Ali ve Nino, Azerbaycanlı bir delikanlı ile Gürcü bir kızın aşk öyküsü. Hikaye ilk defa roman olarak 1937 yılında Almanca olarak Viyana’da yayınlanmış ve bugün Azerbaycan'ın milli romanı olarak kabul ediliyor. Gürcistan da hikayeyi okadar benisemiş ki, Batum kentinde deniz kenarına Ali ve Nino’nun iki dev madeni heykelini koymuş. Sanatçı Tamara Kvesitadze nin eseri, yürüyüp birleşen, sonra ayrılan iki aşığın heykelleri, Batum’un adeta simgesi olmuş.
Romanın yazarının kim olduğu tartışmalı. Kitabın el yazısı Almanca müsveddeleri Viyana’da bilinmeyen bir kişi tarafından bir basımevine bırakılmış. Çoğu kişi romanın yazarının Kurban Said takma ismiyle yazan Bakü’lü bir yahudi olan Leo Nussimbaum olduğuna inanıyor. Bolşevik işgalinden sonra Viyana’ya yerleşen Nussimbaum’un yazıları aynı zamanda Essad Bey takma adıyla yazan yazarın eserleri ile de benzerlik gösteriyor. Son yıllarda yapılan araştırmalara göre de Essad beyin Kafkasları pek bilmediği, yazıların bazı bölümlerini Azerbaycanlı yazar Yusif Vazir Chamanzaminli den kopyaladığına dair teoriler var. Belki de kitabın yazarı Chamanzamanli. Romandaki Ali ve Nino'nun yazarın tanıdığı gerçek kişiler oduğu ve romanda onlara değişik isimler verildiği tahmin ediliyor. Yazarı kim olursa olsun Ali ve Nino hikayesi Romeo Juliet, Leyla ile Mecnun gibi klasik dünya aşk hikayeleri arasında yerini almış, roman 30 dile çevrilmiş, hatta son yıllarda beyaz perdeye bile aktarılmış.
Birinci dünya savaşının başladığı 1914 yılında Ali ve Nino Kafkasların Bakü kentinde yaşıyorlar. Okul yıllarında tanışan iki genç birbirlerine aşık olurlar. Ali Khan Bakü’nün Azerbaycanlı aristokrat ailelerinden Shirvanshirlerden. Müslüman adetlerine göre yetişmiş olan Ali, aynı zamanda çarlık Rusya’sının batı eğitimi ile de özdeşleşmiş. Davetlere katılıyor, güzel dans ediyor, opera ve klasik müzik seviyor. Nino ise bir Gürcü Beyi’nin kızı ve çarlık Rusyası ona prenses unvanı ile hitap ediyor. Nino batı gelenek, görenek ve hıristiyan dininin inançlarına göre yetiştirilmiş. Evlenmeye karar veren iki genç önce ailelerinin tepkisi ile karşılaşır. Ali Ermeni asıllı arkadaşı Melik Nachararyanı bu evlilik için aracı olması niyetiyle Nino’nun anne ve babasınının evine yollar. Nino’nun annesi bu evliliğe karşıdır, babası ise daha anlayışlıdır. Aslında Ali’nin arkadaşı Melik Nachararyan Nino’yu çok beğenmektedir. Bu ziyaretten sonra kararını verir ve arkadaşına ihanet ederek yeni aldığı otomobil ile Nino’yu kaçırır. Karabağ’ın ünlü atlarından birine sahip olan Ali, kestirme yollardan atını sürerek arabanın önüne çıkar. Çıkan kavgada Ali, Meliki öldürür. Yaralanan Ali hem polisten, hem de Nachararyan’ın ailesinin intikamından kaçarak Dağıstan dağlarında bir köye geçer. Nino da sevgilisinin arkasından gelerek burada bir müddet beraber yaşarlar ve burada Ali’nin yakın dostu Seyit Ali’nin kıldığı nikahla evlenirler.
Birinci Dünya savaşında Türkiye Rusya’ya savaş ilan ettiğinde Ali bir ikilem içinde kalır. Ali'nin babası Çarlık Rusyasına sadık muhafazakar bir adamdır. Dini inançları çok kuvvetli olan arkadaşı Seyit ise bu savaşta Ali’ye hangi tarafta olması gerektiğini tavsiye etmekte zorluk çeker. Bir tarafta Hristiyan Çarlık Rusyası, diğer tarafta da Müslüman Osmanlılar. Ama Osmanlılar sunnidir, Ali ve ailesi ise şii mezhebine bağlıdır. Ali sonunda kararını verir Osmanlıların yardımı ile kurulacak yeni Azerbaycan devletine destek vermek için eşiyle birlikte Bakü’ye geri döner.
Türklerin yardımını sağlayan Azerbaycanlılar tarihlerindeki ilk özerk Azerbaycan devletini kurmayı başardılar. Başvekil Fatali Khan’ın hükümetinde Ali ve Nino yeni kurulan devletinde diplomatik görevler üstlendiler. Ama Azerbaycan'ın özerkliği kısa sürdü. Osmanlılar, İngilizlerle yaptıkları Mondros anlaşması gereği yerlerini İngiliz askerlerine bırakarak Bakü’den çıktılar. 1917 Bolşevik ihtilalinden sonra Rus orduları şehirleri ve köyleri istila etmeye başlayınca Ali Nino’yu İran’a, kuzeni Bahram Khan’ın malikanesine yollarak kendisi Bakü’ye geri döndü. Nino, İran'daki hayata bir türlü alışamadı. Burada adeta harem hayatı yaşıyordu ve sokağa çarşafsız çıkması yasaklanmıştı. Ömrü boyunca serbest bir kadın olarak yaşamış olan Nino, serbestisi kısıtlanınca depresyona girmişti. Tahran’a geldiğinde hamile olan Nino burada bir kız çocuğu doğurur. Artık hayatlarında yeni bir dönem başlayan Ali ve Nino tekrar Bakü’ye geri dönmeye karar verirler.
İngilizlerin idaresi altındaki Bakü’de Ali’ye Pariste bir görev teklif edilir. Batı’nın eğitimi ile yetişmiş Nino Paris’e gitmeye çok sıcak bakar. Ama Ali Azerbaycan’ın ve Kafkasların insanıdır. Nino’ya “sen nasıl Tahran’da mutsuz oldu isen, ben de Paris’de aynı mutsuzluğu yaşarım. Burada doğu ile batının birleştiği Bakü’de kalalım” der. Ama bu iki sevgilinin mutluluk ve beraberlikleri kısa sürecektir. 1920 yılında Bolşevikler Bakü’ye girerek şehri yakıp yıkmaya talan etmeye başlarlar. Rus askerleri Ali’nin arkadaşı Seyid Mustafa’yı caminin önünde kıstırır, önce ağzına zorla domuz eti tıkıştırır sonra öldürürler.
Ali için karar verme zamanıdır. Karısı ve kızı ile Paris’e gitmek ya da yeni kurulmuş ülkesi Azerbaycan Cumhuriyeti için savaşmak. Ali ikinci şıkkı tercih eder. Roman’ın son bölümünde Azerbaycanlı genç ve asil bir insanın, tıpkı ataları Shirvanshir lilerin ülkeleri için savaşırken öldükleri gibi, Ganja şehrinde çarpışırken şehit düştüğünü yazar. Ama aradaki fark ataları başka bir imparatorluk için savaşırken, Ali Khan Shirvanshir yeni ülkesi İlk Azerbaycan Cumhuriyeti için savaşırken şehit olmuştur.
Roman Ali’nin arkadaşı İlyas Bey’in yazmış olduğu bir not ile biter :” Saat beşi çeyrek geçe Ali Khan Shirvanshir Ganja köprüsünde, makineli tüfeğinin arkasında şehit düştü.... Cumhuriyetimizin hayatı son bulmuştu, aynı Ali Khan Shirvanshir’in hayatının olduğu gibi “