BİZANSLI LEO İLE BEYAZITLI ALİ
BIZANSLI LEO
Leo Konstantin’in şehrinde çok, ama çok uzun yıllar önce yaşamıştı. Yaşadığı zaman tam bilinmezdi ama yaşadığı mekana ilk zamanlar Forum Tauri yani Boğa Meydanı derlerdi. Sonraları İmparator Theodosius bu eski meydanı evirmiş, çevirmiş yeniden yapılandırmıştı. Meydanın ortasına üç kemerli bir zafer takı oturtmuş, en ortadaki kemerin üstüne de kendi heykelini dikmişti. İki yanındaki kemerlerin üstüne de oğulları Arcadius ve Honorius heykelerini koymuştu. Bu zafer takının ortasındaki iki sütundan birinin içinden çıkan bir merdiven vardı. Roma ordusu Barbarlarla yaptığı savaşlardan dönünce bu meydan ana baba günü tıka basa dolar, insanlar sütunun tepesinden Altın Kapıdan geçip Mese yolundan gelen orduyu seyrederlerdi. Yolun iki tarafında beyaz elbiseli genç kızlar ellerindeki kırmızı gülleri askerlere atarlar, parlak demir zırhlar ve miğferler içinde ki askereler de mağrur bir edayla bu meydandan Konstantin’in meydanına doğru yürümeye devam ederlerdi. Askerlerin arkasından katırların çektiği arabalarda düşmandan elde edilen ganimetler en arkada da ayakları zincirlerle birbirine bağlanmış savaş esirleri geçerdi.
Tauri Meydanın bir tarafında eski bir Jüpiter tapınağı vardı. Tapınağın hemen önünde hükümet binaları, karşı tarafta ise iki kilise ve bir hamam bulunurdu. Konstantinin şehrindeki her altı meydanında bir işlevi vardı. Konstantin Meydanında imparatorlar zaferlerini kutlarlar, taç giyme merasimleri yapılır, aristokrat kadınlar incir ağaçlarını gölgesinde güzel giysileri ile dedikodu yapıp havalarını atarlar, erkekler ise iş konuşur siyaset yaparlardı. Diğer meydanlar ise ticaret ve pazar yerleri olarak kullanılırdı. Bu pazarlarda meyve ve sebzeden balığa, ipekli kumaşlardan çuhalara, bakır kaplardan deri ayakkabı ve sandaletlere , Meryem ana ikonlarından incik boncuğa, tavuktan koyuna kadar her şey satılırdı. Akataloptes manastırının yakınındaki Amastranium meydanındaki fırından her gün seksen bin somun ekmek fakir fukaraya bedava dağıtılırdı.
Leo Altın Kapının yakınında üzerinde zafer tanrısı Nike’yi temsil eden melek heykelinin bulunduğu Arcadius meydanına çok yakın bir sokakta iki gözlü taş bir evde otururdu . Her sabah gün doğarken evinden çıkar, eşeğinin semerine o gün satacağı mallarını yükler Mese caddesinden Bovi meydanını ve Amestrenium meydanlarını katederek bir saat de Boğa Meydanına gelirdi. Leo buraya neden Boğa Meydanı denildiğine pek anlam veremezdi. Çünkü buradaki pazar bölümünde çöplerin yakıldığı yere yakın domuz ahırları vardı. Hafta sonraları ve bayramlarda şehrin her tarafından buraya domuz yetiştirenler hayvanları getirir ve alıcılara satarlardı. Alıcılar çoğu zaman domuzları ahırların yanındaki kasaplar götürüp kestirir, hayvanın kafalarını ve ayaklarını çıkışta bekleyen fakir fukaraya dağıtır, geriye kalanını da meydanın diğer köşesinde tenteler altındaki pazarda satarlardı.
Leo'nun domuz ticareti ile ilgisi yoktu. O her gün Jupiter tapınağının yanındaki Basilica girişindeki ayazmanın sütunlarına eşeğini bağlar sonrada zafer takının Arcadius heykelinin bulunduğu kemerinin yanına, mavi borazan çiçeklerinin sarmaşık yaptığı yere tezgahını kurardı. Mermer taşların üzerine çuval tentesini serer üzerine de evden getirdiği sabun, kese, havlu, el bezi, törpü taşı, gül suyu, altın damlası, tarak, Meryem ana ikonları ve gerdanlık haçları yerleştirir ve sonrada bodur hasır iskemlesine otururdu. Leonun tezgahının önünden geçenler zaten ya hamama yada kiliseye giderler ve girişte ya da çıkışta ondan bir şeyler satın alırlardı. Akşam hava kararmaya başlamadan bir saat önce işleri iyi gitsin gitmesin Leo meydandaki kiliseye uğrar Meryem ananın heykelinin önünde bir mum yakar ve tanrıya dua ederdi. Sonra da eşeğine biner geldiği yoldan evine doğru yola çıkardı. Yolda Akateloptos manastırının önündeki pazarda durur ekmek, koyun peyniri, zeytin, incir ve kırmızı şarap gibi birkaç alış veriş yapar ve hava karardığında karısının ve çocuklarını onu beklediği evine varırdı.
BEYAZITLI ALİ
Ali kendini bildi bileli Beyazıt semti civarında yaşıyordu. Gençliğinde arkadaşlarının ona taktığı adla; Beyazıtlı Ali diye tanınırdı. Çocukluğunun ilk yılları Kocamustafapaşa da Altı Mermerlerde geçmiş sonrada Cerrahpaşa'da Haseki Kadın Mahallesine taşınmışlardı. Ali küçük bir çocukken burada Avrat Pazarı denilen yerde eski bir sütun kalıntısının yanında mendil satarak işportacılığa başlamıştı. Daha ileriki gençlik yıllarında Fatih'te Kıztaşı sütunun olduğu yeri kendine mekan edinmiş ve burada tombalacılık yapıp Salem ve Marlboro gibi Amerikan sigaralarını satarak hayatını kazanmaya devam etmişti. Ama işportacılığın gereği hep belediye inzibatlarından kaçıp durmuş, Vatan caddesinden, Ordu Caddesi, Yeniçeriler Caddesi ve Divanyolu güzergahı ile senelerce meydan meydan dolaşmıştı.
Bu güzergahta Ali’nin çocukluğunda kırmızı renkli tramvaylar, at arabaları, koca koca siyah dolmuşlar ve homurdana homurdana giden Magirus marka otobüsler geçerdi. Babası ona eskiden Beyazıt meydanındaki Taçlı Kapı'nın önünde her sene 30 Ağustos ve 29 Ekimde Harbiye nezaretinden çıkan subayların ve Mektebi Harbiye talebelerinin Divan yolu boyunca resmi geçit yaptıklarını anlatmıştı. Dedesinin de babasına anlattığına göre daha da eskiden, tahta geçen padişahlar Topkapı sarayından çıkar at üzerinde Sultan Ahmet Meydanı, Dikilitaş ve Çemberlitaş meydanlarından geçerek Beyazıt meydanında Sultan Beyazıt'ın, Fatih Camiinde Fatih'in türbelerini ziyarete eder ve kılıç merasimini Eyüp Sultan ziyareti ile noktalarlardı. Ali çocukluğunda kurban bayramı öncesi Beyazıt meydanında koyun pazarı kurulduğunu ve buraya binlerce kınalı kuzuların, kıvrık boynuzlu koçların getirilip satıldığını hatırlıyordu. Burada kurbanlık koyunları alanlar ya bunları alıp evlerine götürürler yada üniversitenin Süleymaniye kapısınaki kasaplara kestirip fakir fukaraya dağıtırlardı.
Ali şimdi Edirnekapı'da yüz senelik ahşap bir evin alt katında oturuyordu. Sabahları gün ağarmadan malını toplar yola düşer, metro ile Ulubatlı Hasan Durağından Aksaray meydanına on dakikada gelir, Aksaray Camiinin önünden yürüye yürüye yokuşu tırmanır ve Patrona Halil Hamamının yanından karşıya, eski Bizans sütun kalıntılarının olduğu tarafa geçerdi. Son yıllarda bu sütunların önünü kendisine mekan edinmişti. Önce köşe başındaki arkadaşı olan ciğerciye uğrar, burada her akşam bıraktığı plastik taburesini ve siyah torbası içindeki o gün satacağı mallarını alır ve sütun kalıntılarının yanına gelirdi. Satacağı eşyalar mevsimine göre değişirdi: eldivenler, atkılar, balıkçı takkeleri, naylon yağmurluklar, şemsiyeler, güneş gözlükleri, güneş kremleri, okul defterleri, kol saatleri, pet sular ve daha nice işporta malzemesi. Bunları mermer sütunların yanında mavi borazan çiçeklerinin açtığı yere yakın branda bezine serer, taburesini çekip müşteri beklemeye başlardı. Bu malları Mahmutpaşa da Çıkrıkçılar yokuşunda bir toptancıdan alar her cuma günüde oraya gider eski borcu kapatıp yeni mallar alırdı. Buradan dönüşte cuma namazına Nuru Osmaniye camiine uğrar, dua edip Allah’a şükür ederdi.
Akşam hava kararınca da malını köşedeki ciğerciye teslim eder sonra karşıya geçer, ara sokaklara girmeden Ordu caddesinden Laleli camiinin önünden Aksaray meydanına inerdi. Burada yer altı geçidinden geçip pazar yerine uğrar ekmek, peynir, kahve pirinç, domates, üzüm gibi ev ihtiyaçlarını alır sonra metroya biner ve hava karardığında karısının ve çocuklarının onu beklediği evine varırdı.
Forum Tauri diye bilinen Beyazıt meydanındaki yer üstünde yada yer altında kalmış ve bazısı da hamamlarda kullanılmış Thedosius sütunu ve zafer takının mermerlerinin dili olsa, kimbilir bize acaba kaç bin Leo ve Ali’nin hikayesini anlatırlardı.
Cem Özmeral 29 Ağustos 2012 Cem Özmeral
|