Yontu Afrodisias’da heykellerin teşhir edildiği Sebasteion Sevgi Gönül Salonunda bulunuyor. Burada Nysa dağındaki bir peri bebek Dionysos’u diğer bir periye emzirmek için veriyor. Dionysos tanrı Zeus’un ölümlü Semele’den olma çocuğudur. Mitolojide Zeus, çocuğu karısı Hera’dan uzakta Menderes vadisinde Myra dağında yetiştirmek üzere perilere emanet etmiştir.* Yontuda sakallı Silenos elini kolunu sallayarak ve ayağını oynatarak pür neşe içinde bir görüntü vermektedir. Belki de hafif çakır keyif dir.
Mitolojide Myra Kralı Silenos sakallı, iri yarı ve bazen kulakları ve bacakları bir ata benzetilen folklorik bir figürdür. Zeus, oğlu Dionysos’ küçük bir bebek iken Silenos’a emanet etmiş, o da bebeği evlat edinerek yetiştirmiştir. Çoğu zaman şarap içmekten sarhoş gezen bilgin Silenos, Dionysos’u şarap tanrısı olarak yetiştirmiştir. Silenus şaraptan kör kütük sarhoş olduğu zamanlarda filozof laşır ve peygamberlere benzer kehanetlerde bulunurmuş . Bunu bilen Kral Midas birgün Silenosu sarhoş eder ve ağzından onun hayat hakkındaki fikirlerini alır. Silenos’a göre bir insan için en iyi şey hiç doğmamaktır. Eğer doğmuşsa da onun için en iyi şey hemen ölmektir. Ona göre ölümden sonra insan çok daha güzel şekle ve doğal, saf bir ortama girecektir.**
Dionysos mitolojide şarap tanrısı olarak geçer. Zeus gibi bir tanrının Semele gibi ölümlü bir kadın ile olan gayrimeşru ilişkisinden doğmuştur. Ama annesi hamileliğinin son zamanlarında ölmüş ve ve bebek Dionsios Selenousun kucağında ve perilerin yanında büyümüştür. Eski Yunan’da Dionysos’un bir tarikat haline getirdiği şarap içme ritüelleri çok değişikmiş. Şarap genellikle 1 e 3 oranında suyla karıştırılır, divanlara uzanılır , filozofik konuşmalarla yudumlanırmış. Sonra çakır keyif olunca ayağa kalkılır, dans ederek kendi dışında şahsiyetlere bürünülür ve rol yapılırmış. İlk tiyatronun da böyle başladığı söylenir. Bir başka Yunan mitine göre de Dionysos'un mentoru Silenos bir gün Kral Midas’ın bahçesinde çok sarhoş olur. Kendisine bakan ve iyileştiren Midas onu Dionysos’a iade eder. Tanrı da bu iyiliği üzerine Midasa dile benden ne dilersin der. Tuttuğunun altın olmasını isteyen Midas’ın dileği yerine gelir, ama yemeği ve suyu bile altın olduğundan yiyip içemez, ölecek duruma gelir. Bunun üzerine devreye giren Dionysos ona Pactolus nehrinde yıkanıp tanrının verdiği hediyenin geri dönüştürülmesini sağlar.***
Yontuda betimlenen Nymph denilen periler mitolojide tanrıçalar dan farklı, olarak ilahi, çok güzel genç kızlardır ve genellikle dağlarda ve nehir kenarlarında doğa ile bütünleşerek yaşarlar. Bakirelerin ve kadın tanrıçaların aksine hür ve sınır tanımayan bir ruha sahiptirler, dans etmeyi, şarkı söylemeyi severler. Resimlerde yarı çıplak bazen erkekleri ve tanrıları baştan çıkarırken bazen de hemcinsleri ile serbestçe beraberlikleri sürdürürken görüntelenmişlerdir.**** Kimi zaman da Nysa dağındaki periler gibi bebeklere analık görevi üstlenip onları emzirirler.
*Afrodisias Sebastion Sevgi Gönül Hall, Hazırlayan Mesut Ilgım, YKY 5. Baskı, İstanbul December 2017
Heykel Afrodisias’da heykellerin teşhir edildiği Sebasteion Sevgi Gönül Salonunda bulunuyor.
Bu yontuda Roma İmparatoru Augustus ve Zafer Tanrıçası Victoria betimlenmiş. Augustus anadan doğma çıplak olarak gözüküyor. Sağ elinde bugün kırılmış olan mızrağının hemen altında Zeus’un kartalı var. Kanatlı zafer tanrıçası Victoria Augustus’la arasındaki zafer direğine yakalanan bir esirin savaş kıyafetleri olan miğfer, zırh, dizlik ve kalkanı geçirmiş. Çıplak olan esir elleri arkadan bağlanamış bir vaziyettte direğin hemen dibinde bulunuyor.*
Augustus Roma İmparatorluğunun ilk, ve bazılarına göre de en büyük imparatoru. M.Ö. 27 ile M.S. 14 yılları arasında tam 41 yıl Roma imparatorluğunu idare eden Augustus amcası Julius Caesar dan aldığı isimle Gaius Julius Caesar Augustus diye anılırmış. Emperor yani İmparator lakabı, ki günümüzdeki Genelkurmay Başkanı lakabını karşılığı olur, onun zamanında türemiş. Aynı şekilde bugün çoğu dilde yazın en sıcak ayına verilen August ismi de onun adını yansıtır. İmparatorluğu zamanında sınırları İspanya’dan kuzey Afrika ve Mısır’a ve Anadolu’ya kadar uzanan Augustus, Pax Romana diye anılan barış sürecinin de yaratıcısıymış. Onun zamanında güzel sanatlar, ekonomi ve tarım zirve yapmış. Roma nüfusunu artırmak için üç çocuktan fazla çocuğu olan ailelere vergi avantajları sağlamış. Ölürken etrafındakilere, “Ben topraktan bir şehir buldum ama mermerden bir şehir bıraktım” dediği söylenir. Ama kendisinden sonra Roma imparatoru olan üvey evladı Tiberius’a göre Augustus’un son sözleri : “Rolümü güzel oynadım mı? Öyleyse çıkarken alkışlayın !” olmuştur.**
VICTORIA VE (VEYA) NIKE
Çoğu kez Victoria ve Nike eş anlamlı ve aynı kişlermiş gibi kullanılır. İkisi de zafer tanrıçasıdır ama aralarında önemli bir fark vardır. Nike eski Yunan da zafer tanrıçası dır. Genellikle spor arenalarında, atlı araba yarışlarında zaferi temsil eder. Buna karşılık Victoria Roma imparatorluğu ile özdeşleşmiş savaş alanında ki zaferin temsilcisidir. Savaşı kimin kazanacağını, ölümü kimin yeneceğini saptar. Victoria Roma İmparatorluğunda yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır. Adına sayısız mabetler yapılmış, imparatorlar savaş dönüşü sunaklarda ona şükranlarını sunmuşlar, madeni paralarda resimleri basılmıştır. Victoria 18 yüzyıldan sonra Berlin’deki Brandenburg kapısında olduğu gibi genellikle chariot arabalarının içinde betimlenmiştir. ***
*Afrodisias Sebastion Sevgi Gönül Hall, Hazırlayan Mesut Ilgım, YKY 5. Baskı, İstanbul December 2017
Heykel Afrodisias’da heykellerin teşhir edildiği Sebasteion Sevgi Gönül Salonunda bulunuyor.
Burada Amazon kraliçesi Penthesilea elindeki çift ağızlı baltası ile Akhilleus’un kollarında can verirken betimlenmiş.* Üzerindeki pelerin açıldığından Pentheselia’nın Amazon savaşçılarının olduğu gibi yalnız sağ göğsü değil, sol göğsü de açıkta gözüküyor.
Penthesilea bir Amazon savaşçısıdır. Babası Zeus ve Hera’nın oğlu, savaş tanrısı Ares dir. Penthesilea işgalci Yunanlılarla savaşmak için yanında 12 savaşçı ile Truva’ya gelmiş ama Akhilleus tarafından yaralanmıştır. Akhilleus önce Penthesileayı hafife almış, ama onun ne kadar yaman bir savaşçı olduğunu görünce rakibine ölümcül bir darbe vurmuştur. Yere düşmekte olan güzel savaşçıyı kolları arasına alan Akhillleus başındaki miğferi çıkarınca bir anda Penthesileanın göz kamaştırıcı güzelliğine aşık olur.**
Homer’in İlyada destanının ana karakteri olan Akhilleus Truva savaşlarında işgalci Yunanlıların komutanıdır. Babası Myrmidons kralı Peleus annesi ise ölümsüz Nereid Thetis dir. Akhilleus Truvalıların kahramanı Hektor’u kentin surları dışında öldürmeyi başarır. Truva savaşlarının sonuna doğru Paris Akhilleus’u topuğundan bir okla vurarak öldürür. Akhilleus'un vücudundaki tek korumasız bölge ayak topuğudur. Bunun nedeni de annesinin o bir bebekken nehirde vaftiz ederken onu bir ayağından tutarak suya sarkıtmış olmasıdır. Günümüzde güçlü bir kişinin zafiyetinden bahsederken, Akhilleus topuğuna atıf yapılır. Ayak topuğundaki “Achilles tendon”u da buradan gelmektedir.***
*Afrodisias Sebastion Sevgi Gönül Hall, Hazırlayan Mesut Ilgım, YKY 5. Baskı, İstanbul December 2017
Heykel Afrodisias’da heykellerin teşhir edildiği Sebasteion Sevgi Gönül Salonunda bulunuyor. İmparatoriçe Agrippina oğlu Nero’ yu defne yaprağından bir taçla taçlandırıyor. Burada genç Nero’nun MS 54 yılında tahta çıkışı simgelenmiş. Agrippina’nın elinde talih ve bereket simgesi olan bir boynuz var. Nero ise üzerindeki Romalılara has zırh ile askeri bir kıyafette, ayağının hemen dibinde de çelik miğferi duruyor.*
Nero tahta çıkışından beş sene sonra MS 59 yılında annesi Agrippina’yı öldürecekltir. Agrippina’yı tarihçiler zalim, merhametsiz ve çevresini domine eden biri olarak tanımlarlar.Çok güzel bir kadın olan Agripinna oğlunu tahta çıkarmak için amcası Claudius ile evlenir ve onun Nero’yu evlat edinmesini sağlar. Sonra da karşısına bütün rakiplerini yaptığı entrikalarla tek tek öldürtür ve oğlunu tahta çıkartır. Bir müddet sonra Claudius'un Nero’yu tahtan indirip yerine kendi oğullarını yerine geçireceği korkusuyla kocasını zehirleyerek öldürür.
Genç Nero imparatorluğunun ilk yıllarında annesinin etkisi altında kalır, ama bir iki yıl sonra onu önce sürgüne yollar, sonra da bir suikastla ortadan kaldırır. Agrippina nın ölümü konusunda çeşitli söylentiler olmakla beraber çoğu tarihçi onun Nero’nun bindirdiği su alan bir gemide batarak boğulduğunu söylerler. Aslında bir falcı Aggripina’ya yıllar önce oğlunun onu öldüreceğini söylemiştir. İhtiraslı imparatoriçe bu öngörüye aldırmaz,- eğer oğlum imparator olacaksa, varsın beni de öldürsün- dediği söylenir.***
Nero genç bir delikanlı iken şiirle ve müzikle uğraşmış, aktörlük yapmış hatta araba yarışlarında sürücülük yapmış birisidir. Bu alışkanlıklarını imparator olarak da sürdürür. Tiyatro’da oynar, spor müsabakaları düzenler, daha çok ticaret, diplomasi ve kültür faaliyetleri, tiyatro binaları yapımıyla uğraşır. Devlet işlerinde de imparatorluğu acımasız bir diktatör olarak yönetir ve adı büyük yolsuzluklara karışır. Roma şehrinin büyük yangının da onun tarafından, yapmayı planladığı kraliyet sarayına alan açmak için çıkarıldığı söylenir Nero yangını çıkaranların Hristiyanlar olduğunu söyler ve onları sorgusuz sualsiz direklere bağla tarak yakarak öldür tür.
Ağır vergi yükü dolayısı ile ilk olarak Gauller bölgesinde Vali Vindex baş kaldırır, sonrada İspanya eyaletin valisi Galba kendisine isyan bayrağını açar. İspanya’daki isyanı bastıramayan Neron Roma dışına kaçar. Bu sırada Roma senatosu da kendisini hain ilan etmiş ve ölüm fermanını vermiştir. Roma dışında bir villaya sığınmış olan Neron, isyancıların yaklaşan at seslerini duyunca intihar eder. Kendisini kurtarmaya çalışanlara son sözü “ artık çok geç, bu sadakat tir olur “.**
Tarihte her imparatorun sonunda olduğu gibi ölümünden sonra ölümü hakkında farklı komplo teorileri üretilir. Çoğunluk onu zalim bir imparator olarak bilirken bazıları onu fakirlere yardım eden bir aziz olarak görür. Hatta ölümünden sonra geri geldiğini iddia eden sahte Neronlar bile çıkar.
Cem Özmeral
26 Ocak 2019
Dublin Ohio
*Afrodisias Sebastion Sevgi Gönül Hall, Hazırlayan Mesut Ilgım, YKY 5. Baskı, İstanbul December 2017