Portekiz cetesi: Simao,Queresma,Fernandes ve Almeida. Queresma ayrildiktan iki sene sonra tamamen baska bir oyuncu olarak donecek ve iki sampiyonlugun kazanilmasinda buyuk rol oynayacakti.
Real Madrid'in efsanesi Guti Besiktasta bekleneneni veremiyecekti.
BEŞİKTAŞ’IN İLK YABANCI FUTBOLCULARI
Son yıllarda Beşiktaş yabancı futbolcular da çok isabetli transferler yaptı. Bunlar hem tecrübeli, hem isim, hem de karakterli oyuncular. Bunların Yıldırım Demirören zamanındaki Portekiz Çetesi denilen, gece kulüplerinden çıkmayan, Beşiktaş’a hem pahalıya mal olan hem de gerekli katkıyı veremeyen futbolcularla ilgisi yok. Queresma’dan Pepe’ye, Talisca’dan Fabri’ye kadar hepsi aile hayatları düzgün, aldıkları paranın karşılığını fazlasıyla veren profesyoneller. Tabi son iki sene de gelen Beşiktaş şampiyonlukların dan sonra takımdaş medyada bir telaştır aldı, aniden yabancı futbolcuların Türk futboluna ne kadar zarar verdiği tartışılmaya başlandı. Bunun diğer bir nedeni de Milli takımın aldığı istikrarsız sonuçlar. Bir anda istiklal marşını söyleyecek oyuncu olmadığından bahsedilmeye başlandı.
İsterseniz hatırlatayım. Bundan dört sezon önce, Beşiktaşın çiçeği burnunda başkanı Fikret Orman bir yandan Beşiktaşı mali bakımdan başarıyla batıran ve Futbol Federasyonu başkanlığına terfi ettirilen Yıldırım Demirören’in kulübe getirdiği temlik ve hacizlerle uğraşıyor, diğer taraftan da elindeki Portekiz çetesini dağıtmaya çalışıyordu. O zaman 8 olan yabancı sayısını Futbol Federasyonu üç senelik bir süreçte 5’e indirmeye karar vermişti. Günün şartlarına göre de ileriye dönük en doğru planlamayı da Beşiktaş kulübü yaptı. Avrupa dan son iki yılda ki şampiyonluğun nüvesini oluşturacak genç Türk futbolcularını transfer etti. Benim biraz da 1959-1960 da ki ilk Milli Lig şampiyonluğu kadrosundaki değişime benzettiğim bir süreçti bu. 1959 da Beşiktaş yaşlanan oyuncularını elden çıkarmış , Beylerbeyi nden Birol, Sarıyer den Şenol, Bursa Merinos’dan Arif gibi bir dolu genç isimi almış ve kimsenin ummadığı lig şampiyonluğa ulaşmıştı. Dört yıl önce de Beşiktaş Almanya, İngiltere ve Avusturya dan böyle genç Türk oyuncuları kadrosuna kattı. Kimdi bunlar : İngiltere’den Oğuzhan, Avusturya dan Veli Kavlak, Almanya dan Olcay, Gökhan Töre ve Tolgay.
O sıralar Fatih Terim Galatasarayı çalıştırıyor ve takımının Şampiyonlar liginde başarılı olması için yabancı sınırlamasına karşı çıkıyordu, Fenerbahçe başkanı da bu yönde demeçler verecekti. İşte bu demeçlerden sonra 5 yabancı kuralı uygulamaya konulmadan kaldırıldı ve yabancı futbolcu sayısı bır gecede 14 e çıkarıldı. Buna göre 28 kişilik kadroda 14 yabancı 14 Türk olacak, sahaya takım 11 yabancı futbolcu ile çıkabilecekti. İşte bundan sonradır ki bir yabancı futbolcu alma furyasıdır başladı hem de hesapsız, kitapsız aşırı paralar ödenerek alınacak emeklilik yaşına gelmiş futbolcular. Şimdi göreceğiz bakalım yabancı kuralı gene değişecek mi ? Değişecek ise bu önümüzdeki üç dört seneye yayılarak kademeli olarak mı olacak, yoksa gene ani bir değişiklik mi olacak göreceğiz.
Ignace Molnar FB
Laszo Szekely FB
George Dick GS
İlk Yabancı Antrenörler
Benim çocukluk yıllarımda Türk takımlarında hiçbir yabancı futbolcu yoktu. Ama yıllardır yabancı antrenörler üç büyükleri çalıştırıyorlardı. Bunlar arasında Fenerbahçe’yi ve aynı zamanda Milli takımı defalarca çalıştıran Macar asıllı Ignace Molnar ve Szekely, Galatasaray’ı çalıştıran İngiliz George Dick ve Brian Birch, Beşiktaşı çalıştıran İtalyan Remondini ve Sandra Pupo ve 1960 yılında Beşiktaşı şampiyon yapan Macar Andrea Kutik, öncülük yapan yabancı antrenörler idi. Şampiyon takımın antrenörü genelikle o yıl Milli takımı da çalıştırırdı. Dün gibi hatırlıyorum . 1960 yılının Mayıs ayında Milli takım İskoçya maçı için Ankara‘da Bulvar Palasta kamp yapıyordu. Otelin kapısında bekleyip başta antrenör Kutik olmak üzere tüm futbolculardan imza almıştım. Kimdi bu futbolcular: Lefter, Can, Özcan, Naci, Metin, Kadri, Suat, Şenol, Birol,Necmi. Futbolcuları antrenör çalıştırır ama sahaya çıkacak takımı “ Tek Seçici” Eşfak Aykaç yapardı. 19 Mayıs stadında yapılan İskoçya maçını 4-2 kazanmıştık.Gazete kupürlerinde Lefter’in çok uzak mesafeden attığı golün resmini hala hatırlarım.
SZALY VE KUZMAN
TOMMY LINDHOLM
Spayic'in Sampiyon kadrosu sol yukardan Guven Suat Yusuf Sanli Fehmi Muhittin,sol asagidan Necmi, Coskun,Yuksel,Yavuz, Rahmi
İlk yabancı futbolculara gelince; zannederim 1963-64 yılları idi. Sezon başlarında geleneksel olarak yapılan spor yazarları turnuvasında Beşiktaş bir İtalyan futbolcuyu denemişti. Adını sonradan bir suikasta kurban giden İtalyan Başbakanı Aldo Mora’ya benzeyen bir isim olarak hatırlıyorum. Futbolcu beğenilmemiş ve ülkesine geri yollanmıştı. Futbol sitelerinin hiçbirinde adına rastlamadığım bu oyuncunun adını sonra Vikipedia’nın Beşiktaş 1963-64 sezonu yazısında buldum : Aldo Moretti.
Beşiktaş’ın aldığı ilk yabancı futbolcu Lubija Spayiç’in antrenörlüğünde şampiyon olduğu 1966-1967 sezonuna rastlar. Macar antrenör Molnar’ın çabası ile iki Macar futbolcu Beşiktaş’a önerilir. Bunlar dan Szally adlı futbolcu yalnızca üç maç oynadı ve beğenilmediği için geri yollandı. Kuzman ise kalıcı oldu, oynadığı 36 maçta tam 9 gol attı. Bu iri yarı güçlü forvet oyuncusunun Mithatpaşa stadında attığı gollerden ikisini de hala hatırlarım. Penaltı noktası civarına bir top ortalanır, top yerden en fazla bir metre yükseklikte gelmektedir ve Kuzman topun geçtiği yerden en az iki metre arkadadır. Denize atlar gibi kendini ileriye ve aşağıya doğru atar, yere bir karış mesafede kafasıyla buluşan top kalecinin sağından ağları bulur. Diğer bir maçtaki golü ise daha zor bir goldür. Ya bir korner ya da serbest vuruş sonrası kale içi ana baba günüdür. Kuzman altı pasın içindedir ve çıkan karambolde top sırtından aşağıya doğru inerken topuğu ile topu kepçeler başının üstünden geçen topu kalenin üst direğinin altından üst ağlara buluşturur. Kuzman zor gollerin adamıydı.
Kuzman’dan sonra 1971-72 sezonunda Beşiktaş Finlandiya milli takımının santrforu Lidholm’u transfer etti. Lindholm Türkiye’ye geldiği gün Beşiktaş’ın Mithatpaşa stadında maçı vardı ve ben kapalı tribünün Beşiktaş bölümünde maçı seyretmeye hazırlanıyordum. Yanımıza yanında birkaç kişiyle uzun boylu, son derece fit, sarı saçlı ve mavi gözlü, Avrupalıya benzeyen birisi geldi. Adamın üzerinde lacivert parlak düğmeli bir ceket, beyaz Frenk gömlek, altında da bej renkli bir pantolon vardı. Kim olduğunu önce anlamamıştık ama birazdan etrafımızda bir alkış koptu, bu Beşiktaş’ın yeni transferi Tommy Linholmdu. Lindholm Beşiktaşta oynadığı iki sene boyunca sakatlıklarla boğuştu, 19 maçta oynadı ve yalnızca 4 gol attı. Sonra ülkesine geri döndü.
Kuzman’dan sonra yavaş yavaş büyük takımlar Yugoslavya, Romanya ve, Macaristan gibi çoğunlukla Sovyet Bloku ülkelerden futbolcular transfer etmeye başladılar. O günlerden günümüze kadar gelen süreç çok uzun ve belki ayrı bir yazının konusu olabilir.
Bu arada tüm gol detaylarını nasıl mı hatırlıyorum ? O günlerde ne televizyon, ne de internet vardı. Atılan golleri stadyumlarda ya da sinemalarda filim öncesi gösterilen reklamlarda, çoğu zamanda gazete sayfalarından izlerdiniz. Ben de bunları adeta zihnime nakşetmişim. İster inanın, ister inanmayın.
Ustad, "yalniz futbolseverler icindir" notunu okuyunca aklima Keskin Color sirketinin bir kartpostali geldi. Aslinin hala Antalya'da muzede olmasi gerekir. Priapos ( Ya da "God Bes" ) heykelcigi. Arkasinda soyle yaziyordu kartpostalin.
God Bes
"Yalniz ecnebilere mahsustur".
Spayic ve Kuzmani ben bile hatirladim. Tommy Lindholm ise soyle bir kabahat islemisti. Hakem rakip oyuncuya ceza veriyor. Lindholm hakeme, "right on" yada "isabet buyurdunuz" anlaminda bas ve isaret parmak uclarini bir cember seklinde bitistirip bir el isareti yapiyor. Hakem de ulan bana "tekerlek" mi diyorsun diye Lindholmu oyundan atiyor. Adam ne olup bittigini anliyamamisti. Aslinda hakem haksiz idi cunku Tommy'nin diger 3 parmagi yelpazevari yukari yonelikti. Oysa Turk literaturune gore diger anlamda olmasi icin diger 3 parmagin yatay ve cemberin gerisinda konumlandirilmis olmasi gerekiyordu.
Masis
Yine güzel bir yazı.
Kuzman'ın attığı golleri o kadar güzel anlatmışsın ki televizyonda seyretsem bu kadar zevk almazdım. Ve senin o satırları zihninde yer alan Ve hiç silinmeyen anılardan esinlenerek yazdığına da inanıyorum.