Dün gece rüyamda bir deniz kıyısında gördüm kendimi. Aslında deniz kıyısını gören benmiydim yoksa bir başkasımı idi bilemiyorum. Sanki ben ben değildim de bir başkasının içindeydim.Deniz berrak mı berrak bir cam göbeği gibiydi. Dalgalar yavaş yavaş kıyıya vuruyor, yeşil çimleri bile ıslatıyordu. Rüzgar tatlı bir imbat şeklinde yüzüme vuruyordu. Rüzgarın kokusu duyulur mu ? Duyuyordum işte. Zeytin , zeytin kokuyordu rüzgar.Sonra incir kokusu duydum sanki. Ayaklarımın ıslandığını hissediyordum. Çakıl taşları kaygan kaygandı. Üzerlerinde yürüdüm önce, sonra suyun üzerinde yürüdüm.Kendim de şaşırdı bu işe.
Başımı geri çevirdim. Evet bunlar kayaların üzerinde koca koca yapraklı incir ağaçları idi.Giderek seyrekleşiyor lardı tepelere doğru. Tepeler ise yeşil ekinlerle doluydu. Rüzgar şimdi imbat gibi değil bir gündönümü fırtınası belkide bir kabak meltemi gibi hızlanmıştı. Yeşil ekinler rüzgarla boy veriyor, başaklar adeta birbirleri ile fısıldaşıyordu. Galiba şimdi ben , yada ben zannettiğim kişi tarlaların üzerinde uçuyorduk. Önce her taraf sarı çiçeklerle dolu tarlalardan geçtik. Papatyalar giderek ayçiçeği tarlalarına dönüştü .Birden etraf alabildiğine sapsarı oldu. Rüzgarda durmuştu şimdi. Terlediğimi hissettim.
Bir Tepenin üzerinde selvi ağaçları görür gibi oldum. Sonra yeşil çimenlerin üzerinde beyaz beyaz taşlar belirdi. Bir beyaz taşın yanına çöktüm . Hemen yanımda bir kırmızı gelincik vardı. Elimi uzattım. Koparmak istedim . Birden her taraf gelincik oldu kıpkızıl. Içimden birşey kopuyordu sanki .Kopan şey beni bıraktı bir fişek gibi deniz kıyısına doğu uçtu.
Artik ben oturduğum yerden ancak olanları seyrediyordum. Kalkıp biraz evvelki gibi suda yürümek ve uçmak istedim.Ama yere mıhlanmıştım sanki, kıpırdayamadım bile. Deniz kıyısında kocaman tahta bir at hayalet gibi duruyordu. Miğferli kalkanlı insanlar birbirleri ile kıyasaya dövüşüyorlardı .Sakallı bir savaşçı elindeki yayı gerdi, gerdi ve oku, sahilde yürüyen elinde kılıçlı iri yarı genç bir savaşçının üzerine hedefleyerek, ipi bıraktı. Genç savaşçının her tarafı demir zırhlarla kaplıydı ama ayakları çıplaktı nedense.Ok gitti gitti genç savaşçının topuğuna saplandı. Kendi içimde bir acı duyar gibi oldum. Sonra bir damla kan damladı suya. Biraz evvel bir çarşaf gibi berrak ve bembeyaz olan deniz birden bulanmaya başladı. Bütün sahil şeridi kumuyla, taşıyla, suyuyla bir anda kan çanağına döndü.
Sonra yavaş yavaş su eski rengine döndü. Bu sefer denizin tam ortasında bir savaş gemisi tepeleri topa tutmaya başladı . Geminin bacasının hemen yanında bir yabancı bayrak asılıydı. Bayırın üzerinde eski bir kale görüyordum. Bu kalenin hemen önünde siperler kazılmıştı. Kalenin önünde tel örgüler,siperlerin içinde yüzlerce asker vardı. Askerlerin hepsi çocuk denecek kadar gençti. Bende kendimi onların yaşında hissediyordum. Onları nedense çok seviyor ve kendimi onlara çok yakın hissediyordum. Top mermileri yanımıza düşüyor toz toprak havaya kalkıyor, ben çığlıklar, bağırmalar ve dua sesleri duyuyordum. Her an bir kurşunla öleceğini düşünerek korkuyor, evdeki karımı, kızlarımı düşünerek, onlar acaba ne yapar diyordum.
Gene sahile doğru baktım, biraz da korkarak. Uzakta bir savaş gemisi vardı. Kıyının hemen yakınında ise bir şilep görünüyordu. Bir nakliye gemisine benzeyen bu geminin ön kısmında "River Clyde" yazısını okudum. Gemi sahilin biraz açığına demir atmıştı sanki. Geminin yanından inen askerler firkalara binip sahile doğru yola çıkıyorlardı. Tam kıyıya varınca içinden bir subay kıyıya çıkıp fırkateyni kayalara bağlamaya çalışıyordu. Bu sırada kalenin oradaki askerler tüfekleri ile firkat alara ateşe başladılar. Bu kücük teknelerdeki yabancı askerler adeta kurşun askerler gibi denize düşmeye başladılar. Tekneyi kayalara bağlayan subay geriye döndü ve arkadaşlarının cansız vücutlarının sularda yüzüştüğünü gördü. Hayretler içinde bakarken alnından vurulup oda sulara düştü.
Yabancı askerler hala kıyıya çıkmaya ve tepedeki kaleyi topa tutmaya devam ediyorlardı. Bu sefer biraz evvel ismini okuduğum şilep kıyıya dahada yaklaştı.Onun yanında küçük bir buharlı kılavuz gemisi belirdi. Kılavuz gemisindeki askerlerin yardımı ile bir iki firkata şilebin önü ilekıyı arasına bağlandı. Şimdi her iki taraftada ateş durmuştu. Askerler şileple tekneler arasına tahta merdivenler koymaya başladılar. Şimdi şilepin mahzen kapısından yüzlerce asker arka arkaya merdivenden inip teknelerin üzerinden kıyıya çıkmaya başladı.
Tam bu sırada siperdeki askerler merdivenlerin üzerindeki yabancı askerleri yaylım ateşine tuttular.Yabancı askerler bir atış poligonundaki oyuncak hedefler gibi teker teker denize düşüyorlardı. Rüzgar yine değişmiş adeta bir koz kavuran bir hüzün fırtınası gibi esiyor, bende burnumda barut kokusu duyuyordum. Denize doğru baktım. Biraz evvelki gemiler ortada yoktu. Ama deniz kızıla çalan bir pembe renkteydi. Belkide güneş batıyordu ve ben üşüdüğümü hissediyorum.
Etrafima baktım. Bir siperin içindeydim. Yanımda askerler cansız yatıyorlardı.. Siperden kalkıp yürümeye çalıştım. Ayaklarım çalışmadı. Bedenimden aşağıya doğru baktım. Ayaklarım yoktu . Artık ömrüm boyunca böyle kalacağım diye düşündüm. İşte o sırada bir kurşun gördüm bana doğru gelen. Kaçayım diye bir hamle yaptim. Ama , heyhat olmadı, kıpırdayamadım. Kurşunun vücuduma girdiğini hissettim. Bir sıcaklık yayıldı içime doğru . Çocukluğum, annem babam , karım ve çocuklarım geldi aklıma. Evet her şey bitti dedim.Ter içinde uyanmışım. Eşim:"Ne oldu kötü bir rüya mı gördün?"diye" sordu."Yok" dedim, "yok, sonra anlatırım."
Mutfağa gittim bir bardak su doldurdum.Sonra hüngür,hüngür ağlamaya başladım.
Cem Özmeral
25 Nısan,2006
Columbus, Ohio.