Benam dayım o zamanlar bekardı ve köşkün üst katında yaşardı. Burası genellikle yatıya gelen akrabaların kaldığı kattı. Bu katın dört köşesinde dört küçük sandık odası vardı.Bu odalar çatı altında olduklarından, alçak tavanlı ve bana hep gizemli gelen eşyalarla doluydu. Benam dayım bir de buraya o zaman çok moda olan Amerikan bar yaptırmıştı. Bir çocuk olarak benim ilgimi tadından çok, güzel şişeli nane, muz ve ahududu likörlerinin renkleri ve ve rengarenk içki kadehleri çekmiştir.
Özlediğim İstanbul, Cem Özmeral, 2002
Kocamustafapaşa’daki Saraçbaşı köşkünü anlatırken böyle yazmışım seneler öncesi renkli likör şişeleri ve kadehleri hakkında. Gül pembesi kristal likör kadehleri ağız başları altın yaldızlı, sonra kendi evimizdeki büfe de turuncudan yeşile alaim-i semanın tüm renklerinde Çekoslovak yapımı kristali kadehler, decanter sürahiler... Eski İstanbul’da bayramlarda çoğu zaman nane, muz ve kahve likörleri gelen misafirlere çikolatanın yanında sunulurdu. On yaşına geldiğim de böyle bir bayramda belki de hayatımda ilk defa annemin kadehinden bir yudum nane likörü almış, herhalde yüzümü biraz da buruşturarak mideme giden tadı ve sıcaklığı hissetmiştim. Kalçası geniş, boynu uzun renkli likör şişelerinin alt bölümünde çocukluk yıllarımda “inhisarlar idaresi” yazardı. Sonra hem likörün çeşitleri arttı hem de alttaki yazı “Tekel”le değişti.
Likörden Mecidiyeköy’e nasıl geçeceğiz, isterseniz önce biraz Mecidiyeköy’den bahsedelim. Mecidiyeköy ile ilk defa 1964 yılında tanıştım. Ben o zamanlar İstanbul’da leyli mektepte okurken, annem ve babam Etilerde Uçaksavar mahallesinde bir apartman dairesi almış ve iki kardeşimle birlikte Ankara’dan İstanbul’a taşınmıştı. Taksim’den kalkan otobüsler ve dolmuşlar Şişli den Mecidiyeköy’e, oradan Levent ve Akatlar yolundan Etiler otobüs durağına varırdı. Ben de okuldan eve giderken hep bu Mecidiyeköy denilen semtten geçerdim.
Mecidiyeköyün adı üstünde; ilk yerleşimler burada Sultan Abdülmecit zamanında kurulmuş olmalıydı. O zamanlar burası kırlık ve koruluk alanlar olup, üzerinde padişahın av köşkleri olan, okçuların talim yaptığı bomboş arazilermiş. Karanfiller rüzgarı ve serin havaları sever, Mecidiyeköy ve civarı karanfil bahçeleri ile dolu, kokusu insanın genzine kaçan, içini bayıltan mis kokulu kırmızı beyaz karanfiller. Fulya deresine kadar uzanan yemyeşil koruluklar, kuş cıvıltıları, belki küçük bir köy kahvesi, bir çeşme ve bir cami, hepsi bu.
Esentepe’de rüzgar püfür püfür eser, başlarında kırmızı fesli çocuklar kuyruklu uçurtmalar uçururmuş gök yüzüne. Sultan Abdülaziz buralarda oğlu Veliaht Yusuf İzzettin Efendi için bir av köşkü yaptırmış. Babası tahtan indirilip Sultan II. Abdülhamit tahta geçince Yusuf İzzettin Efendi bu köşkte senelerce mahpus hayatı yaşamış. Sonra Abdülhamit tahttan alınıp yerine Sultan Reşat geçince Yusuf İzzettin Paşa’yı veliaht ilan etmişler. Ama İttihat ve Terakki ve Enver Paşa, genç veliaht’ı hiç sevmez ve onun ihtirasından çekinirlermiş. 1917 yılında Veliaht Yusuf İzzetin bileklerini keserek buradaki av köşkünde kendi canına kıymış, kimine göre de Enver Paşa’nın komplosunu kurban gitmiş. Veliaht’ın öldüğü köşk uğursuz sayılıp senelerce metruk kalmış. Bahçenin hemen aşağısında eski kör bir kuyu varmış içinde paslanmış zincirler olan. Zamanla kuyunun etrafı bir caminin haziresi gibi mezarlarla dolmaya başlamış. Taksim, Şişli tarafları o devirler hep gayri müslim kabristanları ile doluymuş ve buralarda bir Müslüman mezarlığına ihtiyaç varmış zaten. Her canlı ölümü tadacakmış ve bu bölgeye de Zincirlikuyu denir olmuş o gün bugün. Levent’e gelince, orası da daha da önceleri III. Selim zamanında Nizam-ı Cedit adlı yeni ordunun talimgahı olarak kullanılırmış. Nizamı Cedid'e seçilen askerlerin hepsi bostancı, levent ve er kişilermiş. Bölgenin adı da buradan kalmış.
OTOBUS DEPOSU/Foto Akin Kurtoglu
ALI SAMI YEN 1964/Foto Milliyet Arsivinden
1964 yılında Mecidiyeköy’de modern Ali Sami Yen Stadyumu Türkiye Bulgaristan maçı ile açılacak ve Mithatpaşa’dan sonra İstanbul ikinci büyük stadyuma kavuşacaktı. Ama ne yazık ki maçtan önce sosis ekmek satan bir büfe de çıkan yangın paniğe yol açmış insanlar ikinci kattan aşağı kata salkım salkım düşmüş, ölen ve yaralananlar olmuştu. O gün Ali Sami Yen Faciasını yaşayanlardan biri de bendim ve neredeyse her canlının bir gün tadacağı ölümden o genç yaşımda zor kurtulmuştum. O maçtan sonra Ali Sami Yen stadı uzun yıllar tekrar kapatılacak ama üniversite yıllarımda ben Mecidiyeköy’e maça değil, orada ailesi ile birlikte yaşayan yakın bir arkadaşımım evine sık sık gidecektim. İşte o günlerde bir taraftan altı yedi katlı apartmanlar iki katlı evlerin yerini alırken diğer taraftan iş yerleri, lokantalar burada yoğunlaşmaya başlamış ve tıkanan trafik ile birlikte yapılanma yavaş yavaş Zincirlikuyu Levent istikametine doğru kaymaya başlamıştı. AVM lerin olmadığı, Levent’e giden caddenin E-5 gibi stadyumun üst tribün seviyesinden değil de zemin seviyesinden geçtiği o günlerde otobüslerin deposu da Mecidiyeköy’deydi . “Hani asılma depoya gider” tabirinde olduğu gibi bu yakada gece on birde, son seferden sonra mesaisi biten otobüslerin “depoya gider” tabelasını asıp yatmaya gittiği koca hangar. Ali Sami Yen Stadı ve Otobüs Deposundan sonra Mecidiyeköy’de o günlerden hatırladığım diğer büyük bina da Likör Fabrikasıydı.
Likör fabrikası Ömerlerin evinin hemen yakınında stadyumun karşısında idi. Genişçe bir alan yayılmış, Ankara’daki bakanlıklar binalarına benzer modern, u şeklinde, iki ya da üç katlı sarı uzun bir binaydı. Araziye boylu boyuna yayılmış binanın ön cephesinde bir giriş pavyonu ve güvenlik binası vardı ve giriş demir parmaklıklarla çevrili idi.
O yıllarda özel firmaların içki yapması yasak olduğundan Tekel’in bütün likörleri ve biz gençlerin özellikle soğuk maç günleri ısınmak için palto cebimize koyduğumuz cep kanyağı da burada imal ediliyordu. Kanyak denilen içki Fransızların Cognac denilen Brandy tipi likörünün korsan tipi idi. Fransanın Cognac şehrinde yetiştirilen özel üzümlerden üretilmesi, bakır kaplarda iki defa damıtılması,en az iki sene gene aynı bölgedeki meşe ağacından yapılan fıçılarda yıllanması gibi tüm üretim süreci ve isim hakkı mahfuzdu. T.C. İnhisarlar idaresi korsan ürünü "konyak" adı altında Fransızca adının Türkçe okunuşuna göre ayarlayıp piyasaya çıkarmak isteyince kanuni engelle karşılaşmışlardı. Fransız aslına göre tadı çok daha sert olan ürüne "Kanyak" adını vererek de işin içinden çıkmışlardı.
Likor fabrikasi 1930
Likor Fabrikasi 2006
Gokdelen onunde yeniden yapilacak Likor Fabrikasi
MECİDİYEKÖY LİKÖR VE KANYAK FABRİKASI
Mecidiyeköy Likör ve Kanyak Fabrikası 1930 yılında devrin ünlü Fransız mimarlarından Rob Mallet Stevens’in eseri. Rob Stevens, Art Deco ile Modernizim akımları arasında aykırı mimari tasarımları, mobilya ve vitrin düzenlemeler olan bir mimar ve tasarımcı. Hemen hemen tüm eserlerinin Paris ve civarında olmasına karşın, Mecidiyeköy eseri belki de onun Fransa dışındaki tek, ve genç Türkiye Cumhuriyetinin İstanbul’daki ilk modern yapısı.
Paris’de yaşayan değerli İstanbullu dostum Ara Kebapçıoğlu geçenlerde bana yılda iki defa yaptığı İstanbul yolculuğundan yazmış ve Robert Mallet Stevens’in Fransa dışındaki bu önemli eserinin otel ve rezidanslara yer açmak için bir gece de yıkıldığı haberini vermişti. Halbuki diyordu Ara, aynı Aya İrini’de olduğu gibi burası hiç değilse içinde konserler verilen bir sanat merkezine dönüştürülebilirdi...Benimde gençliğimden çok iyi hatırladığım bu tarihi yapının biranda yok olması bende üzüldüm ,ama bu yazıyı yazarken yaptığım incelemeler beni biraz olsun rahatlattı.
Mecidiyeköy Likör Fabrikası 19 yüzyıl sonlarında ilk defa kullanılmaya başlanan betonarme tekniği ile inşa edilmiş. Dünyada ve özellikle Avrupa da betonarme ile yapılan tarihi önemi olan binalar aradan bir yüzyıl geçince yıkılma tehlikesi görülünce milletlerarası bir kurul kurulmuş ve bu binalar koruma altına alınmış. Betonarme ile yapılan binaların restore edilmesi orijinal tasarımın bütünlüğünü zedeleyen ekler ve değişiklikler gerektiriyormuş. Bu nedenle yıkılma tehlikesi arz eden ve kurulca tescil edilen bazı binalar yıkılıp orijinal tasarımlarının aynısı olarak tekrardan inşa edilmiş. 2005 yılında Mecidiyeköy Likör Fabrikasının Kültür Varlığı olarak ilan edilmesi için yapılan çabalar binanın yapılan tadilatlar ve ek binalarla orijinalliğini kaybettiği bahanesi ile o zamanki Koruma Kurulunca ret ediliyor. Ama koruma kuruluna üye olan akademisyen ve mimarların çabaları ile hiç değilse böyle bir binanın olduğu kayıtlara geçirilmiş oluyor.
İstanbul’da tarihi eserleri yok ederek yerine yol, bina, otel inşa etmek 1950 li yıllardan beri süregelen bir oluşum. Yeşillik arazinin giderek azaldığı, yatay yerleşimlerin yerini gök yüzünü tırmalayan gökdelenlerin aldığı Metropolde, çoğu zaman rant ve hızlı kazanç, görsel güzelikleri ve tarihi yapıları hunharca yiyip bitiriyor. Depreme dayanıklı binaların yapılıp yenilenmesi de bu yıkım ve inşaat faaliyetlerinin gerekli bir “caba”sı. Mecidiyeköy Likör Fabrikası da bu dikey büyümeden nasibini almış ve mahkemelerin yürütmeyi durdurma kararına rağmen arkadaşımın da yazdığı gibi bir günde yıkılıp enkazı bile temizlenmiş. Buraya yapılacak projeyi Viatrans -Meydanbey gurupları ortaklaşa üstlenmişler. Projenin sevindirici tarafı bu gurubun sorumlulukla hareket etmesi ve anladığım kadarı ile Koruma Kurulundaki akademisyen ve mimarlarla ortak bir çaba göstererek Likör Fabrikasını Rob Mallet Stevens’in orijinal tasarımına tıpa tıp yeniden inşa edecek olmaları. Burası bir moda, sanat ve kültür merkezi olarak kullanılacakmış. Likör fabrikasının arkasına inşa edilecek iki gök delenden biri otel, diğeri ise rezidans ve ofis üniteleri olarak kullanılacak. Fabrikanın önünde ise tam 11 000 metrekarelik bir yeşil alan olacak. Burada fabrikanın bahçesinde korumaya alınmış bulunan eski çınar ağaçlarına ek olarak Almanya ve İtalya’dan getirilen ve özel makinelere dikilen 18 yetişmiş çınar ağacı olacakmış. İstanbulluların ve turistlerin bir uğrak merkezi olarak düşünülen bu bahçede tanımış heykeltıraşlara ısmarlanan heykeller de yer alacakmış. Kim bilir bizde belki bir gün eskiden bahçesine giremediğimiz Likör Fabrikasına girip içindeki bir cafe de bir kadeh nane likörü içebileceğiz.
Cem Özmeral
13 Eylül 2013
Dublin, Ohio
Okuyucu Yorumları
Likör fabrikası eskidenberi bildiğim, sevdiğim bir yapı idi. Tekrar yaşatılacağı haberini senden aldım ve sevindim. Mimarlık eğitiminde Betonarmenin ömrünün kesin olarak saptanamamakla beraber yaklaşık 50 sene olabileceği bize anlatılırdı. Atmosferde sülfürdioksit gazı ve birtakım betonyiyici başka gazların artması , 50 yıldan çok daha fazla yaşayabileceği sonradan anlaşılan bu yapılarda erken bunama etkisi yaratmıştır,ancak son 25 yılda beton üretim teknolojisinin olağanüstü irtifa kazanması sonucu bu sözkonusu beton ömrü Kafkas halkının yaşam standartlarını bile sollamıştır :)
C.Bodur
Neyazıkki bu fabrikayıda yerle bir ettiler.Ürettikleri likörler gerçekten kaliteli likörlerdi.
Bi tarihte muz,nane,gül,kahve aromaları satmak için görüşmeler yaptığımda kaliteyi bozmamak için senelerdir kullandıkları armoları hiçbir şekilde değiştirmiyeceklerini kaliteyi riske etmemek isediklerini söylediler.
Onlardan aldığım aromaların numunelerini yurtdışındaki aroma üreticisine gönderdim.Aromanların tıpa tıp aynına uydukalrı halde bu riske girmediler.
Hatırlarım..Hilton otelinin olduğu yerde malum sergi srayı kurulurdu.Bir gece Sergi sarayına gittiğimizde rahmetli babam Tekelin standından ufak minyatür likör şişeleri almıştı.Üzerinde sergi sarayının amblemi olan yelkenliye benzer bir logo vardı.
O likörler 4 sene öncesine kadar içindeki likörlerle annemin evinde duruyordu.Ancak annem taşındığında bu şişelerden eser yoktu??? Ne olduğu meçhul.
Arif
Aya Irini gibi akustigi yerinde bir konser salonu olabilecegini söyledigim yer Likör Fabrikasi degil, Küçükyali'daki sarniç kalintilariydi. Tesadüfe bak ki yaptigin arastirma sonucu Likör Fabrikasinin da kültürel etkinliklere ev sahipligi yapmak amaciyla yeniden insa edilecegi anlasildi. Bu güzel habere çok sevindim. Haberi verene de tesekkürler.
Istanbu'da betonarme'nin baslangici 1909 civarina dayanir. Saint Antoine kilisesi ve diger birkaç yapi, Hennebique firmasinin Istanbul'da açtigi bir sube sayesinde gerçeklesmis. (Paris yakininda oturdugum Bourg la Reine sehrinde François Hennebique'in evi ve mezarlikta kabri var).