan kime sorsam Marmaray’a henüz binmemişler. Çoğu dudak bükerek  nereden kalktığını, nereye gittiğini bile bilmiyor. Kimi: “a ben arızalı biliyordum” diyor, kimi “korkarım” diyor, kimi de “ben vapuru tercih ederim” diyor. Sanki biraz “direngezi” protestosunun devamı gibi algılıyorum bu dudak bükmeleri. Ben anlatınca onlarda ikna oluyorlar ve Kadiköy’lü arkadaşları bir Samatya akşamından sonra Marmaray’la Ayrılıkçeşme’ye oradan da metro ile Kadiköyde’ki arabalarına götürüyorum, aradan geçen süre yalnızca 40 dakika ; İstanbul trafiğinde bir mucize zaman. Sonra teker teker kardeşlerimi ve son olarak da Naperville’den dostum Ercan’ı Üsküdar’dan Yenikapı’ya götürüp getiriyorum. Ercan hem bir  bilim adamı hem de  “Çarşılı” ve sıkı bir “direngezi aktivisti”. Önce teklifime pek sıcak bakmadı ama yolculuğu yapıp, su altındaki kanalın nasıl inşa edildiğini gösteren pano resimleri görünce onların tek tek fotoğraflarını çekti ve bu tecrübe den çok hoşnut kaldı. Geliş gidiş 24 dakikalık yolculuğumuzun cabası da Yenikapıda’ki Arkeolojik Liman kalıntılarını tepeden görmek oldu.

Toplu taşıma araçları benim gibi İstanbul’u karış karış gezmek isteyenler için tam biçilmiş kaftan. İstanbul kart dolmuş ve taksi hariç her yerde geçiyor, hem de iki saat içinde vapur, deniz motoru,metro, metrobüs,  otobüs ,tren, tramvay,tünel, Marmaray gibi dokuz toplu taşıma aracının birinden diğerine aktarma yaptıkça giderek küçülen ücretleri kartınIzda yazılı tutardan düşerek.

Ama diyelim ki sapa bir yerdesiniz ve taksiye bineceksiniz. İşiniz şansa kalmış, bir kere yağmurda taksi bulmak imkansız. Bindiğiz taksinin şoförü de iyi de çıkabilir kötü de. Birgün Marmaray ile Göztepe durağında indim. Ama bu Göztepe durağı E- 5’in üstünde,yağmur da başladı, eve gitmek için taksi şart. Durakta bekleyen bir taksiye bindim, adam da keçi sakal, “Selamınaleyküm, maşallah, inşallah” falan diye konuşuyor. Dersin ki kaidelere uyan birisi olması lazım, ne gezer, araba çiseleyen yağmurun altında uçuyor, bizim şoför kendisinden başka herkesi hatalı bulmakla ve onlara laf yetiştirmekle meşgul. Karşıdan gelen arabalarla o kadar yakın geçiyoruz ki nere de ise çarpışacağız. Arka koltukta  tam kemerleri bağladığım sırada güüüm diye bir ses geliyor. Şaşırarak bu ses ne diyorum, karşı istikametten gelen araba ile teğet geçmişiz ve  bizim taksinin şoför mahallindeki aynası bu sürtüşme de kırılıp kapının yanından aşağıya  sarkmış. Eeeh geçmiş ola.

Zaten istanbul’da mecbur kalmadıkça araç kullanmak , ve taksiye binmek fazla akıl karı değil.


HER YER TAKSİM HER YER “BETON” VE “DİLEN” GEZİ

 
Finikuler cikisi
Her yer gezi her yer beton
Gezi ve Divan
 

Istanbul’da Marmaray’ın açılmasından bir ay kadar önce Taksim ve Gezi Parkının yeniden yapılanmış şekli sessiz sedasız kullanıma açıldı. Geçen yıl tam bu zamanlar meydan tahta perdeler ile çevrilmiş ve büyük bölümü de vasıtalara ve yayalara kapanmıştı. Ben de o günlerde Şişli’ye gitmek için Gezi parkının içinden geçerek kestirmeden Halaskar Gazi Caddesine çıkmıştım. Bugün gene Selçuk arkadaşla bu defa Şişli'deki Askeri Müzeyi gezmek için Taksim de buluştuk. Finiküler den Taksim meydanına çıkınca biraz da hayretle etrafıma baktım. Eskiden arabaların, otobüslerin, yayaların ahenkli bir keşmekeş içinde birlikte olduğu Atatürk Kültür Merkezine doğru giden bölüm bir beton yığını halinde uzayıp gidiyordu. Halaskar Gazi caddesinin başlangıcında Mc Donald’s la başlayan Havaş’a kadar uzayan bütün restoran, dükkan ve cafelerin yerinde yeller esiyor, beton meydan caddeye doğru meyil yaparak uzayıp gidiyordu.  Atatürk ve silah arkadaşlarını temsil eden göbekteki  Cumhuriyet anıtı bu anlamsız beton düzlükte  ufacık kalmış, Gezi Parkının önünden Atatürk Kültür Merkezine uzayan dik dörtgen alanın ortasına devasa bir bayrak çekilmişti. İnsanların çoğu hiç bir şey yapamayacakları bu boşlukta yürümektense kenar kenar Divan oteli ve  Sıra Serviler tarafında trafik’in olduğu cadde kısmından yürüyor, Finiküler den çıkanlar da Cumhuriyet anıtı civarında kümeleşip, İstiklal caddesine doğru kalabalığa karışıyordu.

Selçuk’la merdivenlerden çıkarak Gezi Parkına girdik, beş ay önce genç, yaşlı, çoluk çocuk ülkesini seven insanların direndiği, biber gazı yiyip Tomalar dan sıkılan su ile püskürtülmeye çalışıldığı, rengarenk çadırların, ilk yardım istasyonlarının, çöp bidonlarının, seyyar kütüphanelerin, yiyecek stand lerinin olduğu bu park şimdi boş, üzgün ve sessizdi. Bir yıl önce gördüğümde tüm bakımsızlığına rağmen elli küsur yıllık ağaçları, banklarda oturan evli, evsiz insanları, seyyar satıcıları ile park bana daha bir canlı ve anlamlı gelmişti. Şimdi ise yaşlı ağaçların çoğu budanmış, parkın ortasına sıra sıra iple çizilmiş gibi yeni ağaçlar dikilmiş, İstanbulun çoğu yerinde olduğu gibi tarhlara tek tip menekşe cinsinden çiçekler dikilmişti. Kremlin meydanı gibi göz alabildiğine beton bir meydanın yanında karakterini zorla kaybetmiş, maziden size hiç bir şey hatırlatmayan bir park vardı artık. Her yer Taksim, her yer beton du.

 
Catlaklar ve insanlar
Vapurda
Taksimin alti
 

Park’tan gerisin geriye gidip tekrar meydan’a çıktık. Bu defa eskiden dükkanların olduğu yerden yürüyoruz. Bu beton değişik, belki yeni tip bir şey, sanki içine plastik karıştırılmış gibi bir görüntüsü var, ama daha  bir ay önce açılan meydanın yerlerinde uzun uzun çatlaklar oluşmuş bile. Aşağıda, yerin altında trafiğin geçtiği, otobüs duraklarının olduğu yerin tavanlarında da daha kış gelmeden sızıntılar oluşmuştu. Eskiden dükkanların olduğu hat  toprak doldurulup bir meyille  parkla birleştirilmiş ve üzerine kalıp kalıp çimler konulmuş. İşte burada yol boyunca Suriye’den kaçan evsiz insanlar oturuyor. Bizim dilenciler yetmiyormuş gibi, şimdi de Suriyeli dilenciler ailece, çoluk, çocuk çimlerin üzerine oturmuşlar, gelen geçenden para istiyorlar. Bir ailenin birlikte dilendiğini görünce insanın hem içi burkuluyor, hem de bunların burada ne işi var diyorsun.  “Direngezi” bitmiş “Dilengezi” başlamış.

Aslında İstanbul’daki  dilenci sorunu benim her gelişimde artışını izlediğim bir olay. Son iki yılda özellikle iskele meydanlarında ilk okul çağındaki kız çocuklarının para karşılığı kağıt mendil sattığını yada armonika çaldığını görüyordum. Ama bu yıl sanki bu sayıda yüzde bin artış var. Bir tarafta şehrin her yerinde türeyen Suriyeli aileler, sonra vapurlardaki seyyar satıcı tipi dilenciler. Bir bakıyorsun vapur iskeleden kalkar kalkmaz  genç bir kadın armonika çalıyor, yanındaki küçük çocuk da para topluyor. Dönüş vapurunda başı örtülü temiz pak bir kadın kan kanseri olan oğlu için kalem satıyor. Ertesi gün gene  sabah vapurunda biri kız üç genç çalgı çalıp para topluyorlar, akşam vapurunda gene temiz pak örtünmüş başka bir teyze doktor ve ilaç  parasını ödeyemediği hasta oğlu için bağış istiyor. En ürkütücüsü de Sirkeci tren istasyonu yanında gördüğüm eski zamanları andıran bir dilenci. Adam veya kadın bembeyaz  kefen gibi sargılar içinde yerde yatıyor, yanında da avucunu açmış bir kadın. Kimdir bu insanlar, gerçekten hastaları var mıdır, vapurlara, istasyonlara nasıl girerler, dilenci şebekelerine bağlımıdırlar, bilemiyorsunuz. Çoğu zaman küçük çocuklu olanlara acıyıp para veriyorsunuz ama para çocuğa mı gidiyor, yoksa başkasına mı onu da bilemiyorumsunuz.

Bir tarafta mantar gibi yükselen gökdelenler, AVM ler, İstinye Parklar, Zorlu Centerler, Çamlıcaya yapılan devasa camiler, diğer tarafta sokakta su satan kadınlar, okul çağında  mendil satan çocuklar, modern vapur dilencileri, Suriyeli mülteciler. Türkiye deki çarpıklıkları, yazan ve konuşan  o kadar çok yazar ve kişi var ki.  Ben ise genellikle “ olanla, öleni” onlara bırakır, yalnız gördüğüm güzelikleri yazmaya çalışırım. Ama bu defa galiba ben de güzellikleri bir daha ki yazıya bırakarak o kervana katılmak zorunda kaldım.

Cem Özmeral

5 Aralık 2013

Dublın, Ohio

 
BACK TO TOP/EN BASA
NEXT/BIR SONRAKI
BACK HOME/ANA SAYFA

                                                                                               

                                                                                                       Page copy protected against web site content infringement by Copyscape                            
                                                                                              ©2014.All rights reserved        

Website powered by Network Solutions®