Istanbul'da yapıtları ile iz bırakan İtalyan mimar
The Italian architect who left his traces in Istanbul
AN ARTICLE IN TURKISH AND ENGLISH
BY CEM ÖZMERAL
RAIMONDO D’ARONCO
Istanbul’un Osmanlı İmparatorluğu devrinde mimarisine en çok etki eden ve en çok eser bırakan mimar şüphesiz ki 16. yüzyılda yaşamış Mimarı- Azam Sinandır. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında da batılaşma çabaları İstanbul mimarisine de yansır ve başta Saray Mimarı Sarkis Balyan olmak üzere Balyan kardeşlerin yaptıkları selatin camileri ve Yıldız sarayındaki yapılar Gotik ve Barok mimarisi’nin Osmanlı mimarisi ile uyum içinde birlikteliklerini yansıtırlar. Ama 19 yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başında İstanbul’da yaptığı sayısız çeşmeler, yalılar, türbeler ve saat kuleleri ile en çok iz bırakan, Galata’dan Pera’ya, Beşiktaş’tan Sarıyer’e kadar Art Nouveau üslubunu İstanbul’a tanıtıp onun la özleştiren sanatçı ise İtalyan mimar Raimondo Tomasso D’Aronco dur. D’Aronco’nun İstanbulun silüetinde iz bırakan eserleri yalnız onun tasarımı olan yapılardan oluşmaz. Haydarpaşa’dan tarihi yarımadaya kadar birçok tarihi cami ve bina onun tarafından aslına uygun olarak restore edilmiştir.
Raimondo D’Aronco genç yaşında Avusturyanın Graz kentinde “Baukunde” Sanat Okulunda de ilk mimarlık eğitimini almış, sonra Venedik Akademisinden mimarlık ve bezeme konusunda ihtisas yaparak mezun olmuştur. Genç mimar stilistik kurallara fazla bağlı olmayan, Neo- Gotik ve Neo Barok gibi klasik stillere çağdaş yorumlar getirmeye çalışan ve devamlı bir arayış içinde olan özgün bir tasarımcıdır. D’Aronco aradığını Sultan II Abdülhamitin 1893 yılında onu İstanbul’a davet etmesi ile bulacaktır.
İstanbul’da yapılması planlan Osmanlı Tarım ve Sanayi Ürünleri Sergisinin yapım projesi İstanbul’daki İtalyan Konsolosluğu aracılığı ile Raimondo D’Aronco ya teklif edilir. Teklifi kabul eden D’Aronco, İstanbul’a gelir ve hemen çizdiği tasarım üzerinde çalışmalara başlar. Uzun süren çalışmalardan sonra temel atma töreninin yaklaştığı bir sırada 10 Temmuz 1894 günü İstanbul’da büyük bir deprem olur. İnsan kaybının yanında birçok tarihi bina ve cami de büyük hasar görür. Gelişen bu durumda sergi için ayrılmış fonların onarımlara aktarılmasına ve sergiden vazgeçilmesine karar verilir. Bu durumda Sultan Abdülhamit İtalyan mimarı İstanbulun tarihi yapıları ve camilerini restore etmekle görevlendirir. Hemen işe koyulan D’Aronco camileri restore etmekle işe başlar, sonra tarihi binalara geçer. Birkaç yıllığına geldiği İstanbul’da tam on altı sene kalır ve bu süre zarfında restore ettiği cami ve tarihi binaların dışında çoğu Art Nouveau tarzında yeni tasarımlara imza atar. Saray mimarlığına kadar yükselen D’Aronco 1909 yılında II Abdülhamit’in tahtan düşürülmesi ile İtalya’ya geri dönecektir.
Aşağıdaki derlememizde onun İstanbul’a kazandırdığı belli başlı tarihi yapıları ve onun özgün tasarımlarını inceledik.
Yazıyı süsleyen fotoğrafların çoğunu çeken Selçuk Erarslan’a teşekkür ederiz.
D'aronco's Istanbul Exhibition of Agriculture and Industry Drawings
RAIMONDO D’ARONCO
Without a doubt the one person whose artwork in architecture and buildings in Istanbul during the era of the Ottoman Empire had the most lasting effect and influenced future architecture for centuries in the city is the Master Architect Sinan who lived during the sixteenth century. With the modernization efforts beginning in the 19th Century reflected in the architecture, the Palace Architect Sarkis Balyan along with his brothers built several imperial mosques and and pavilions on the grounds of Yildiz Palace, all of them with traces of Gothic and Baroque style in harmony with Ottoman interpretation. But one name shines at the end of 19th century and at the beginning of the 20th as the sole architect who left his traces more than any other with numerous mansions, tombs, fountains and even a clock tower. The Italian architect Raimondo Tommasino D’Aronco who introduced Art Nouveau to Istanbul not only designed buildings and works of art from the Historical Peninsula to the European district of Pera and to the shores of Bosphorus; but also revived several historical buildings by restoring them to their original form.
The young Raimondo had his initial training at the Baukunst School of Construction in the Austrian city of Graz and then attended the Academy of Fine Arts in Venice, studying architecture and arts. Graduating from the Academy the young architect start experimenting freely with different forms of architecture and trying to bring a contemporary interpretation to styles like Neo Gothic and Neo Baroque. When Sultan Abdulhamid II invited him to Istanbul in 1893, he was able to put all of his unique and experimental designs to use in the Ottoman Capital.
In 1893 D’Aronco was invited to Istanbul to prepare the design for the Istanbul Exhibition of Agriculture and industry. Accepting the invitation he came to Istanbul and started working on the blueprints for the exhibition to be held in 1896. On July 10 1894 while the foundation for the exhibit was ready to be laid an Earthquake devastated Istanbul. Not only thousands of people lost their lives, but also several historical mosques and buildings were destroyed. Under these circumstances all of the funds allocated to the Istanbul Exhibit of Agriculture and Industry were transferred in rebuilding the city and D’Aronco was given the task of supervising the restoration of all damaged imperial mosques and buildings. The Italian architect who had planned to stay in Istanbul for three years ended up staying in the Ottoman Capital for sixteen years. In these sixteen years, the most productive period of his career, he not only rebuilt and restored several historic buildings of Istanbul, he also designed and built several new ones in the city. The architect who blended Art Nouveau with Ottoman design in his works returnedin 1909 back to Italy with the deposition of Sultan Abdulhamid.
Following collection of work constitutes his major and unique works which left his traces forever in Istanbul.
Our thanks goes to Selcuk Erarslan for the valuable photographs he took for this article.
YILDIZ PALACE PAVILIONS , THE YILDIZ CERAMİC FACTORY, LEMON NURSERY, SULTAN ABDULHAMIT THEATER
YILDIZ PALACE CEREMONIAL KIOSK
YILDIZ YAVERAN UNITS
YILDIZ PORCELAIN FACTORY
YILDIZ THEATER AND OPERA
THE LEMON NURSERY
YILDIZ ISLAND KIOSK
YILDIZ SARAYI VE D’ARONCO
Yıldız Sarayı denilen yer tek bir saray olmayıp Beşiktaş’ta 500 000 m 2 lik koruluk bir alanda yapılmış bir saraylar, köşkler ve bahçeler topluluğudur. Tarihi çok eskilere dayanan bu koruluk alan özelikle Sultan Abdülmecit devrinden itibaren yeni yapılarla ihya edilmiş ama Sultan Abdülhamitin 1876 yılında başlayan ve otuz üç yıl süren iktidarı zamanında özelikle Saray Mimarı Sarkis Balyan’ın eserleri ile zirve yapmıştır. Yıldız Sarayına Balyan’dan sonra en büyük katkıyı yapan kişi şüphesiz Art Nouveau tipi eserleri ile İtalyan Mimar Raimondo D’aroncodur.
D’Aronconun Yıldız’da yaptığı binalar içinde en görkemlisi Chalet Köşkünün üçüncü bölümü olan Merasim Köşküdür. 1898 yılında Alman İmparatoru II Wilhelm’in İstanbul’u ziyareti dolayısı ile yapılan bu köşkün tam altmış odası ve dört salonu vardır. Bu köşk Sarkis Balyanın yaptığı ikinci köşkün bir uzantısı gibi onunla tam bir ahenk içindedir. Gene Kaiser II Wilhelm’in gelişinde açılan Saray Tiyatro ve Opera binasının iç dekorasyonları D’Aronconun Art Nouveau stilindeki en güzel eserlerinden biridir. Sultan II Abdülhamit buraya Avrupa’dan getirttiği ünlü opera ve tiyatro gurupları ile misafirlerine ve ailesine gösteriler yaptırmıştır.
Onun Yıldız Sarayındaki en güzel binalarından biri de “Yaveran” dairesi denilen iki katlı ahşap ince uzun binadır. İçinde beş ayrı dairesi olan bina; yaverler, yüksek rütbeli subaylar ve muhasipler için çalışma daireleri olarak yapılmıştır. Bu binanın özelikle tahta işlemeli kepenkleri ve ikinci kattaki saçak işlemeleri dikkati çeker. Harem kapısında girince hemen sol taraftaki camekanlı limonluk serası da gene onun eseridir. Bir başka tipik Art Nouveau yapısı da Has Bahçedeki su kanaları kenarında Ada Köşkü denilen minik dinlenme köşküdür. Son olarak da D’aronco’nun 1894 depreminden sonra yeniden inşa ettiği Yıldız Çini Fabrikasını sayabiliriz. Marsilya tipi tuğladan yapılmış fabrikanın teknoloji ve malzemeleri Fransanın Sevres ve Limoges Porselen fabrikalarından getirilmiştir. Bu fabrikada üretilen çini ve porselenler, öncelikli olarak son dönem saray, köşk ve kasırların dekorasyonunda kullanılmış ve yabancı hanedanlara hediye olarak sunulmuştur.
YILDIZ PALACE AND D’ARONCO
The so called “Yildiz Palace” is not a single palace but rather a series of palaces, pavilions and gardens, spread out in a 500 000 m2 wooded area in Besiktas district of Istanbul. The history of Yildiz Palace and environs goes back several centuries, but the renovation and construction of new buildings which started during Sultan Abdulmecid’s reign in the Nineteenth Century climaxed with Sultan Abdulhamit’s coming to power in 1876. During his thirty three years in power Yildiz area was decorated by the Palace Architect Sarkis Balyan; with two Neo Gothic style mosques, several pavilions and kiosks and gardens. However starting with 1894 the Italian architect Raimondo D’Aronco made a lasting effect in Yildiz with his Art Nouveau style buildings.
The most significant of D’Aronco’s buildings in Yildiz is without a doubt is the Ceremonial Pavilion of the three unit Chalet Palace. The third unit of the palace was constructed for the honor and use of Kaiser Wilhelm II during his second visit to Istanbul in 1898. This palace unit with it’s sixty rooms and four meeting halls is an extension of Sarkis Balyan’s second unit and in perfect harmony with it. The Palace Theater and Opera Building also inaugurated during Kaiser Wilhelm’s visit, is one of the best examples of D’Aronco’s Art Nouveau style in the interior decoration of buildings. Sultan Abdulhamit not only entertained his family here by bringing opera and theater companies from Europe but also foreign dignitaries and important visitors were often invited to enjoy these shows.
One of the most beautiful buildings he designed in Yildiz , with the wooden window shutters and engravings on the eaves, is the Yaveran pavilion. This two story wooden unit was built to accommodate high ranking officers and aides decamp and officers of the palace. The Lemon Nursery, the glass building right at the entrance of the Harem gate in Yildiz is also one of his very creative designs. Another example of his mastership in the implementation of Art Nuoveau is the Island Kiosk by the lake in the Imperial gardens built for the recreation of the Sultan. Finally there is the Yildiz Porcelain factory rebuilt by D’Aronco in 1896 after the earthquake. All of the equipment and technology for the brick building was imported from the French porcelain factories of Serves and Limoges. The porcelain platters and vases made here by artisans were used in decorating the imperial palaces of or presented to members of European dynasties.
ŞEYH ZAFİR TÜRBESİ, KİTAPLIĞI VE ÇEŞMESİ
TOMB, LIBRARY AND FOUNTAIN OF OF SHEIKH ZAFIR
Tomb of Sheikh Zafir
Sheikh Zafir fontain
Sheikh Zafir Tomb in Front of Ertugrul Mosque
Sheikh Zafir library
Zafir window detail
Zafir Library
ŞEYH ZAFİR TÜRBESİ
Şeyh Zafir’in Beşiktaş Serencebey yokuşu başlangıcındaki Art Nouveau üslubundaki türbesi, yanı başındaki kütüphanesi, çeşmesi ve Ertuğrul camii ile aslında küçük bir külliye. 1906 yılında yapılan türbe Sultan II Abdülhamit tarafından İtalyan mimar D’Aronco nun yaptığı üç ayrı çizim arasından seçilmiş. Kare şeklindeki binanın Osmanlı tarzında bir kubbesi, demir ve taş oyması işlemeli kapı ve pencereleri ve binanın üst bölümünde Art Nouveau’ya özgü gül motifli rölyefleri bulunuyor. Sultan’ın tuğrasından başka Osmanlı çeşmeleri ile hiç bir benzer yanı bulunmayan iki yüzlü çeşme çiçek ve bitki motifleri ile bezenmiş ve tepesindeki iki küçük kulecik Japon tapınaklarını andırıyor. Türbenin yanındaki küçük kütüphane ise yarım kubbesi ve sayısız küçük çerçeve ile bölünmüş cumba pencereleri ile D’Aronco’nun yaratıcılığının bir başka simgesi.
Şazeli tarikatına mensup Libyalı bir şeyh olan Zafir Hamza Efendi 1870 yılında İstanbul’ a gelip yerleşiyor. Söylendiğine göre o tarihlerde genç bir Şehzade olan Abdülhamit bir gün Süleymaniye camiinde namaz kılmaya gittiğinde Şeyh Zafirin vaazını dinliyor ve kendisinden çok etkileniyor. Şeyh Zafir genç Şehzade’ye onun çok yakında Osmanlı Padişahı olacağını söylüyor. Kısa zaman sonra Şeyhin bu kehaneti gerçek olunca Sultan II Abdülhamit Şazeli tarikatını kabul ettiği gibi onun şeyhi Zafir Efendiyi de kendisine akıl hocası belliyor. Şeyh Zafir 1903 yılında ebediyete göçünce Sultan Abdülhamit D’Aronco yu akıl hocası için bir türbe yapması için görevlendiriyor. D’Aronco’nun tasarımını yaptığı türbe 1887 yılında Sultan Abdülhamitin emriyle yapılan ve mimarı bilinmeyen Ertuğrul caminin hemen yanında. İlk Osmanlı Sultanı Osman Gazi nin babasının adı verilen cami de Şeyh Zafir’ e ithaf edilmiş. Şey Zafirin vefatından sonra onun kardeşleri; Muhammed Zafir Efendi ve Beşir Zafir Efendi tekkenin şeyhliğini yapmışlar ve vefatlarından sonra abilerin türbesine gömülmüşler.
SHEIKH ZAFIR TOMB
The Sheikh Zafir Complex at the foot of Serencebey Hill in Beşiktaş is one of the masterpieces o Raimondo D’Aronco, built in Art Nouveau style the complex consists of a tomb, a library and a fountain. The tomb built in 1906 was chosen by Sultan Abdulhamid II. among three different sketches of D’Aronco .The square shaped building has an Ottoman dome, ornamented doors and windows and rose patterns typical of Art Nouveau on the upper part of the building.The two sided marble fountain bears no similarity to Turkish fountains of the era except the Sultan’s Tugra*, is decorated with plant and flower motives and has two little towers on top which resemble Japanese temples. The little library with a semi dome and with numerous square shaped frames on the bay windows is also a unique example of the Italian architects creativity.
Sheikh Zafir Hamza Efendi, a Libyan Sufi of the Shazeli order had moved to Istanbul in 1870. Apparently when Abdulhamid was a young prince,while praying in the Suleymaniye mosque he was influenced by the speech of the Sheikh who told him that soon he was going to be the Ottoman Sultan. Impressed by the Sheikh, Abdulhamid joined his order and Zafir became a mentor to him. When Seyh Zafir died in 1903 Sultan Abdulhamit gave D’Aronco the task of designing a complex in honor of his life long mentor. The Zafir tomb is annexed to the Ertugrul Mosque, also commissioned by the Sultan Abdulhamid II to an unknown architect and finished in 1887. The mosque named after Ertugrul Gazi, the father of the first Ottoman Sultan Osman, was also dedicated to Sheikh Zafir. After the passing of Sheikh Zafir, his two younger brothers Muhammed Zafir Efendi and Beşir Zafir Efendi became the sheikhs of the order. They are also buried in the tomb next to their brother.
*Tuğra: Sultan's signature
LALELİ ÇEŞME VE II ABDÜLHAMİT ÇEŞMESİ
FOUNTAIN WITH TULIPS AND FOUNTAIN OF ABDULHAMIT II
Laleli Cesme
Fountain with Tulips
Abdulhamit Fountain in Macka Park
Photos by Selçuk Erarslan
LALELİ ÇEŞME VE II ABDÜLHAMİT ÇEŞMESİ
D’Aronco nun tasarımını yaptığı II. Abdülhamit çeşmesi 1902 yılında yapılıp Tophane meydanında Nusretiye Caminin karşısına dikilmiş. 1958 yılında Karaköy- Beşiktaş yolunun genişletilmesi çalışmaları dolayısı ile bugünkü yeri Maçka Demokrasi Parkına taşınmış. Barok mimarisi ağırlıklı çeşmede ayna taşları Türk Rokoko sanatından güzel örneklerle bezenmiş. Bu güzel çeşme bugün bakımsızlık içinde kendi kaderine terkedilmiş durumda. Kuledibinde Şair Ziya Paşa caddesindeki "Laleli Çeşme"de onun restore ettiği Neo- Barok tarzında lale motifleri ile süslenmiş, bugün suyu hala akan bir çeşme. O da bugün etrafındaki dükkanların reklam panoları arasında kaybolmuş durumda.
FOUNTAIN WITH TULIPS AND FOUNTAIN OF ABDULHAMIT II
D’Aranco Abdulhamit Fountain in the Macka Park, while displaying traces of Baroque style architecture overall, the mirror walls on both siıdes reflect typical examples of Turkish-Rococo art. The fountain was built in 1902 and placed at the Tophane Square by the Nusretiye Mosque was later removed from here in 1958 due to the reconstruction and enlargement of the Tophane - Beşiktaş Road. Today the fountain is in Macka Park by Taksim square, desperately in need of restoration and cleanup. The other fountain which he had apparently restored after the earthquake of 1894, decorated with Neo Baroque style tulips is situated by the Galata Tower area on Ziya Pasa Road and Laleli Street. This fountain with it's water still running but without any upkeep is also left to it’s fate and lost among commercial signs of the nearby stores.
ETFAL HASTANESI SAAT KULESİ VE BOTTER APARTMANI
CLOCK TOWER BY ETFAL HOSPITAL AND BOTTER APARTMENTS
Clock tower by the Etfal Hospital
Clock Tower and Hospital in the old days
Clock Tower and Mescit
ETFAL HASTANESİ SAAT KULESİ
Sultan II. Abdülhamitin kızı hatice Sultan sekiz aylıkken difteri’ye yakalanır, doktorların bütün çabasına rağmen kurtarılamaz ve vefat eder. Kızının ölümüne çok üzülen Sultan Abdülhamit buraya bir çocuk hastanesi yapılmasını ve bahçesine bir saat kulesi yerleştirilmesini emreder. Hamidiye Etfal Çocuk Hastanesinin saat kulesinin çizimlerini mimar Raimondo D’ Aronco üstlenir.1899 yılında kulenin planlarında yapılan bazı değişikliklerle Mahmut Şükrü Bey gözetiminde saat kulesi inşa edilir. 1907 yılında orijinal çizimlerde yer alan mescidin ilavesi ile kule son şeklini alır. Kırmızı tuğla ve beyaz mermerden yapılmış yirmi metre boyundaki kulenin üzerine ayrı ayrı Romen rakamları ve Eski Türkçe rakamları olan porselen bir saat konulur ve geceleri siyah renkli rakamlar aydınlatılır. Son yıllarda harabe halinde olan kule ve mescit 2013 yılında İstanbul İl Özel İdaresinin yardımları ile restore edilmiş ve tekrardan hizmete açılmıştır.
THE CLOCK TOWER AT ETFAL HOSPITAL
When Abdülhamit’s eight months old daughter Hatice died from diphtheria despite doctors efforts, the Sultan wanted to do something in her memory. He ordered the construction of a children’s hospital with a clock tower and an adjourning mescit on the hospital grounds. The clock tower and chapel’s drawings were done by Raimondo D’Aronco. The Italian architect's original design was slightly modified and the clock tower was built in 1899 under the supervision of Mahmut Şükrü Bey and the mescit was added to the tower in 1907. The clock tower approximately 20 meters in height was built with red bricks and white marble and a porcelain clock with Roman as well as Arabic numbers was placed on top. The clock tower, severely damaged due to wear and tear over the years was recently reconstructed with the assistance of Istanbul’s local Municipality.
Photos Selçuk Erarslan
Botter House door frame and details
Botter Apartmaninin Kapi Süslemeleri
D'Aronco's Botter House Drawing
Photos by Ara Kebapçıoğlu
Image:
BOTTER APARTMANI
D’Aronco’nun tasarımını yaptığı Cadde-i Kebir (İstiklal Caddesi)deki Botter apartmanı Pera daki Art Noveu stilindeki apartmanlarının belki de ilkidir. 1901 yılında yapılan apartman Sultan II. Abdülhamit’in Hollandalı saray terzisi Jean Botter’in terzi atölyesi ve ailesinin ikamethgahı olarak kullanılmak üzere yapılmıştır. Binanın camlarındaki vitreyler, cephesinde ki çiçek motifli mermer oymalar ve demir işlemeler D’Aronconun yaratıcılığının örnekleri olduğu kadar onun Japon grafik sanatının düz çizgili dekorasyonlarından etkilendiğinin de gösterirleridir.
Bugün bina maalesef bir harabe halinde olup, cephesi plastik ve tahta inşaat perdeleri ile kaplanmış, önündeki yaya geçiti yayaları yukardan düşebilecek taşlardan sakınmak için bir tahta perde ile koruma altına alınmıştır. Bu yazıyı hazırladığımız sırada binada restorasyon ile ilgili hiç bir işaret gözükmüyordu.
CASA BOTTER
The Botter apartment building designed by D’Aronco was one of the earliest examples of Art noveu style apartments built on Cadde-Kebir (later Istiklal Caddesi) in the Pera district of Istanbul. The seven story apartment building was built in 1901 for the Dutch Palace Tailor of Sultan Abdulhamit II., to be used as his workshop as well as a residence for his family. The apartment building with it’s stained glass windows, carved flower motives and iron flourishes on the facade were examples of D’Aronco's creativity influenced by flowery ornamentation and rectilinear arrangements of Japanese graphic art.
The building is pretty much in ruins today and covered with plastic and wooden construction panels and the walkway in front of the building has a safety structure to protect pedestrians from falling debris. As of this writing there no signs of remodelling in sight.
TARABYA HUBER KÖŞKÜ, BEBEK ALI PAŞA KÖŞKÜ,KİREÇBURNU CEMIL BEY YALISI
TARABYA HUBER MANSION, BEBEK ALI PAŞA MANSION, KİREÇBURNU CEMİL BEY MANSİON
ALI PASA MANSION IN BEBEK
HUBER MANSION IN TARABYA
D'ARONCO'S CEMIL BEY HOUSE DRAWINGS
HUBER KÖŞKÜ
Tarabya daki Huber Köşkü 1890 yılında Krupp adlı Alman şirketinin İstanbul temsilcisi ve Hicaz Demiryolu nun mühendislerinden Auguste Huber tarafından yaptırılıyor. Osmanlılara sattığı silahlar ile zengin olan Huber Ermeni sahiplerinden satın aldığı 64 000 metre karelik araziye önce soğan kubbeli bir bina yaptırıyor ve zaten yeşil bir koru içinde olan bahçesine nadide ağaçlar diktirerek bitki yapısını daha da zenginleştiriyor. Birkaç yıl sonra da o zamanlar İstanbul’da bir çok esere imzasını atan Mimar Raimondo D’Aronco’ya yaptırdığı tasarımla bu binayı sil baştan yeniletiyor ve ilave binalar yaptırarak genişletiyor. I Dünya Savası sonrasına kadar köşkün sefasını süren Huber savaş sonrası köşkü bırakarak ülkesine dönmek zorunda kalınca köşk Mısır prenseslerinden Notre Dame de Sion okulu rahibelerine kadar bir çok el değiştiriyor. 1985 yılında sahipsiz kalan bina ve arazisi kamulaştırılıyor ve tarihten beri Cumhurbaşkanlığının rezidansı olarak kullanılmaktadır.
HUBER MANSION
The Huber Mansion in Tarabya was built in 1890 by Mr. Huber, the Istanbul agent for the German Krupp Company. Mr. Huber who was also one of the engineers building the German sponsored Hijaz Railroad had become quite wealthy by selling weapons to the Ottomans. After purchasing the land from it’s original Armenian owners, Huber planted several exotic trees to the garden in the the already existing wood and asked the Italian architect D’Aronco to oversee the reconstruction of the main building as well as the extension of the existing structure by adding new ones. Mr. Huber after living in the mansion for two decades returned back to his homeland after the end of the First World War. From here on the mansion changed hands several times from Egyptian royal families to the nuns of the French Catholic School of Notre Dame de Sion. Finally in 1985 after several years with ownership disputes and fraudulent documents in courts, the mansion and it’s 64 000 square meter property was nationalized by the State and it has been used as the Presidential Summer Residence since.
BEBEK ALI PAŞA YALISI
Bebek’deki Ali Paşa Yalısı buraya yapılan üçüncü bina. 1781 de Sultan Aziz zamanında yapılan ilk bina onun sadrazamlarından Ali Paşa tarafından satın alınıyor ve yeniden yaptırılıyor. O ölünce Sultan Abdülhamit Ali Paşanın varislerinden satın aldığı binayı Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşanın annesi Emine Sultan’a hediye ediyor. Kendisine Paşa unvanı verilen Emine Sultan buradaki eski binayı yıktırarak İtalyan mimar D’Aronco ya Paris’ deki binalara benzeyen art Nouveau sitilinde 48 odalı, içinde müzik ve yemek salonları olan bir yalı sarayı yaptırıyor. Boğaz’a bakan cephesinde üç katlı, arka cephede iki katlı yapılan binanın dört adet de gözetleme kulesi bulunuyor. Cumhuriyet devrinde Emine Sultan bu yalıyı önce Türkiye Cumhuriyeti’ne hediye etmek istiyorsa da kendisine yazışmalarda “Paşa” yerine “Hanım” diye hitap edilmesine sinirlenerek karar değiştiriyor ve yalıyı ölümünden sonra konsolosluk olarak kullanılmak şartı ile Mısır Hükümetine bağışlıyor. 1931 yılında Emine Sultan vefat edince yalı- saray da Mısır Konsolosluğu olarak kullanılmaya başlanıyor.
BEBEK ALI PASHA MANSION
The palace like mansion situated on the shores of Bosphorus in Bebek is the third building which was built here. The first mansion built here in 1781 during the era of Sultan Abdulaziz was later purchased by one of his Grand Vizier ‘s Ali Pasha and rebuilt from scratch. After his death Sultan Abdulhamid II purchased the mansion from Ali Pasha’s inheritors and presented to the Egyptian Hidiv Abbas Hilmi Pasha ’s influential mother Emine Sultan as a token of goodwill and with the hope of building good relationship with Egypt. Emine Sultan, who was also given the title of “Pasha” by the Sultan, commissioned the Italian architect D’Aronco to build a new mansion here in the art nouveau style of buildings of Paris. The new building three stories high by the sea front and two stories in the back had four guard towers, 48 rooms and several dining and music halls. With the establishment of the new Turkish Republic Emine Pasha first wanted to donate the palace to the Turkish State after her death. But since the Turkish Republic abolished all such titles like "Pasha, Bey" etc. and refered to her as “Hanim” (Lady), instead of “Pasha”, she changed her mind and left the palace to the Egyptian State to be used as Consulate General of Egypt after her death. And since her death in 1931 the palace like mansion has been used for that purpose.
CEMIL BEY YALISI
D’Aronco Kireçburnundaki Art Nouveau stilindeki iki katlı Cemil Bey Yalısının tasarımını 1900 yılında çizmiş. Aslında yalı ilk olarak Abdülhamitin dahiliye nazırı, yani İçişleri Bakanı Mehmet Faik Memduh Paşa için yaptırılmış. Abdülhamit 1908 yılında iktidardan düşürülünce Memduh Paşa öce Büyük Ada’ya sonra da Sakız adasına sürülüyor, ama kısa zaman sonra genel aftan faydalanarak İstanbul’a dönüyor ve ölümüne kadar bu yalıda tam on üç yıl yaşıyor. Bu yalıya Cemil Bey Yalısı denmesinin nedeni de Memduh Paşanın iki damadından birinin adının Cemil olması ve eşi ile birlikte burada yaşamış olması. Bazı kaynaklar Cemil Beyin Ziraat Bankasında direktörlük yaptığını yazıyorlar. Yalı daha sonraları varisler tarafından özel bir şirket e satılmış, onlarda 1994 yılında yalıyı Çin Sefareti olarak kullanılmak üzere Çin Halk Cumhuriyetine kiralamışlar.
CEMIL BEY HOUSE
In 1900 D’Aronco had designed the Art Nouveau style house on the shores of Bosphorus in Kireçburnu for Mehmet Faik Memduh Pasha, the Interior Minister of Sultan Abdulhamid II. When in 1908 Sultan Abdülhamid was removed from office by a coup Memduh Paşa along with other officers were sent first to the Prince Island of Büyükada and then to the Island of Chios. But soon afterwards he was freed thanks to a general amnesty program and lived in the Kireçburnu house for thirteen years until his death. The reason people were calling this house the “Cemil Bey House“ is probably because one of the two daughters of Memduh Pasha was married to a man named Cemil. Apparently Cemil Bey who is said to be a director with the state bank Ziraat lived here with his wife several years after Memduh Pasha’s death. In 1994 the house was sold to a private company by the inheritors and they in turn rented the property to People’s Republic of China to be used as their Consulate General.
HAYDARPAŞA MEKTEB-İ TIBBİYE VE NUMÜNE HASTANESİ
HAYDARPAŞA SCHOOL OF MEDICINE AND HOSPITAL
Once Mekteb-i Tibbiye-i Sahane, sonra Haydarpasa Lisesi,simdi Marmara Universitesi
First School of Medicine, later Haydarpasa High, now University of Marmara
Numune Hospital Pavillion
MEKTEB-İ TIBBIYE-İ ŞAHANE VE NUMÜNE HASTANESİ
Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane yani Askeri Tıb okulu bugün Marmara Üniversitesin ana yerleşkesi içindeki ana bina.Yapımına 1895 yılında başlanmış ve 1903 yılının Kasım ayında Sultan II. Abdülhamit’n doğum gününde hizmete açılmış. Haydarpaşa daki bu görkemli yapının inşaatını Gülhane hastanesi Başhekimliği yapan Rieder Paşa yürütmüş, yapının mimarları da Alexandre Vallaury ve Raimondo D’Aronco. Bu iki ünlü tasarımcı binanın genelinde ne tip bir iş bölümü yaptılar bilinmez ama bizim bulduğumuz kaynaklar dan* Raimondo D’Aronco’nun Mekteb-i Tıbbıye-i Şahanenin Seririyyat* hastanesinin anfi tiyatrosu nu ve aynı binanın Hypocaus hamamını çizdiğini ve bunların yapımında ilk defa olarak betonarme kullandığını öğreniyoruz. 24000 m2 lık bir alana yayılan yerleşke Fransa dan getirilen nadide ağaçlarla donatılmış. Binanın duvarları Bilecik ve Hereke den getirilen granit taşlarından, kapı ve pencereler in metal çerçeveleri Viyana’dan,yapının harcı için kullanılan su kireci Marsilya’dan getirilmiş. Bina 1933 yılına kadar askeri ve sivil tıbbiye binası olarak kullanıldıktan sonra 1933 de okulun Avrupa yakasına taşınması ile Haydarpaşa Lisesine dönüştürülüyor. Tam elli yıl Haydarpaşa Lisesi olarak görev yaptıktan sonra 1983 yılında Marmara Üniversitesi ana yerleşkesi olarak değişiyor. Aynı yerleşke içindeki Numüne hastanesi de 1901 yılında yapılan beş klınik pavyon içinde D’Aronconun imzasını attığı ölümsüz yapılardan biri.
* Serriyyat:Hekim yetişeceklerin hasta başında ders gördükleri hasta koğuşları./ Osmanlıca - Türkçe lugat Ferıt Devellioğlu
MILITARY SCHOOL OF MEDICINE
Today the old Military Medicine School serves as the main building of the Marmara University Campus. Construction of the building started in 1895 and was completed and inaugurated on the birthday of Sultan Abdulhamid in November of 1903. While the construction project was carried out under the supervision of Surgeon General of the Gülhane Military Hospital Rieder Pasha, the two architects who designed the building were Alexandre Vallaury ve Raimondo D’Aronco. We do not know the extend of these two architects input and cooperation in the design of this monumental building; but all we could find out was that D’Aronco had designed the amphitheater of the Seririyyat* Hospital and the Hypocaus bath in the same building and used reinforced concrete in the construction of them. Exotic trees were brought from France and planted in the gardens of the campus. The stones used in building the walls were brought here from the Bilecik and Hereke, metal frames for the windows and doors imported from Vienna and even lime for mortar brought from Marseilles. The building was used as the School of Medicine until 1933, but when the school was transferred to the European side of Istanbul the building was given to Haydarpasa High School. Serving the next fifty years as a high school the building was transferred in 1983 to Marmara University to be used as the main campus. The Numune hospital, one of the five pavilions built here in the campus in 1901 is also one of Raimondo D'Aronco major projects.
* Serriyyat: a clinic where medical students learn and attend patients.
KARAKÖY CAMİİ VE AZİZİYE KARAKOLU( İkisi de bugün artık yok)
KARAKÖY MOSQUE AND AZİZİYE GUARD STATION (Neither one exists today)
Aziziye Guard Station
Aziziye Station on L Karakoy Mosque's Minaret on R
Blueprints of Karaköy Tahtali Mosque
AZİZİYE KARAKOLU VE KARAKÖY TAHTALI CAMİİ
Karaköy meydanında ki Aziziye Karakolu da Tahtalı Cami de bugün artık yoklar. Aziziye Karakolu Sultan Abdülaziz zamanında yapılmış ve 1893 depreminde büyük hasar görmüştü. İstanbul’daki tarihi binaları ve camilerin restorasyonunu üstlenen D’Aronco önce Aziziye Karakol unu yeniden inşa eder. 1903 yılında da, karakolun hemen karşısına yıkılmış olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa mescidi yerine Art Nouveau tarzında yeni bir cami inşa eder. Sekizgen şeklinde ki yapısı ile, üzeri floral kabartmalı mermer dış cephesi ve tahta oymalı ahşap minaresi ile çok özgün bir tasarıma sahip bu cami ne yazık ki 1958 yılında Karaköy meydanının genişletilmesi sırasında yıktırılır. Sonradan teyit edilemeyen haberlere göre caminin mihrabı, minberi ve İtalyan kristal avizeleri Kınalı Ada camiine konulmak üzere bir taka’ya yüklenir. Ama yolda çıkan bir fırtınada mavna batınca bu kıymetli eserler Marmara’nın sularında kaybolur.Son yıllarda Tahtalı Caminin Karaköy meydanında araba parkı olarak kullanılan eski yerinde aynen yeniden yapılması için bazı girişimler olmuşsa da bu girişim bugüne kadar gerçeklik kazanamamıştır.
KARAKÖY MOSQUE AND AZİZİYE GUARD STATION
Aziziye Guard Station and Tahtali Mosque,once landmarks of Karaköy Square are long gone today. Aziziye Guard Station was built during the reign of Sultan Abdülaziz and was severely damaged during the earthquake of 1893. D’Aronco who was given the duty of supervising the restoration of historical buildings and mosques in Istanbul by Sultan Abdulhamid II, started with restoring the guard station to its original form. In 1903 he built a completely new mosque where once the little Mescit of Merzifonlu Kara Mustafa Pasha stood across he station. The Art Nouveau style hectagon shaped mosque had marble front walls with floral designs and a wooden minaret. Unfortunately this unique mosque was thorn down during the enlargement and renovation project of the Karaköy Square in 1958. According to unconfirmed reports parts of the building including it’s valuable Italian chandeliers were taken to the Kinaliada Prince Island by sea to be used there in a mosque. The boat carrying parts of the mosque encountered bad weather and sank during the trip and all historic valuables were gone forever. Recently there were some efforts to reconstitute the mosque where it once stood, but so far nothing has been realized yet.
HAMIDİYE TİCARET MEKTEB-İ ALİSİ VE YENİÇERİ MÜZESİ
HAMİDİYE TRADE SCHOOL AND JANISSARY MUSEUM
Old Hamidiye Trade School
Old Janissary Museum
Janissary Museum Walls
HAMİDİYE TİCARET MEKTEB-İ ALİSİ
Sultanahmet At meydanında Konstantin sütunun hemen arkasında boylu boyuna uzanan bina 1867 yılında Meslek Sanat Okulu olarak açılmış. 1894 İstanbul depreminde büyük zarar gören bina Sultan II. Abdülhamit’in görevlendirdiği İtalyan mimar D’Aranco tarafından orijinal haline sadık fakat Neo-Osmanlı denilen yeni bir üslupla restore ediliyor. Binanın ana giriş kapısında o günden kalan eski Türkçe tabelada “Ziraat ve Ticaret Nezareti” yazıyor. Bundan da anlaşılacağı gibi bina Osmanlı devrinde Tarım ve Ticaret Bakanlığı olarak kullanılmış. Cumhuriyet devrinde İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi olarak kullanılan bina 1976 yılında Marmara Üniversitesine bağlanıyor ve Rektörlük Binası olarak hizmet vermeye başlıyor. 1980 li yıllarda büyük bir yangında büyük tahribat görüyor ve aslına uygun olarak bir kere daha restore ediliyor.
Rektörlük binasının İbrahim Paşa Sarayına yakın olan bölümündeki III. Ahmet Çeşmesini andırır damı olan ek bina ise eski Yeniçeri Kıyafethane Müzesi. Bu bina da Neo- Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği: Barok, Rokoko ve Osmanlı üslupları bir ahenk içinde ön duvarlardaki rölyeflere, saçak altındaki süslemelere ve binanın içindeki tavanlara yansımış. Ne yazık ki bu güzel süslemelerin büyük bölümü son yangında kayboluyor. Günümüzde Yeniçeri Müzesi Cumhuriyet Müzesi olarak ad değiştirmiş ve içinde çağdaş Türk sanatçılarının eserleri sergileniyor.
HAMIDIYE TRADE SCHOOL
Hamidiye Trade School, the long building situated behind the Constantin Column in Sultan Ahmet’s Hippodrome area was built in 1867. The building was severely damaged during the earthquake in 1894 and Raimondo D’Aronco who was commissioned to restore the building to it’s original form used his own creativity in the process by matching Art Nouveau with Ottoman art, thereby creating a hybrid often referred as Neo-Ottoman style. Today on top of the front entrance there still stands the old sign in old script : Agriculture and Commerce. Apparently after the restoration the building was first used as the ministry of Agriculture and Commerce, then during the era of the new Turkish Republic as the Academy of Economic and Commercial Sciences and finally in 1975 transferred to Marmara University to be used as the President’s Office Building. In 1980 ies the building once again received extensive damage and was reconstituted for a second time faithful to D’Aronco’s first restoration.
There is an adjoining building to the Hamidiye Trade School with a wavy roof, similar to that of Sultan Ahmet Fountain by the Topkapi Palace. This building used as the Janissary Museum once, is also a typical example of the Neo-Ottoman architecture. The reflection of different styles of Baroque, Rococo and Ottoman art in harmony can be observed on the marble reliefs of the front walls, on the decorations under the eaves and on the ceilings inside of the building. Unfortunately some of these decorations were lost forever during the last fire. Today, the name of the Janissary Museum has changed to Republic Museum and the works of contemporary Turkish artists are displayed here.
FOTOĞRAFLAR
Raimondo D’Aronco ile ilgili incelemede 32 fotoğraftan tam 13 ü İstanbullite’ın İstanbul muhabiri Selçuk Erarslan’a ait. Biz Dublin Ohio’da yazıyı hazırlarken Selçuk İstanbul sokaklarında fotoğraflarını çekiyordu. Kendisine emekleri için teşekkür ediyoruz. Geriye kalan fotoğraflardan 10 unu kendi çektiğim, 1 i Esra Geither’e ait ve çoğu D’Aronconun çizimleri olan 8 resim de lisans haklari serbest olan internet kaynaklarından aldığımız resimler.
PHOTOGRAPHS
13 of the 38 Photos pıctured in the work of Raimondo D’Aronco was taken by Istanbullite’s Istanbul Correspondent Selcuk Erarslan. While we were preparing the article in Dublin Ohio he was busy taking pictures in Istanbul. We thank him for his tremendous effort in taking the photographs. Of the remaining photos 10 were taken by my camera, 6 by our Paris Correspondent Ara KebapçıoğluI,1 belongs to Esra Geither and 8 of them mostly D’Aronco’s drawings are freely licensed pictures from internet sources. After
KAYNAKÇA/ REFERENCES
Yıldız Sarayı Şale Kasr-ı Hümayunu Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Istanbul 1993 http://tr.wikipedia.org/wiki/Raimondo_D'Aronco http://www.daronco.net/biography.php http://www.cornucopia.net/magazine/articles/daronco/ http://issuu.com/skylifemagazine/docs/2006-10/96 http://www.forumcad.com/dosya/tez/67.pdf http://www.yapkat.com/images/Malzeme/Dosya/92216128110886960827112197.pdf http://www.degisti.com/index.php/archives/6627 http://raiseyourheadistanbul.blogspot.com/2013/05/raimondo-tommaso-daronco.html http://cevaplar.mynet.com/soru-cevap/mektebi-tibbiye-nedir-hakkinda-bilgi-verir-misin-/80916 http://www.turkishairlines.com/en-tj/skylife/makaleler/2006/october/basyapitlarin-mimari-yeniden-istanbulda